Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bugünlerde Salda Gölü’nün geleceğini konuşmak üzere “Dünya’dan Mars’a Bir Pencere” adlı bir çalıştay düzenliyor. Salda Gölü Koruma Derneği’nin davet edilmemesi nedeniyle de eleştirilen çalıştayın, esasen tahribatı maskeleyici işlevi olacağı da ifade ediliyor. Dahası başka gezegenlerin bir pazarlama unsuruna dönüştürüldüğü bir zamana da denk gelen bu çalıştay adı gereği dünyadan uzaya, gezegenlere hangi pencereden baktığımızı tartışmaya çağırıyor.

***

Geçtiğimiz yaz aylarında da dünyanın birçok yerinde orman yangınlarının şiddetlenerek artış gösterdiği günlerde bir yandan Jeff Bezos gibi milyarderlerin uzay macerasına tanıklık ediyorduk. Bu dönemde iklim krizi ile uzay macerası arasındaki tezatın bir mücadele alanına dönüştüğünü irdeleyen bir yazı kaleme almıştım. Milyarlarcamızın yaşayacak başka bir gezegeni olmadığını irdelerken ihtiyacımızın bir koloni değil, milyarderlerden kurtulup geleceği kolektif kurmak olduğunu tartışmıştım. Üzerinden aylar geçti ve uzay konusu bu kez yerel bir bağlam da edinerek gündemimize oturdu.

***

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, “Ekonomi bu haldeyken uzay lüks değil mi?” sorusuna, “Uzay bir lüks değil. Yarış hatta artık savaş. Rusya, Ukrayna’nın altyapısını vurunca Elon Musk’ın uyduları ile Ukrayna harekete geçebildi. Artık dünyada etki oluşturmak uzaydan geçiyor” diyerek yanıtladı. Bu yanıt iktidarla halkın penceresi arasındaki açı farkını gözler önüne seren bir nitelik taşıyor.

Uzaya halkın penceresinden bakmak, mutluluğun azınlığa tanınan bir lüks kılındığı, emeğin payının yüzde 39,1’den yüzde 31,5’e düşerken sermayenin ortalama büyümeden de daha hızlı büyüdüğü gerçekliği görünürleştirmek için önemli. Mesela marketlerde bebek mamasından süte kadar alarm takılan ürün sayısındaki artıştan bakalım ya da kamu kurumlarının bir bir batmakta olduğu bir pencereden. Açlık kapıdayken çiftçinin üretimde kullandığı mazottan özel tüketim vergisi alınan, tarım arazilerine el konulan, üretim araçlarına ve temel girdilere erişilemeyen bir tarım politikasından bakalım.

***

Bu nedenle çocuklarına su için dahi harçlık veremeyen ailelerin olduğu bir zamanda hükümetin bir heves uzay macerasına atılması toplum nezdinde umulan coşkuyu yaratamadı ama hesap sorma zeminine dönüştü. Toplumun geniş kesimleri için ekmek kuyrukları gündelik hayatın sıradan bir unsuruna dönüşmüş durumda. Doğrusu una gelen zamlar nedeniyle taze ekmek tüketiminden vazgeçildiği, bayat ekmeğin ücretsiz verilemeyip satıldığı bir zamanda, halkın penceresinden ekmek uzaydan daha lüks görünüyor. Zaten Varank’ın yanıtı da uzaya dünyada yıkıcı bir etki bırakmanın koşulu olarak bakan bir pencereye işaret ediyordu. Fakat milyarlarcamız için yaşanabilir bir dünyayı da lüks kılan koşullar uzayı bir yarışın, bir savaşın parçası olarak üreten siyasetin penceresinden bağımsız değil. Mesele dünyayı herkes için yaşanabilir, barışçıl ve adil kılmakta. Bize düşen bir kurtuluş, bir kahramanlık hikâyesi olarak kurgulanan uzay anlatısı ile yaşanabilir dünya mücadelesinin arasındaki çelişkiyi görünürleştirmek.

***

Bunu yaparken de taze ekmeğin lüks olmadığı bir yaşam için, yeniden üretebilmenin koşullarının sağlanmasına yönelik talepler için mücadeleyi sürekli kılmak ve yaygınlaştırmak gerekiyor. Örneğin tarımdan bakarsak geçimlik üretim yapan çiftçilerin elektrik, su ve Ziraat Bankası borçlarının silinmesi için; su, toprak gibi üretim araçlarına ücretsiz erişim için; üretimde kullanılan elektrik gibi temel girdilerin çiftçiye ücretsiz temini için; özelleştirilen kamu kurumlarının demokratik bir biçimde yeniden kamulaştırılması için; tüccar esaretinden kurtulup çiftçi ile tüketiciyi buluşturan pazarların yaygınlaşması için; tarımın çiftçi için iktisadi bir faaliyet olarak sürdürülebilir kılınması için taban fiyatın girdi maliyetleri, kâr ve asgari refah payı dikkate alınarak hesaplanması gibi bir dizi talep için mücadele edebiliriz.