Vekâlet savaşları doğaları gereği sahadaki gelişmelerden ziyade vekillerin kendi aralarındaki pazarlığın sonrasında neticelenir. Tüm tarihsel örnekler bunu göstermiştir. Bu vekâlet savaşlarının bizi de yakından ilgilendiren Suriye örneğinde de benzer bir durum söz konusu. Bir vekâlet savaşı olarak başlayan Suriye savaşının çözümü de haliyle içsel dinamiklerden ziyade, vekillerin kendi aralarındaki pazarlıklara bağlı.

Çoktandır bir vekâlet savaşı olmaktan çıkıp küresel ve bölgesel aktörlerin dâhil olduğu bir nüfuz savaşına dönüşen Suriye, Donald Trump ile Vladimir Putin’in tarihi Helsinki buluşmasının da ana gündemlerindendi. Suriye özelinde kıyasıya bir bilek güreşine tutuşan ABD ve Rusya, bir taraftan sahadaki konumlarını güçlendirirken, öte yandan da son Dera örneğinde olduğu üzere kısmi anlaşmalara imza atabiliyorlar. Bütün bu lokal anlaşmalar, küresel aktörlerin nihai bir uzlaşıya varamamasının neticesinde vuku buluyor.

Suriye’nin dizaynına dair belirsizlikler devam ediyor. ABD ve Rusya’nın bu konudaki anlaşmazlığı kendisini sahada da gösteriyor. Radikal İslamcı tehlikenin bertaraf edilmesi sonrasında siyasi dizaynın nasıl olacağına yönelik Amerika ve Rusya’nın yanı sıra İsrail’den İran ve Türkiye’ye kadar birçok bölgesel aktör de rol kapmak istiyor.

İsrail ile Rusya ve dolayısıyla ABD, haziran ayında İran’ın Suriye’nin güney sınırından uzaklaştırılması konusunda bir anlaşmaya varmışlardı. Dera’nın Suriye devletinin kontrolüne girmesi de bu anlaşma sonrasında gerçekleşti. Rusya, Dera’nın cihatçılardan temizlenerek Suriye Devletinin kontrolüne girmesi karşılığında Güney Suriye’de İran varlığının sınırlandırılmasını kabul etmiş, İran güçlerini buradan uzak tutma konusunda güvence vermişti. Birkaç gün sonrasında Moskova’ya giden İsrail lideri Netanyahu’nun, İsrail’in Esad’ı artık hedef almayacağına dair sözleri bu anlaşma çerçevesinde yapılan bir açıklamaydı.

• • •

Dera’daki anlaşma çerçevesinde İsrail ‘gerek duyduğunda’ Suriye topraklarından kendisine yönelik tehditleri bertaraf edebilme fırsatını da ele geçirmişti. Tam da bu imtiyaz nedeniyle İsrail savaş uçakları önceki akşam bu kez de ülkenin kuzeyindeki Halep’te Neyrab askeri hava üssünü vurdu. Neyrab hava üssünde İran güçlerinin konuşlu olduğu iddia ediliyor. Tabii iddia İsrail’in. Son üç ay içinde Humus, Kuneytra, Dera ve Şam dâhil birçok kentte saldırılar düzenleyen İsrail için İran, Suriye’yi vurmanın bahanesi.

İsrail’den kalkan jetlerin Halep’i bombaladığı saatlerde uluslararası ajanslar YPG’nin Menbiç’ten tamamen çekildiğini servis etmeye başladı. Dışişleri Bakanlığı anında haberleri yalanladı, sürecin halen devam ettiğini, sadece devriye güzergâhı üzerindeki kontrol noktalarından çekilmenin sürdüğünü açıkladı.

ABD ile Türkiye arasında varılan uzlaşı gereği, ABD TSK’nin Menbiç çeperinde ortak devriye yapmasına izin vermişti. Ortak devriye hazırlık çalışmaları hâlâ devam ediyor. Dolayısıyla bu aşamada YPG’nin Menbiç’ten tamamen çekildiğine dair haberler de gerçeği yansıtmıyor.

• • •

İsrail’e benzer şekilde Türkiye, ABD ve Rusya arasında da savaşın gidişatına bağlı olarak yapılan lokal anlaşmalar söz konusu. İsrail’in kırmızı çizgisi İran ise, Türkiye’nin kırmızı çizgisi ise Kürtler. Türkiye, Suriyeli Kürtlerin herhangi bir statüye kavuşmaması için ABD ve Rusya ile pazarlık içerisinde. ABD’nin uzun bir süredir Suriye’deki Kürtlerle hem askeri hem de siyasi ilişkileri herkesin malumu. Rusya da Kürtleri ABD’ye kaptırma niyetinde değil. Astana’daki partnerini kızdırma pahasına Moskova Kürtlerin siyasi bir statü kazanmasına sıcak yaklaşıyor. Kürtler ise Şam devleti ile müzakerelere başlamış durumda.

Kürtlerle Amerikalılar arasındaki müttefiklik ilişkisi hem Şam’ı hem Moskova’yı rahatsız ediyor. Her iki başkent de Kürtlerin Washington’un yörüngesinden çıkmasını istiyor. Rusya, Kürt sorununda Suriye’nin bütünlüğünü koruyacak bir perspektif ve çözüm önerisine sahip.

Savaş içinde savaşın yaşandığı Suriye’de savaş sanılanın aksine Dera’da başlamadı, haliyle Dera’da da bitmeyecek. Radikal İslamcı yapılar üzerinden gerçekleştirilmek istenen proje çöktü. Suriye devleti Rusya, İran ve Hizbullah gibi sadık müttefiklerinin desteğiyle radikal İslamcı tehlikeyi tamamen bertaraf etmek üzere.

Tüm bunlar olurken Suriyeli Kürtlerle Şam yönetimi arasında yapılan görüşmelerde önemli mesafeler kaydedildiği belirtiliyor. Suriye Demokratik Meclisi’nin (SDM) Kamışlı’daki üçüncü konferansına sunulan siyasi programda ‘federasyon’ talebinin bulunmadığı ve hazırlık belgelerinde sadece ‘yerinde yönetim’e atıfta bulunulduğu belirtildi. Bu talep Şam ile varılan bir uzlaşının yansıması gibi görünüyor.