Dolaştığım yoksul mahallelerde hep aynı şeyi duyuyorum: “Devlet bizi buradan atmak için mahalleye uyuşturucu sokuyor.”

Dolaştığım yoksul mahallelerde hep aynı şeyi duyuyorum: “Devlet bizi buradan atmak için mahalleye uyuşturucu sokuyor.”
Okmeydanı, Gülsuyu, Diyarbakır’daki (eski) Sur Mahallesi gibi sadece yoksul değil politik de olan mahallelerin “torbacılardan” başka bir ortak yönü de “kentsel dönüşüm” adı altındaki yağmaya maruz kalmaları. Devletin uyuşturucu kartelleriyle bağlantısı bir yana, bir amacından kesin olarak eminiz: Yoksullar kent merkezinden sürülmek isteniyor. Rantı yüksek, kentin merkezinde kalan ve yoksul mahallelinin “işgalci” gibi göründüğü semtler, uzun yıllardır devam eden, son beş yılda görünür olan, son birkaç aydır da manşetlere çıkan bir uyuşturucu probleminin ortasında kaldı.
Bu problemin “Bonzai” adıyla basına yansıması sonucu polis operasyonları da sıklaştı. Ancak bu tantanalı “operasyonlar” hiçbir şey değiştirmiyor. Politik ya da değil, yoksul semtlerde gençler sokaklarda ölüyor, becerebilen evini satıp gidiyor, boşalan mahallelerde uyuşturucu satıcıları daha da pervasızlaşıyor.
Peki polis, kentin merkezindeki “birkaç torbacıyla” başedemiyor mu gerçekten?
Hasan Ferit Gedik, Gülsuyu’nda, “mahallede çete istemiyoruz” sloganıyla yapılan, uyuşturucu karşıtı eylemde hedef alınarak öldürüldü. Vücuduna beş kurşun isabet etmişti. Başından üç mermi çıkarıldı. Bu infazın sorumlusu olarak gözaltına alınanlardan 15’i tutuklandı, haklarında iddianame hazırlandı. Savcı da Hasan’ın hedef alınarak öldürüldüğünü yazdı iddianamede.
Gedik’i öldürmekle suçlananlar ayrıca, “kasten öldürme, tehdit ve uyuşturucu madde ticareti” suçlamalarıyla, çete kurmaktan yargılanıyor.
İddianameden: “Suç örgütünün gelir kaynaklarının başında Gülsuyu ve civarında bulunan ‘torbacı’ olarak tabir edilen sokak satıcılarına koruma sağladıkları ve bölgede başka gruplara karşı kollayarak rantın paylaşılmasının önüne geçerek uyuşturucu madde satışından pay aldıkları, kar payı vermeyen torbacıları darp ve tehdit ettikleri, sokak satıcılarının uyuşturucu temin etmesinde köprü vazifesi gördükleri anlaşılmış, ayrıca bu gayri yasal suç gelirini devam ettirebilmek için çeşitli silahlı eylemlere giriştikleri anlaşılmıştır.”
Sanıkların olaydan bir gün sonraki telefon görüşmeleri de iddianamede yer alıyor. Sanık Zafer Turan, Hasan’ın vurulmasından bir gün sonra şunları söylüyor:
“Allah herkese hayırlı cinayetler nasip etsin, polis-molis öldürmeyelim de, polis devletin bir adamı, devrimci öldürsek önemli değil...”
Uyuşturucu ticareti, kasten öldürme, silahla yaralama, tehdit suçlarından çete mensubu olmakla yargılananların bu sadakati şaşırtıcı değil. Türkiye tarihinde bu suçlarla bağlantılı olanlar ile devrimcileri öldürenlerin en büyük ortak yönü devlet sevgileri.
Dolayısıyla devletten, bu suçların faillerinin ortaya çıkarılmasını, sadece çete mensuplarının değil onlara emir verenlerin de yargılanmasını beklemek boş. Mahallesindeki çetenin hayatından bezdirdiği vatandaşın görüp görebileceği de “kar maskeli, kameralı” birkaç saatlik ev baskınlarından öteye gitmez. Gözaltına alınanlar da kısa süre sonra mahalleye geri döner. Ta ki o mahalle “boşalana” kadar.