Başbakan, “Bu ülkeyi biz sermayenin hegemonyasına terk etmeyeceğiz” dedi. Ve aslında bu

Başbakan, “Bu ülkeyi biz sermayenin hegemonyasına terk etmeyeceğiz” dedi.
Ve aslında bu hafta yazacaklarım başlamadan bitmiş oldu…
Nutkum tutuldu…
İlk aklıma gelen şudur:
“Yetmez ama evet!” diyenler… Haydin artık, “yetmez ama…” şartını da kaldırın.
Daha ne istiyorsunuz? Sermaye hegemonyası da yıkılıyor! Sermayeye karşı işçi devrimine çağrı yapıyor hem başbakan, hem Recep, hem Tayyip, hem Erdoğan!
Belli ki Başbakan bu minvaldeki konuşmalarını sürdürecek…
Mesela 3 Eylül’de Diyarbakır’da kendisini dinleyenleri bir kez daha hüngür hüngür ağlatacak. Üstelik “Bu ülkeyi biz sermayenin hegemonyasına terk etmeyeceğiz” diyen bir başbakanın “Ulusların kaderlerini tayin hakkından”, “Başka bir ulusu ezen bir ulusun özgür olamayacağından” dahi söz etmesi artık kesinlikle şaşırtıcı olmayacak…
Elbette ben de bir yurttaş olarak, “Bu ülkeyi biz sermayenin hegemonyasına terk etmeyeceğiz!” diyen başbakana hakikaten inanmak istiyorum ve inandırıcılığını ispatlaması için de mesela şöyle devam etmesini bekliyorum:
24 Ocak 1980 kararlarıyla, neo-liberalizme geçiş için gerekli bir “sermaye ihtilâli” olan 12 Eylül’ün düğmesine basılmıştı. Yani özelleştirme, sendikasızlaştırma sürecine direnecek hiçbir diri unsur kalmamalıydı. Gülme sırası tekelci burjuvaziye gelmeliydi.
Bu şekilde basit bir askeri vesayet dönemi değil, mimarlığını Turgut Özal’ın yaptığı vahşi bir sermaye hegemonyası ya da vesayeti (diktatörlüğü!) süreci bu yıllarda adım adım oluşturulmuştu.
Madem “Bu ülkeyi biz sermayenin hegemonyasına terk etmeyeceğiz”, öyleyse 12 Eylül sermaye vesayetinden, hegemonyasından hesap sormaya da 24 Ocak kararlarıyla başlayacağız. “Özal demokrasinin yıldızı” sloganlı AKP afişlerini derhal yırtıp atacağız.
24 Ocak 1980 kararlarına karşı çıkmadan 12 Eylül’e karşı çıkmanın, bir zamanlar dediğimiz gibi, “fasa fiso” ya da “gulu gulu dansı” yapmak olduğunu ilan edeceğiz!
Bugüne dek yaptığımız bütün özelleştirmeleri iptal edecek, sendikasızlaştırmaya derhal son verecek ve IMF’ye “ananı da al git” diyeceğiz.
Ancaak... Başbakan bu türden laflar etmezse, ona sadece Âli İmrân sûresinin 94. ayetinde yer alan şu sözleri okuyacak ve susacağım:
“Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.”
Ya da bundan da vazgeçip şu basit cümleyi kuracağım:
“Bu ülkeyi biz de ‘Bu ülkeyi biz sermayenin hegemonyasına terk etmeyeceğiz!’ diye gözünü kırpmadan yalan söyleyenlerin hegemonyasına terk etmeyeceğiz!”
Hava zaten yeterince sıcak…
Bunaltma bizi Recep Tayyip Erdoğan, bari sermayeden hesap sormayı bize bırak…
Hakikaten öldük bittik tükendik şu yalanlarından...