Hiç lig şampiyonu olmadı Eskişehirspor, ikinci ve üçüncü bitirdi çoğu kez ligi, fakat şampiyon olmaktan daha değerli işler yaptı.

Yardımcı Ders Kitabı 101: Okulların en güzeli, yeryüzü
Fotoğraf: @eskisehirspor

Güzel Ders
DERSİMİZ
Güzel
KONUMUZ Yeryüzü okulu

Hepimizin aldığı, unutamadığı çok güzel dersler vardır. Ben bunları sık sık yazdığım için, tekrar olacak ama bir ikisini söylemek isterim yine de. Ortaokuldaki Fransızca dersi ve hocası Rukiye Gül Yönel. Hani şimdi diyorlar ya, ‘açık ara’, aldığım en güzel derstir hala. Bir de Gül hocamı bulabilseydim, belki 40 yıldır yazıyorum, arıyorum, soruyorum, yok yok yok! Neredesin hocam? Ölüm kayıpların en fenası ama dünyada kaybolmak da az fena sayılmaz!


Eskişehir Kurtuluş İlkokulu’ndan ‘örtmenim’ Halil Sönmez, 19 Mayıs Ortaokulu’nda aldığım Türkçe dersi ve Abdullah As öğretmenim. Ankara Aydınlıkevler Lisesi’nde, çekmediğim kopya yüzünden, çekemem de hem, bana sıfır veren, ama yine de fiziğe küstüremeyen güzel gözlü hocam. ODTÜ Sosyoloji’den Nükhet Sirman, H. Ünal Nalbantoğlu, Bahattin Akşit hocalarım. Özellikle de Ünal Hoca. Tarihsel Sosyoloji anlatıp sonra da odasında Orhan Veli, Ziya Osman Saba şiirleri okuyup, onlar gibi iyilik dolu şiirler yazan sevgili hocam. Hocaların hocası Ünsal Oskay, her daim genç hocam Artun Ünsal, onunla yolumuz aynı ama sokaklarımız ayrı da olsa Yalçın Küçük, hayattan ve şiirden hocamız Cevat Çapan, hep özlediğim Ergin Günçe hocam, Amerikan Şiiri dersinden Belma Ötüş-Baskett, şairi gönendiren tutumuyla Saliha Paker ve hem sınıf arkadaşım hem de hocam olan Orhan Tekelioğlu...

Hepsi ve unuttuğum kimi hocalarım, bana güzel ders verdiler. Güzel ders nedir peki?

Yalnızca sınıfta anlatılınca anladığın, iyi öğrendiğin bir şey mi? Bu hiç kuşkusuz güzel bir derse örnektir. Fakat yalnızca bununla sınırlı değildir. Öyle olsaydı, doğru ders, iyi hoca olurdu, bir zaman hatırlanır sonra da unutulurdu. Dersi güzel kılan başka şeyler de olmalı. Hocanın kendisi, dünyaya bakışı, öğrencisine nasıl baktığı, ona öğrettiği şeyin sınırı ve sınırsızlığı, verdiği dersin öğrencinin yaşamında kaplayacağı yere dair öngörüsü, o dersi pişirirken, demlerken ve sunarkenki kıvamı, o dersi almanın öğrenciye kendini nasıl hissettirdiği...

Bunların bazıları pedagojiyle ilgili sayılabilir, iyi de pedagoji de eğitimle psikoloji ve yöntemle bütünlük içinde bir disiplin değil midir? Yalnızca o kadar mı? Güzel ders almak unutulmaz bir eylemdir ve veren için doğal bir tutum olurken, alan için hani şu klişeyle söylersek ‘hayatta başına gelen en iyi şeylerden biri’dir.

Velhasıl güzel şeydir güzel ders almak. Öyledir de yalnızca okuldan, derslerden, sevgili hocalarımızdan mı alırız onu? ‘Yeryüzü okulu’ diye bir şey de yok mudur? Olmaz mı, üstelik okulların en çetini, en zorlusu, ama en keyiflisi de odur. Orada dersi yalnızca insanlar vermez üstelik; ağaçlar verir, bitkiler verir, yollar verir, mevsimler verir, sular, göller, kuşlar, kediler, köpekler, hayvanlar verir! Bunların hemen hepsi de müfredatta olmayan derslerdir, güzel ders veren hocalar hangi dersi verirlerse versinler, fizik, kimya, edebiyat, matematik, dil, felsefe, bunlara kıyısından da olsa değinirler ama asıl okul yeryüzüdür ve dersleri verenler de öğretmen değildir! Ya da herkesin birbirinin öğretmeni ve herkesin birbirinin öğrencisi olduğu bir okuldur yeryüzü.

Dağdan da alırız dersimizi ovadan da, geceden de alırız sabahtan da, arıdan da alırız elmadan da, yoldan da yağmurdan da...Ya arkadaşlıktan, yakınlıktan, dostluktan? En güzel dersler insanın kendini insanda, hayvanda, tabiatta görmesi, sevmesi, sınaması değil midir? Elbette yalnızlık da bir güzel derstir, Özdemir Asaf’ın şahane “Hasan Kalabalık” şiirini bir okuyun da bunu görün derim.

Bu ‘şuna güzel bir ders verelim de...’ yazısı değildir, hem öyle yazılar yazamam hem de o niyetle verileni de ders saymam, sayamam! Dersin güzelliği insanı insana, kendine, dostluğa, iyiliğe, adalete, merhamete, şefkate, paylaşmaya, bölüşmeye, anlamaya, anlaşmaya, sezmeye, sevmeye yaklaştırmasındandır. Dersin iyiliği de bunun yaşamın tümüne, tüm zamanlara yaygınlaşmasındandır. Ve yeryüzünün iyiliğe, güzelliğe, sevmeye açık bir okul olmasıdır ki bu da tıpkı haiku şairlerinin börtü böceğe, çiğe damlaya, yaprağa gösterdiği özen gibi, doğaya ve doğamıza saygı duymakla olasıdır. ‘Büyüklerimi saymak, küçüklerimi sevmek’ güzeldir ama ‘küçüklerimi saymak’ da demek gerekir güzel ders vermek ve almak için!

ANA DÜŞÜNCE Dünyayı güzellik, okulları yeryüzü kurtaracak!
YARDIMCI KİTAP Büyük Oğul Efsanesi ,Öner Yağcı, Bilgi Yayınevi

Spor Dersi
DERSİMİZ
Spor
KONUMUZ Eskişehirspor

Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim” derken, elbette o sporcunun içinde yaşadığı toplumdan da söz ediyor. Sadece sporcudan değil, taksi şoföründen, politikacıdan, esnaftan, diyanet işleri başkanından, imamlardan, öğretmenlerden, polislerden, teknik direktörlerden, spor yazarlarından, kulüp yöneticilerinden, en çok da izleyicilerden, yani taraftarlardan!

Hal böyle, söz de Gazi’nin olunca, emir telakki etmiyoruz ama, anlamlı, doğru ve ışıklı bir cümle olarak “Ne kadar uysak o kadar iyi” diye düşünüyoruz. Sporcu olmak gerekmez, sporun ruhundaki iyiliği, dostluğu, birlikteliği, saflığı anlasak yeter!

Konumuzun Eskişehirspor olmasına gelince, dersimi en iyi çalıştığım yer o çünkü. 9 yaşımdan bugüne, eh bir 60 yıl kadar! 60 yıldır aynı konuyu çalışana, ya hiçbir şey anlamamış denir ya çok sevmiş, çok tutkuyla sarılmış ya da bildiği başka şey yok denir!

Benim buradaki öğrencilik durumum en çok, tutkuyla sevmiş olmakla açıklanabilir. Bir de sporun, burada futbolun bir kenti nasıl bütünleştirdiği ve havasını değiştirip yenilediği, tazeliğiyle. Elbette spor sadece futbol değildir, olur mu hiç, son yıllarda özellikle kadın voleybolcularımızın yarattıkları coşku, onlardaki dayanışma ruhu, tam da Gazi’nin sözlerindeki tanımlara denk düşüyor.

Eskişehirspor da gerek kuruluş felsefesi, gerek kentiyle kurduğu bağın spordan başlayan bir dayanışmayı var etmesi, futbolcuların uzun yıllar öğrenci ruhuyla çalışıp oynayarak kenti ve taraftarlarını sevindirmesi, yalnızca Eskişehir’de değil başka kentlerdeki futbolseverleri de kendine bağlamasıyla ve yıllar yılı Üç Büyükler’e kök söktürmesiyle, Anadolu futbolunun da ilk ve örnek temsilcisi oldu.

Hiç lig şampiyonu olmadı Eskişehirspor, ikinci ve üçüncü bitirdi çoğu kez ligi, fakat şampiyon olmaktan daha değerli işler yaptı. Futbolun şimdilerde olduğu gibi astronomik rakamlar olmadan da oynanabileceğini gösterdi, gençlere önem verdi, onları yetiştirdi, Amigo Orhan gibi dünya efendisi bir insanla Eskişehirspor bir kentin sesi oldu, Abdullah Gegiç gibi bir çalıştırıcıyla emeğin değerini anladı ve yaşattı, en önemlisi de her kültürden, anlayıştan kadın erkek, köylü kentli herkesi renklerine bağladı.

Bu, evet tam da ‘zeki, çevik ve ahlaklı’ futbolcularla kurulan bir birlikti. Uzun yıllar sürdü gitti. Ama futbolun yazılı olmayan kurallarının egemen olmasıyla o ruh incindi, orası bir yuva olmaktan çıktı, kapitalist ilişkiler her yerde olduğu gibi orada da ve üstelik fazlasıyla etkili olunca, Eskişehirspor’un ruhu el değiştirdi! Mezatta üçotuz paraya satıldı adeta!

Kötü yöneticiler, Es Es ruhunun zayıflaması, taraftarları da etkiledi, Eskişehir kentine ve Eskişehirspor’a yakışmayan ırkçı, fanatik taraftar grupları oluştu. Mafyatik ilişkiler, şike derken şimdi Es Es 3’üncü kümede.

2022-23 sezonu açılış maçına gittim kardeşlerim ve yeğenimle, hepimiz Es Es formalarımızı giydik, alkışladık, tezahürat yaptık, destekledik, Es Es Bandosu’yla birlikte Bella Ciao ya da Türkçe okunuşuyla Çav Bella dedik, o ruhu geri çağırdık. Karnavalda hissettim kendimi. Kadınlar erkekler, çocuklar gençler herkes adeta final maçındaymışız gibi coşkuluydu. Aslolan da buydu. 3-0 da yenildik, ama hem çok eğlendik hem de mahalli kümeye de düşse “Semtimizin takımıdır yine geliriz” dedik!

‘Zeki, çevik ve ahlaklı’ olduktan sonra mutlaka bir şeyler olur, değişir, düzelir diye umudumuzu da hiç kesmedik! İnsan yurdundan umudunu keser mi?
ANA DÜŞÜNCE “Futbol asla sadece futbol değildir”

YARDIMCI KİTAP Anadolu Yıldızı Eskişehirspor, Özgür Topyıldız, İletişim Y.