Merkez Bankası’nın art arda faiz artırımlarından sonra “yabancı yatırımcıların” Türkiye’ye para getirdikleri anlaşılıyor. Sahi kim bu yabancı yatırımcılar ve nerelere yatırım yapıyorlar?

Yabancı yatırımlar genel olarak iki gruba ayrılır: (1) Doğrudan yatırım ve (2) Portföy yatırımları.

Doğrudan yatırım yapanlar paralarını fiziki varlıklara yatırırlar. Örneğin bir üretim tesisinin kurulması ya da mevcut bir fabrikanın satın alınması gibi. Bu tür yatırımları yapanların ülke ekonomisine ilişkin uzun vadeli görüşleri ve beklentileri önemlidir. Çünkü üretim yapıp para kazanmak zaman gerektirir. Zaman da belirsizlik içeren bir durumdur. Bu nedenle doğrudan yatırım yapanlar hem önlerini görebilmek hem de geleceğe ilişkin pozitif bir beklentiye sahip olmak isterler. Eğer bunlar yok ise, ülkeden uzak dururlar. Türkiye’ye doğrudan yatırım olarak gelen kayda değer para kalmadı. Bunun en yakın örneğini Manisa’da yatırım yapacağı söylenen Volkswagen şirketinin Türkiye’de bir şirket kurduğu daha sonra bu yatırımdan vazgeçtiği için bu şirketi tasfiye ettiği haberlerinde okumuşsunuzdur. Ülke ekonomisinin geleceğini pek parlak görmemiş olacaklar ki bu yatırım kararından vazgeçmişler.

Portföy yatırımları ise “sıcak para” olarak da adlandırılır. Öyle uzun vadeli hedefleri de yoktur. Yatırım süreleri bellidir ve bu sürenin sonunda hedefledikleri getiriyi elde ederlerse mutlu mesut bir biçimde ülkeden ayrılırlar. Bu nedenle portföy yatırımı olarak gelen paranın ülkenin derinleşmiş sorunlarıyla ilgilenmeleri, bunları yatırım kararlarında dikkate almaları beklenmez. Dertleri uzun vadede bizim başımıza nelerin geleceği değildir. Hal böyle olunca, portföy yatırımcılarının kararlarına da çok fazla ekonomik anlam yüklememeli, buradan büyük çıkarımlar da yapmamalıyız.

Mesela en sık atıfta bulunulan “reel faiz”den yola çıkalım. Nedir reel faiz? Nominal faizden enflasyonun çıkarılması ile bulunan faizdir. Diğer bir ifade ile elde ettiğiniz getirinin enflasyon karşısında eriyen kısmını bir kenara bıraktıktan sonra kalan kısımdan bahsediyoruz. Bu da, aslında, reel olarak ne kadar fazla harcama yapabileceğinizi gösterir. Eğer parayı burada harcayacak iseniz elbette. Ama yabancı yatırımcılar kazandıkları parayı burada harcamıyorlar. Alıp gidiyorlar. Dolayısıyla sizin enflasyonunuz ve buradan hareketle hesapladığınız reel faiz yabancılar için pek bir anlam ifade etmiyor. Onlar için önemli olan nominal olarak ne kadar kazandıklarıdır. Ha, bir de paralarını alıp giderken hangi kurdan kendi paralarına dönecekleridir. Yani, bir taraftan nominal faize bakarlar, bir de kurların gideceği yere. Yoksa enflasyon falan onlar açısından hikâye.

Burada kimse bana “ama enflasyonu olan ülkenin parası değer kaybeder” demesin. Önce enflasyon ve kur hareketlerinin grafiğine bakın. Bu sadece bizde değil, genel olarak da böyle “Satınalma gücü paritesinin” çalıştığı pek görülmez.

Şimdi gelelim son zamanlarda yabancı yatırımcıların davranışlarına. Türkiye’de faizler nominal olarak oldukça yüksek. Bundan yararlanmak için geliyorlar. Peki, hangi kurdan çıkıp gidecekler? İşte zurnanın zırt dediği yer de burası. Şimdi kurlar hızlı hareket etse, bekledikleri getiriyi elde edemeyecekler. O zaman hızlı hareket etmesini önlemeleri lazım. Ama nasıl? Mesela, “Türk Lirası önümüzdeki süreçte çok değer kazanacak, yakında 7’nin altını görür” açıklaması nasıl? Sizin de kulağınıza hoş geliyor olmalı. Ama en çok bunu söyleyenlerin cüzdanlarına hoş geliyor. Hadi o zaman, paralar Türkiye’ye.