Şimdi çözümü “ya herro ya merro” noktasına sürüklemek isteyenler var… Kürtçe “herro”, “git” demektir; “merro” ise  “gitme” demek... Baştan söyleyeyim ki, çözüm bellidir: “Ya merro, ya merro!”

Şimdi çözümü “ya herro ya merro” noktasına sürüklemek isteyenler var… Kürtçe “herro”, “git” demektir; “merro” ise  “gitme” demek... Baştan söyleyeyim ki, çözüm bellidir:
“Ya merro, ya merro!”
Çözüm korosunda her ses var, en zayıf ses vicdanın sesi… Tüfek sesi, mikrofondan höyküren siyasetçinin sesi yürek seslerini her daim bastırıyor. Çünkü bu düzen ve bu ses düzeni böyle kurulmuş; bozuk düzen…
Kürt sorununda sanki her şey çözüldü de bir tek “muhatap” sorunu kaldı.
Alın size muhatap: Türkçe’nin en büyük yazarı Kürt yazarı Yaşar Kemal!
Çünkü Yaşar Kemal, Murat Yetkin’in dünkü yazısında pek güzel tarif ettiği üzere; “Yanlışları… kendi içinde durduğu, içinden geldiği acıyı yılların görmüşlüğüyle damıtıp en acıtmayacak sözcüklerle sayıyor. Bu bir vicdan temizliği çağrısıdır. Yaşar Kemal’in yaptığı, Türkiye’nin vicdanına, bilincine seslenmektir. Aslında herkesin bildiğini bir daha söyleyerek bir nevi arınma ibadetine çağırmaktır.”
Çünkü Yaşar Kemal sadece yürekten, sadece insan diliyle konuşuyor: “Kürtlerin istedikleri nedir, bunun çokça sorulduğu yok. Oysa meselenin can damarı burada... Kimse 80 yıldır bu konunun üstünde gereğince durmamış... Kürtler bölünme istemiyorlar. Bölünme istemedikleri ne istediklerinden belli.”
Sahi Kürtler ne istiyor?
Bakın, PKK’den Öcalan “şaşırtıcı” şeyler söylüyor:  “Çözün, nasıl çözerseniz çözün. Kimi muhatap alırsanız alın. Ama ciddi olalım...  Osmanlı zamanında padişahlar perde arkalarından dinlerlerdi. Eğer çözüm olacaksa biz bunu da kabul ederiz. Siz de ne dediğimizi dinleyin...  ‘Anadil Türkçe olsun’ deniliyor. Olsun. Benim için federasyon da hatta konfederalizm de çok önemli değil. Benim temel aldığım kişinin kendisi ve temel özgürlüğüdür… Akil adamlar komisyonu kurulabilir. Ben de o komisyona kendi düşündüklerimi, çözümün nasıl olabileceğini anlatmalıyım.”
Evet, biliyorum, PKK muhatap olmazmış… Peki DTP?
DTP’den Sırrı Sakık: “Türkiye hepimizin ortak vatanı ise, ortak vatanın ruhuna uygun hareket etmeliyiz. Herkesin dilini, kimliğini yasalarla güvence altına almalıyız” diyor. “Biz 15 bin faili meçhul cinayeti unutabiliriz. … Bunları unutmak zor ama biz yaralarımızı dağlamak istiyoruz. Hani yaranın iyileşmesi için dağlarlarmış ya şişle. …Çözüm adresi Türkiye coğrafyasıdır, TBMM’dir.”
“DTP de muhatap olamaz” mı diyorsunuz? Peki Kürtler de mi muhatap olmayacak?
Öyleyse… Tamam, Türkleri muhatap alın. Türklerin çıkarlarını koruyun. Çünkü bir başka ulusu ezen bir ulus özgür olamaz. Kürtler ezildikçe, muhatap alınmadıkça, Türkler de özgür olamaz! Kürtlerin sorunu çözülmedikçe, biline ki, Kürtler kadar Türkler de mağdurdur. Çözümün özü de budur.
Ama soru hâlâ cevapsız. Muhatap kim?
Başbakan AKP’li Kürt milletvekillerini bile muhatap almıyor. “Susun!” diyor. Rivayet odur ki, bir zula planı varmış bir de kamuoyuna açıklayacağı planı... Böyle tahmin ediliyor..
(AKP milletvekilleri elbette susmasın. Bu konuda herkes konuşsun, ama bir tek Baykal sussun! Çözüme katkısını susarak sağlasın! “Kürtçe eğitim olmaz” diyen Baykal’ın iki çözümü varmış. Birincisi, “hayal ve umut yaratmak”mış: “Yanık sesli çocukların konservatuvara gitme ya da  yetenekli çocukların başarılı sporcular olma hayalini yaşama geçireceği atmosferi sağlamak.” Aynen böyle diyor.  İkincisi, çözümü komisyona havale etmekmiş. Baykal, “özel bir komisyon kurulsun” önerisinden sonra, inanın şaka yapmıyorum, “Böyle bir çalışma belki on yıllar sürer ama bu yol takip edilerek başaralı sonuçlar alınır” diyor. CHP’liler, lütfen, Baykal’a söyleyin, sussun!)
Maalesef tahmine dayalı tahlil yerine, coğrafyanın acı gerçeği karşımızda duruyor: ABD’nin Kürt çözümü: 1. Barzani PKK’yi satacak… 2. Bu satış pahalıya mal olacak…  3. “Yol haritası” ancak İmralı’yı kontrol eden savcı-asker-cezaevi müdürü (yani üniformalı üniformasız devlet) izni sayesinde açıklanabilecek!
Peki, Üsküdar’dan bu yana coğrafyayı kendisine “ortak vatan” bilmiş Kürtler bölücü olabilir mi?
Olamaz. Olamayacağının da kanıtı vardır: Çünkü Kürt şair Ahmet Arif, "Üsküdar’dan bu yan lo kimin yurdu!” diye haykırır. Ama elbet bilir ki, “Şahmurat suyu kan akar…”  Çünkü ancak bir şair, cellat nişangahların aynasındayken bile, “Oy sevmişem ben seni..” diyebilir.