Mühürlü olmak ya da olmamak! Bütün mesele bu mudur?

AKP müstakbel genel başkanı zaferlerini at hırsızlığına gönderme yaparak ilan etmiştir, ama…

Hırsızlık nispeten hafif suçtur. Gasp ağır cezalık bir suçtur. Cumhuriyet gasp edilmiştir.

Ama 17 Nisan günü yayımlanan bir anket, gaspçılar karşısında Hayır diyenlerdeki özgüvenin mesnetsiz olmadığını ortaya koydu.

15 yıldır mesela eğitimi tepe tepe kullandılar. “Genç kuşaklar artık onların etkisinde” karamsarlığı vardı. Öyle değilmiş! 17 Nisan anketine göre ilk kez oy kullanan gençlerin yüzde 58’i hayır dedi. En çok kadınların desteğini almakla övünürlerdi. Öyle değilmiş! Sadece “çaresiz ev kadınları” Evet dermiş, diğerleri Hayır… Modern büyük şehirleri bile fethettiklerine inanırlardı. Öyle değilmiş! Avuçlarını yaladılar. Üstelik sağ seçmen üzerindeki hegemonyaları da zayıfladı.

Bu yüzden, çağdaşlıktan, gençlerden, kadınlardan korkuyorlar. Emekçilerden korkuyorlar. Yeni bir Gezi başlar diye çok korkuyorlar…

Ama çoktan başladı bile! Hayır kampanyasında Gezi ruhu her taraftaydı. Elbette 2013 gibi bir Gezi olmayacak. Her şey bir yana bu zalimler canlı bomba korkusu salarak o meydanları gasp ettiler. Ama dar sokaklar, ama pazaryerleri, ama sokaklara açılan hane kapıları şimdi hepsi birer Gezi…

Lakin durum böyle diye bundan sonrası kolay olmayacak. Herkes farkında. Çünkü en çok onlar farkında ve galipmiş gibi eze eze yol almaya çalışacaklar.

Burada en büyük tehlike, sanki maçın ikinci devresi oynanacakmışçasına Hayır direncini 2019 seçimlerine ertelemek… Sanki hilesiz bir seçim olacakmış gibi. Ya da olursa referandumdakinden farklı şeyler mi olacak? YSK, yine Saray’ın onay makamı (ıstampası) gibi çalışmayacak mı?

Parlamenter rejimi resmen, anayasal (!) olarak bitirdiklerine göre, mesela ana muhalefet TBMM’de ne işe yarayacak? Kılıçdaroğlu’nun her fırsatta “Böyle bir şey olabilir mi? Doğru bulmuyorum” demesinden başka... Yerel yönetimler, belediyeler bile mevzi olmaktan çıkıyor: Elbette kayyum belediyelerini çok sevdiler ve çoğaltacaklar.

Meclis artık “anayasal” bir ıstampa haline geldiyse… Meclis fikrinden ve zikrinden elbette vazgeçilmeyecek. Çünkü Haziran meclisleri var. Çünkü şimdi fiili demokrasi vakti…

Tek maddelik fiili anayasasıyla: Hayır!

Tekrarlayayım. En büyük tehlike mevcut Meclis’i, sanki demokrasi varmış gibi, bu şekilde Saray’ın tuğralı mührüne ıstampa olarak tutulmasına fırsat tanımak…

•••

Ama aslında gaspın belgesi olan zarflar mühürsüz değil kaşe’sizdi! Önemli mi? Mühür kadar ıstampa da önemlidir. İki yıl kadar önce önemine (!) işaret etmiştim. Güncellemekte fayda var.

Son referandumda mühür değil, ıstampasız kaşe kullandık. Hem de otomatik kaşe… Otomatik kaşelerde ıstampa içindedir, kendi kendine mürekkeplenir. Kısacası tembellik yaratan bir mekanizmadır. Bu yüzden “Hayır’ı bastık tamamdır” demek de bir tembelliktir.

Ve otomatik kaşe bir nevi makinedir ve demek ki oy kullanımı da otomatiğe bağlanmış, makineleştirilmiştir. Nasıl işlediğini bilmediği bir makine bozulduğunda, halktan onun tamir edilmesini beklemesini istemek mi lazım? Yoksa tamiri imkânsız bir hurda olduğunu anlatmak mı? Tamir filan ummamak ve makineleşmeyi reddetmek, işte asıl çözümdür.

Mühür, kaşe hem politik nesneler hem de politik metaforlardır. Örneğin tarih kitapları der ki Roma diktatörü Augustus Senato’yu mühür’ü için ıstampa olarak kullanmıştır, işte Saraylı da şimdiki Meclist’en sadece böylesini isteyecek.

Unutmadan şu da söylenmelidir ki bir de men edici mühürler vardır. İp ve kâğıt üzerine kırmızı boyayla yapılırlar, kaçak yapılar ve kaçak saraylar öyle mühürlenir!

•••

Hayır diyenler işte o kırmızı mühürleri ellerinde kapı kapı gezmeye devam ediyorlar.

Hayır kampanyası boyunca özellikle gençler ve kadınlar katliamların, canlı bomba tedirginliğinin ardından çekingenliği aşmanın yeni yollarını, sokakları, pazarları dolaşmak, mini mitinglerle çoğalmak olarak buldular.

BirGün Pazar Ekinde CHP Gençlik Kolları Başkanı Emre Yılmaz şöyle diyor: “Bugünlerde sokağı örgütleyen, attığı her bir oyun peşine düşen gençliktir. Gezi gibi bu 16 Nisan da bizim hikâyemiz. Şimdi olması gereken ise hem Gezi’de hem de referandumda iktidara, onun zihniyet ve figürüne ‘yetti artık’ diyen gençliğin kendi yaratmadığı bir siyasi iradeye hapsolmamasıdır. Hayır’da buluşan tüm siyasi iradeler, süreç okumasını buna göre yapmalı ve kendine bir hareket programı yaratmalıdır.”

Birleşik Haziran Hareketi gençlerinden Onur Kılıç şöyle yazıyor: “Biz asla kaybetmedik. Kasırgada kürek çektik ve biriktirdiklerimizle biz kazandık. Bu dalga, son 1 buçuk yılda yaşanan katliamların, kıyımın yarattığı karamsarlığın içerisinden doğmayı başarabilen bir dalga olarak gelişti ve kitleselleşti. Biz çoğunluğuz, haysiyetimizin bir fiyatı yok ve sen bizi yönetemiyorsun. Yönetilemeyenler olarak sokakları, caddeleri, kahveleri, pazar yerlerini terk etmeyeceğiz.”

Tek maddelik fiili anayasamız var: Hayır! Faşizme, emperyalizme, şeriata, zulme ve sömürüye Hayır!