Ahmet Hakan’ın “Başkanlık Sistemini neden istiyorum?” yazısının ardından yeni bir tartışma filizlendi. Birinci grupta Ahmet Hakan’ı ‘döneklikle’ suçlayanlar var. Bu suçlamaya katılmıyorum. Çünkü, Ahmet Hakan’ın tarafını hangi ara o kadar net tayin ettiler de oradan döndüğünü iddia ediyorlar onu anlamadım. Bu suçlamayı yapanlar, Ahmet Hakan’a ters köşe bir yazıyla kolayca çürütebileceği bir ara pas atıyor sadece. Zira Ahmet Hakan bir yerden dönecek olsa da böyle İhsan Özkes kıvamında dönmez zannımca. Enis Batur’un “döndüm ki döndüğüm yerde değildim” dizesi kıvamında döner ki, iknada yaratıcılık barındırır bolca. İkinci bir grup var da bu yazıyı Doğan Grubu’nun seçimden sonrası taviz paketi kapsamında değerlendiriyor. Evet, Doğan Grubu AKP’nin her seçim zaferinden yahut ‘vergi cezasının’ ardından bazı uzlaşma adımları atar ama bu daha çok işine son verilen isimlerden anlaşılır. Bu yazı grubun ‘uzlaşma’ ve ‘taviz’ paketine zorlama bir çabayla konulabilecek olsa da, daha ince bir kıvamı var. Ahmet Hakan bilerek yahut bilmeyerek yeni ‘yetmez ama evet’ argüman setini ortaya sermiş bence. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda bu sete üç maddede bakmak isterim:

1-Eskisinden kötü olamaz önermesi​

“2010 Anayasa Referandumu’ndan önce, zaten 12 Eylül Anayasası’nın her yeri dökülüyor, Darbe Anayasası. Sivil irade Anayasa yapacak değerli vs. “ deniyordu. Ahmet Hakan’ın başkanlık yazısında tam o tatlar var. “Parlamenter sistem dediğimiz ancak içinde ne olduğu belli olmayan sistem” gibi ifadeler örneğin. Haksız mı? Değil, ama günümüz Türkiye şartlarından laboratuvar ortamında soyutlanırsak.

2-Bir garip iyimserlik​

Sonradan mahcubiyetle ve kandırıldık itiraflarıyla muhalefet saflarına dönüş yapmış kimi “yetmez ama evet”çilerin referendum günlerinde taşıdığı iyimserlik de var Ahmet Hakan’ın Başkanlık Sistemi yazısında. Yeni bir sisteme geçildiği takdirde “”Kuvvetler Ayrılığı”, “Hukukun üstünlüğü”, “bağımsız yargı”, “demokrasi” gibi ilkeler mecburen yeniden kurgulanacak ve bu ilkelerin çiğnenmesi pek mümkün olmayacaktır” Diyor örneğin Ahmet Hakan. “Bu ilkelerin çiğnenmesi pek mümkün olmayacaktır” kısmında bana bir gülme geldi diyeyim, siz anlayın.

3-Muğlak ihtimaller denizi​

Anayasa Referandumu öncesini hatırlayın. Yeni anayasa da şu olacak, bu olacak gibi bir sürü söylem dolaşmıştı ortalıkta. Sonrasında o sürece geçilemediği gibi daha da gerisine gidildi. Ahmet Hakan’ın yazısında da “kişiliklerini ezdirmeyen şahsiyet sahibi milletvekillerinin ortaya çıkma ihtimali var” gibi bir ifade var. Mevcut Başbakan’ın milletvekili/bakan listelerini belirlemede birinci yetkili olduğunu düşünüyorsa, o ihtimal de var tabii. Hobi olarak var yani.
Ahmet Hakan’ın bu argüman setindeki niyetini okuma amacım yok. Üç maddeyle özetlediğim bu argüman seti, yeni ‘yetmez ama evet’ hareketi için su ve oksijen olabilir diyorum sadece. Kimilerindeki artık iyice komik gelen ‘acilen normalleşmemiz’ lazım telaşı da bunun itici gücü olabilir. Yani Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanma gerekçeleri ve tutukluluksları orada duruyor. Nasıl normalleşeceksiniz? “Tutuklanmaları çok yanlış, tutuksuz yargılanmamalılar” diyerek mi? Daha ötesi onların tutukluk hali sona erince de “normalleşmiş” olmayacağız. Şartları daha da anormalleştirdikten sonra, “ay yanlışlık olmuş” diye geri adım atarak normalleşme olmuyor pek yani.

***

DOĞAN TILIÇ'IN KALDIĞI YERDEN

Doğan Hoca (Tılıç) geçen hafta, ABD medyasının “Domuzlar Körfezi Çıkarması“nı ‘Amerikan ulusal çıkarları’ gereği yayınlamaması üzerine sonradan Başkan Kennedy tarafından bile eleştirilmesini konu almıştı. Biraz o günlerin sonrasına gidelim; 1971’de The New York Times yazarı Neil Sheean, tarihe Pentagon Papers diye geçecek ilk belgeyi devlet sırrı filan demeden yayımlar. Belgeler özetle Amerika’nın Vietnam’da yediği herzeler üzerinedir. Gazete haliyle ertesi gün ABD hükümeti tarafından uyarılır. Basın, belgelerin yayınlanması konusunda direniş sergiler ve kazanır. ABD kamuoyu, Vietnam rezaletlerini işte böylece öğrenir. “Sen ABD yönetimine böyle bir şey yapabilir misin?” diyenlere bir hatırlatmak gerek.