İktidar adına konuşanlar ve iş yapanlar, yangınla mücadelede ülke kaynaklarını en optimum şekilde seferber etmek yerine “yönetememe” krizini her zamanki yöntemlerle “idare etmeye” çalışıyorlar. Ancak yıllardır biriktirdikleri gerilimlerle ormanlarımızdaki yangına toplumsal yangınların eklenme riskini de göze aldıkları anlaşılıyor.

Sanki ilk kez yaygın orman yangınlarıyla karşılaşıyormuşuz gibi bir hava vermeye çalışıyorlar. Oysa 2019 İzmir Orman yangınında Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, “İzmir’de yangının yarattığı tahribat yürek yakıyor. Buna engel olunabilirdi ama devletin uçaklarını hangara kapatıp, yangın söndürme işini özelleştirdiler. Dahası, şirketle uçuş (yani yangın) başına anlaşma yaptılar! Bu kötülüğe sakin kalmak, bunu hazmetmek olanaksız” diyerek, uçakların müdahale etmemesini eleştirmişti. Dikkatinizi çekerim bu uyarıyı yapan TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı. Yani ormanla ve dolayısı ile yangınla mücadelede en çok faydalanılması gereken kurumun başındaki kişi. İyi kötü işleyen bir devlet yönetimi bu açıklama sonrası TMMOB ile bağlantıya geçip alternatifleri tartışıp, önerileri alırdı.

***

CHP İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’da aynı yangın sırasında yani 2019 yılında “Bu olay bize bir kez daha hazırlıksız ve öngörüsüz olduğumuzu gösterdi. Böylesine önemli bir yangına, müdahale aşamasında problemler yaşanmıştır. Türk Hava Kurumu’nun 20 uçağı, Orman Genel Müdürlüğü beğenmediği için hangarlarda yatıyor. Daha önce bu uçaklar kullanılırken, bu sene başka bir firmadan 34 helikopter kiralandı. Şimdi soruyorum, niçin İzmir’deki yangınlarda uçak kiralanmamıştır? Yanacak yer kalmayınca mı kiralama işlemini gerçekleştireceksiniz?” Durum bu kadar açıkken iktidar ne yapıyor? Uydu görüntülerini sansürleyerek pistte yatan THK uçaklarını gözlerden saklamaya çalışıyor!

Arşivlerde buna benzer onlarca uyarı, çığlık, araştırma önergesi ve makale bulunabilir. Rejimin ve artık git gide daha pervasızca uyguladığı “alaturka felaket kapitalizminin” tüm krizini sadece yangın söndürme uçakları üzerinden bile okumak mümkün. Ama asıl tehlikeli oyunu, bizzat İçişleri Bakanı “Yangınlarda sabotaj izlerine dair istihbarata henüz ulaşılmadığını, yangının aşırı sıcaklar sebebiyle çıktığını düşündüklerini” söylediği halde, ısrarla sabotaja dair imalar ve uydurma haberler çıkararak oynuyor iktidar. Nitekim dün Efeler’de yeni bir linç girişimi yaşandı. Olaya müdahale etmeye çalışan güvenlik görevlilerinin soğukkanlı ve yatıştırıcı açıklamalarını iktidardan duymak bir yana “bilmem kaçıncı kuşaktan iltisak var” diyerek toplumsal gerilime benzin döküyorlar. İklim krizinin, küresel ısıtmanın ve yağma politikalarının etkisi ortada iken provokatif bir sabotaj dili kullanılıyor. Velev ki sabotaj olsun; “o zaman bu kadar farklı yerde organize bir şekilde yangın çıkarılırken devasa istihbarat ve güvenlik aygıtı ne yapıyordu?” sorusuna nasıl cevap verilecek? Her krizi en alttakilere, tüm zamanların olağan şüphelileri Kürtlere ya da muhayyel mihraklara yıkarak hedef şaşırtıyorlar.

***

İktidarın kendisini eleştireni bile düşmanlaştırıp yok saymasının ülkemizin insan kaynaklarını ve bilimsel birikimini nasıl heba ettiğinin ve bunun yarattığı sonuçların en somut göstergelerinden birisi de Belediyelere karşı takındığı tutum. Tüm olanakların organize ve en verimli şekilde kullanılması gerektiği halde yerel yönetimler yok sayılıyor.

Kriz anlarında organize hareket edebilme yeteneği en fazla olan kurum olan TSK’niWn sadece “400 mehmetçikle” (yazıyla, “dört yüz”!) sahada olması ise ayrı bir muamma! Yahu, muhtemelen yardım için gelen yabancı asker sayısı bundan fazladır! Yardım demişken, Ankara Başsavcılığı sosyal medya üzerinden yapılan yardım çağrıları (Help Turkey hashtagi) için soruşturma açmış. İyi de bizatihi Dış İşleri Bakanı’nın AB’den uçak yardımı istediği ve olumlu yanıt verildiği biliniyor. Bu ve benzer yardım çağrıları ne olacak?

Bir de iktidarın her krizinde ortaya çıkıp “bu mesele siyaset üstü” diyenler var. Kuşkusuz öncelik bir an önce yangınların söndürülmesinde olmalı. Ancak hem sürecin doğru yönetilmesi için hem de yaşadığımız tablonun bilinçli politik tercihlerden kaynaklandığının ortaya konulması için politik eleştiri merkeze konulmak zorunda.

Yaşadıklarımız basitçe liyakatsizliğe ve beceriksizliğe indirgenemez. Yangın, her felaketten kar devşiren felaket kapitalizminin tezahürlerinden sadece birisi. Mücadeleyi de bunu gözeterek kurmak durumundayız. Yangınları söndürmeye çalışanların dayanışması ise bu konuda umutsuzluğa düşmememiz için yeterli.