Türkiye’nin ne işi var Suriye’de?

Ülkeyi Suriye bataklığına saplayan neo Osmanlıcıların temel argümanı “ülke güvenliği/bekası!” Türkiye’nin güvenliğini Suriye’den başlatan siyasal İslamcılar, Moskova Deklarasyonu ile “rejim devirme” politikasının iflas ettiğini resmen kabul ederken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iki “akut neden”den dolayı Suriye’de bulunduğunu açıklıyor.

1) Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) kuzey Suriye’de kantonları birleştirerek “devletleşme” adımlarını engellemek. Türkiye, PYD’nin batıya ilerlemesini ve kantonları birleştirme arzusunu “Kürt koridoru” diye nitelendirerek “kırmızı çizgi” olarak ilan etmişti.

2) Irak ve Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) sınır hattından uzak tutmak. Uluslararası toplumun baskısıyla IŞİD’i de güvenlik tehdidi olarak gördüğünü ilan eden Ankara’ya göre sınır boyundaki IŞİD güvenliği tehdit ettiği gibi, hem fırlattığı roketlerle sınırın bu yakasında ölümlere neden oluyor, hem de istikrarsızlık üretiyor.

Bu iki tehlikenin bertaraf edilmesi için de Halep’in kuzeyindeki El Bab’ın alınması bir zorunlulukmuş! İddia o ki; El Bab’ın IŞİD’in elinden alınmasıyla hem IŞİD sınırdan uzaklaştırılmış olacak, hem de Türkiye olası bir “Kürt koridoru”nun arasına yerleşecek!

•••

Türkiye’nin “güvenliğini” Suriye’den başlatan kafa yapısı bu kapsamda 24 Ağustos’ta Cerablus üzerinden Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlattı. Rusya’nın icazeti ve

ABD’nin yol vermesiyle yapılan harekâtta şimdiye kadar şunlar gerçekleştirildi.

1) Harekâtla birlikte Türkiye ve ÖSO, sınırın Suriye tarafında doğudaki Cerablus ile batıdaki Azez arasındaki 98 kilometrelik hattı IŞİD’in elinden alarak kendi “koridor”unu oluşturdu.

2) TSK, müttefiki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte güneye doğru da 24 kilometre derinliği inerek, Fırat Nehri’nin batıya uzanan kolu Sucu Çayı’na ulaşarak Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elinde bulunan Menbiç önlerine dayandı.

3) Fırat Kalkanı ile Azez-Cerablus arasına yerleşilerek Suriyeli Kürtlerin özerklik ilan ettikleri kantonları kuzeyden birleştirmesinin önüne fiziken geçilmiş oldu. Fırat’ın batısına geçmeyi kuzeyden değil de daha aşağıdan güneyden Menbiç üzerinden gerçekleştirmek için harekete geçen PYD’nin güneyden Afrin’e uzanmasının önü de kesilmek isteniyor.

•••

Şimdilik her üç kazanıma rağmen Fırat Kalkanı’nın hedefine ulaştığını söylemek mümkün değil. Fırat Kalkanı’nın somut bir kazanıma tekabül etmesi için El Bab ilçesinin/kasabasının IŞİD’den alınması şart.

El Bab sadece Türkiye için değil, IŞİD, PYD ve Suriye devleti açısından da stratejik önemde. IŞİD’in El Bab’ı kaybetmesi Rakka’ya sıkışması demek. PYD’nin burayı alamaması Afrin’e ulaşamaması anlamına geliyor. Türkiye’nin El Bab’ı kontrol edememesi ise kantonların birleşmesi ve IŞİD tehlikesinin varlığının devam etmesi demek.

Halep’in kuzeydoğusunda Türkiye sınırına otuz kilometredeki El Bab Suriye’nin batısıyla doğusunu birbirine bağladığı için adı “kapı” anlamına geliyor. Ülkenin en önemli ticaret kapılarından. El Bab’ın asıl önemi ise yol güzergahının üzerinde yer alması. Bu küçük kasaba Akdeniz kıyısındaki “rejimin kalesi” Lazkiye’den başlayıp Halep-Rakka-Haseke’ye, oradan da Irak’ın Musul kentine uzanan M4 otoyolunun üzerinde bulunuyor.

Bir çırpıda aşağıya inen TSK-ÖSO ittifakının El Bab önlerinde tıkanmasının, operasyonda haftalardır bir adım daha ileri gidilememesinin nedeni de El Bab’ın taşıdığı stratejik konumda saklı.

Kimin elinin kimin ceninde olduğunun bilinmediği, çok aktörlü kanlı Suriye coğrafyasında derinlere inildikçe fatura da büyüyor. El Bab önlerinde ardı ardına verilen kayıplar da bunun işareti.

•••

El Bab ‘kapı’sından geçildikten sonra ne olacak? Bu arzuların bir sonu olacak mı? Temel mesele de bu? Ağustos’tan bu yana verilen onca kayba rağmen neo Osmanlıcılar yeni maceralar peşinde. Erdoğan, “Şimdi El Bab’tayız. İşin bu bölümü bitti bitiyor. Ama sırada Menbiç var. Menbiç’ten sonra Amerika ile el ele verebilirsek Rakka’ya yürüyeceğiz. Obama ile görüşmelerimiz oldu. Bu tür adımlar atacağımızı kendileri ile paylaştık” diyerek yeni istikameti de göstermiş oldu!

Kuşkusuz Rakka ve Menbiç muharebeleri El Bab’tan da çetin olacak. Bunu söylemek için uzman olmaya gerek yok. IŞİD’in halifelikle taçlandırılmış “kutsal” başkenti Rakka’yı, Cerablus ve Dabık’takine benzer şekilde “anahtar teslim” TSK-ÖSO ittifakına bırakacağını beklemek safdillik olur. Derinlere inildikçe, güneye doğru yol alındıkça kayıplar da, acılar da, ölümler de misliyle artacak! Olan da yoksul halk çocuklarına olacak.

Fetihçi, neo Osmanlıcı hayallerin bir sınırı yok! İstikamet Rakka gösterilse sonrasında sonrasında yapılacaklara dair kafalar karışık!

Eğer Rakka alınırsa ne yapılacak? Mevcut haliyle Türkiye Rakka’yı alsa dahi burayı elinde bulundurması mümkün değil. IŞİD’den temizlendikten sonra burası Suriye devletine mi teslim edilecek? ÖSO üzerinden “İslam Devleti’nin başkentini kontrol etmek mümkün değil!

Üstelik daha önce de “Türkiye’nin güvenliği Başika’dan başlar” propagandası yapılıyordu! Başika neresiydi? Irak’ın kuzeyinde IŞİD’in elinde bulunan Musul şehrinin 25 km yakınlarında bulunan TSK’nın Peşmergeyi eğittiği askeri kampın bulunduğu bu nedenle Bağdat yönetimi ile krize yol açan bölge.

•••

Şayet ülke güvenliği düşünülerek “güvenlik koridoru” oluşturulacaksa bu ülke Suriye olmamalı. Türkiye’nin güvenliği Suriye’den değil Suudi Arabistan’dan başlar! Sadece Türkiye’nin de değil esasında bütün bir bölgenin güvenliği Vahabi/Selefi karanlığının yuvası Suudi Monarşisi’nden başlar.

Ortaçağ karanlığından başka bir şey vaat etmeyen Vahabizmin resmi temsilcisi Suudiler yıkılmadan, tarih sahnesinden silinmeden insanlığa da bölgeye de kurtuluş yok. IŞİD, El Kaide, El Nusra, Ahraruş Şam gibi cihatçı örgütleri besleyen Vahabi/Selefi karanlığın kaynağı kurutulmadan hiçbir ülke güvende olmayacak!

Bu nedenle bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Suriye Türkiye’nin Vietnamı’na dönüşebilir. Şu ana kadar gelen haberler Vietnamlaşma yönünde ciddi emareler gösteriyor.