Böyle bir şeyi hiç duymadık demeyin. Gözünüzün önüne getirin. T. Yani önü tıkalı yol. T- çıkmazında U-dönüşü olamaz; dönüş yapmadan geri geri gitmek söz konusudur. Kaçıştır. İlerleme bitmiştir, tıkanıp kalınmıştır. Örnek: Afganistan. ABD böyle bir T durumuyla karşılaşmış, kıçın kıçın kaçmıştır.

Ama Türkiye’de U-dönüşünden söz ediliyor. Murat Yetkin, “gelişmeler Erdoğan’ın üst üste gelen ‘aksilikleri’ aşmak için bir dizi yeni manevraya, U-dönüşüne hazırlandığını gösteriyor” diye yazdı ve epey tartışıldı. Yetkin yazısını her ne kadar “Hızla girilen her virajın yoldan savrulma riski taşıdığını da unutmaması gerekiyor” diye bitirse de “U-dönüşü” pek isabetli sayılmayabilir. Erdoğan’ın, söylediklerinin hep tersini söylemesi hiç de yeni değildir ve zikzaklarıyla meşhurdur. Geldikleri yer, daha çok yukarıdaki T durumuna denk düşüyor gibi. Beylik sözlerimiz arasına giren “Hiçbir şey olmamışsa bile kesinlikle bir şeyler olmuştur” cümlesinde ifade edilen günleri yaşıyoruz. Senaryolar, spekülasyonlar birbiriyle yarışıyor.

Tabii ki saray rejimi çıkmazdadır. T durumundadır. Ve acaba bir çıkış stratejisi var mıdır? Görünen o ki, değil strateji, taktik yapacak zihin açıklığı veya manevra alanı bile kalmamıştır. Gelişine vurmaktadırlar ve ellerinden günü kurtarmaktan başka bir şey gelmemektedir. Ama bu, iktidar bünyesinde “her ihtimale karşı” pozisyonların alınmadığı, iktidar bünyesindeki gruplar arası rekabetin kızışmadığı anlamını taşımıyor.

POZİSYON ALMA ÇABASI

BirGün’ün iki gün önceki haber-analizinde söylendiği üzere, “AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan her atama kararı iktidar içerisindeki grupların pozisyon alma çabalarını daha görünür kılıyor. YAŞ, mülki amirlerin yer değişikliği kararları, iktidar içindeki grupların hareket alanını genişletme çabasının göstergesidir.” Albayrak ve Soylu çekişmesinin modası geçti. Hulusi Akar ve Hakan Fidan ekibinin elinin güçlendiği söyleniyor. Milli Görüş’ten gelen eskiler Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün etrafında kümeleniyormuş.

Elde var bir. Saray ahalisinde curcuna var. Ama elde iki yok, çünkü bu curcunadan “gidiciler işte” sonucu kolayca çıkmaz.

İktidarın değişmesi için muhalefete devir teslim olması lazım. Teslim olurlar mı? Teslim olmadan devir olur mu? Meclisteki muhalefete bakarsınız, gün aşırı anketlerle iktidarı hep kazanıyorlar. Anketlerde karşısına hangi aday çıkarsa çıksın Erdoğan’ın kaybedeceği görülüyor. Ama aynı anketlere göre hâlâ yüzde 30’lar civarında bir iktidar seçmeni var. Ayrıca yüzde 20 civarında bir kararsız kitle de var. Öyleyse muhalefetteki anket iyimserliği ile “bunlar ne yapsak gitmez” karamsarlığını tokuşturmak siyaset sayılmamalı.

Saraylıların asıl sıkıntıları seçim kaybetmek değil de, “Erdoğansız AKP” olsa gerek. BirGün’de Erk Acarer “Genel sağlık durumu konusunda ileri sürülenler ve konuşmasına, oturuşuna, yürüyüşüne yansıyanlar”dan söz edip “Yandaş basında da korku temeli üzerinden mırıldanmalar var. ‘Erdoğan sonrası Türkiye’ Ankara kulislerinin de en çok konuştuğu konuları arasında” diyor ve ekliyor: “Parti içindeki klikler, çatlaklar ve sızan bilgiler yekpare bir çöküşün göstergesi.”

Peki, Millet İttifakı yekpare mi? Mesela Meral Akşener hep sahada dolaşıyor görünüyor; gözümden kaçmışsa bilemem, ama nedense, yangınlar-seller hakkında AKP’ye sert eleştiriler yapmaktan ve en son Afganistan ve memurlara reva görülen zam hakkında iki çift laf etmekten geri duruyor. Bilemediğimiz şeyler mi oluyor?

YOLU BİLMEK YETİYOR

Liberallerde eskiden Batı’dan “demokratik” müdahale beklentisi öne çıkardı. Ama şimdilerde emperyalizm kendi derdine düşmüş, yeter ki AKP dediğini yapsın ve o da yapıyor işte. Liberal olmayanlar ise darbe hevesinde olurlardı, “yeni” Türkiye’de artık İslamcılar İslamcılara darbe yapar hale geldi. Eski Türkiye’de büyük sermayenin siyasette hissedilir bir ağırlığı vardı, ama şimdilerde keyifleri yerinde ve sessizce ve sinsice kasalarını dolduruyorlar. Sermayede T-çıkmazı yok. Tam gaz ilerleme halindeler. Meşhur müteahhitleri başta olmak üzere her yerde cemaat holdingleri de var. İslamcı “Yeşil Sermaye”, dolar yeşili sermayeden başka bir şey değil. Yeni Türkiye’de sınıflar mevzilenmesi de yenilendi, sermaye sınıfının tepesine yeniler yerleşti. Elbette sermayenin dini olmaz. Sermayenin dini paradır. Ama bu düzlemde dini de kendilerine sermaye yaptılar ve çok para kazandılar.

T-çıkmazı bizler açısından söz konusu olmamalı. Taa MÖ 2. yüzyılda Hannibal ne demişti? “Aut viam inveniam aut faciam.”/ “Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız.” O yolu “bulmaya” bile gerek yok, bilmek yetiyor. Çıkmaz yollara girmeden, bildiğimiz kendi Yol’umuzdan devam edebilmeliyiz.