“Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir” şeklindeki hükümle, tarihimizde ilk kez, Devlet başkanlığı ve hükümet yetkisini bir kişiye veren düzenleme, 4. Yasama yılında nasıl bir görünüm sunmakta?

Hemen belirteyim: Anayasa, Devlet ve hükümet yetkilerini tek kişiye vermekle birlikte, herhangi bir sorumluluk ilkesi öngörmemekte. Görev+yetki+sorumluluk zincirinin kırılması, daha baştan, “keyfi yönetim” zemini oluşturmakta idi.

“Tek kişi yönetimi: 16 Kalemde 24 Ay Bilançosu” başlıklı yazım (2 Temmuz), 16 kalemden oluşuyordu: tarafsızlık, parti başkanlığı, siyasal partiler, cumhur ittifakı, yasama, yasa önerisi, torba yasa, AYM, CBK, yargı, erkler ayrılığı, demokratik toplum, ülkesel yağma, tarihe yabancılaşma ve devlet.

Aradan geçen üç aylık uygulama da, Türkiye Cumhuriyeti “tek kişi tarafından neden yönetilemez”? sorusunun yanıtını teyit edici. Zira, sayılan her kaleme ilişkin Anayasa dışı uygulamaya ülkenin her yanında hemen her gün tanık olunuyor.

YASAMA

27. Yasama döneminin 4. Yasama yılının 2. Haftası’nda, dayatmalar, baskılar ve yasaklar yoluyla neredeyse 16 kalemin toplamı ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Anayasaya ve kamu yararına aykırı “torba yasa önerileri “ istilası”! örnekleri:

“Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması…”

“Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması…”

“Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması…”

“Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması…”.

Dün, AKP Grup toplantısında verilen “talimatlar” ile “meslek kuruluşlarını parçalayan” yasa önerileri de gündeme gelecek.

YÜRÜTME

Yürütme’nin başı tıpkı, “meslek kuruluşlarını parçalamak” amacıyla yasamaya verdiği talimat gibi, yargısal yetki alanına girdiği halde kimin suçlu olduğunu (son örnek TTB başkanı) beyan etme yetkisini kendisinde görmekte.

Bakan ise, genelge yoluyla yasaların ve Anayasa’nın da üstüne çıkarak baro seçimlerini yasaklayabilmekte. (Son sözü söyleme yetkisi bulunan YSK ise, sadece barolar için yasaklayıcı düzenleme yapan İçişleri genelgesini onaylıyor).

Ankara Garı önünde 10 Ekim 2015’te tarihimizin en büyük ve korkunç katliamını önlemeyen aynı Bakanlık, beşinci yılında, yakınlarının anıt önünde yas tutma hakkını yasaklamak için binlerce kolluk görevlendirebiliyoErmenek ve Soma’daki maden işçilerinin Ankara’ya yürüyüşlerini de engelleyen aynı bakanlık.

Dario Fo’nun “yüzsüz” adıyla bilinen oyunun İstanbul’da Kürtçe sahnelenmesini kaymakam yasaklayabiliyor.
Hepsi Anayasa’ya ve yasalara açıkça ve çok yönlü aykırı…

YARGI

“Kesin hüküm giyme” gerekçesi ile milletvekilliği düşürülen Berberoğlu hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin vermiş olduğu ihlal kararının gereğini yerine getirmeyeceğine dair Ağır Ceza Mahkemesi (ACM) kararı da önceki günlü. Oysa Alpay ve Altan kararlarında (2018) AYM vurguladığı üzere, Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre de, derece mahkemesinin AYM kararını sorgulama yetkisi yok. Ne var ki, her ne kadar AYM kararına uymama yönündeki kararı bir Anayasa suçu oluştursa da ACM kararı, Berberoğlu’nun milletvekilliği görevine başlamasını engelleyici değil; tam tersine, CHP’nin, 4 Haziran günü, “kesin hüküm giyme” kaydının gerçekleşmediği görüşünü pekiştirici.

“ANAYASA’YA AÇIKÇA AYKIRI FAALİYET” HANGİSİ?

Grup konuşmasında, “hükümetin eleştirilmesi”ne karşı çıkan AKP Genel Başkanı, “açıkça Anayasa’ya aykırı faaliyet içinde” sözleriyle meslek kuruluşlarını “dağıtma talimatı” verirken, “yasama-yürütme-yargı” ekseninde değinilen “açıkça Anayasaya aykırılıklar” nasıl yorumlanmalı? Zira sadece birkaç örnekle betimlenen aykırılıklar, üç temel erk için, “Anayasa dışı faaliyet” gösteren kurumlar görüntüsü veriyor. Öyle ki, kendisini hepsinin başı olarak gören kişinin partisi, eğer devletle özdeşleşmiş olmasa, pekala “anayasaya aykırı faaliyetlerın odağı” haline gelmekle suçlanabilir.