Dünyayı, değişsin diye, her gün yeniden yorumlayan BirGün emekçilerine sevgiyle...

Yeni bir yıl değil, yeni bir gün...

Yeni yıl kutlanmış, kalabalık sokakların kutlama telaşı yerini bitkinliğe bırakmıştı. Yılın ilk günüydü. Hava hafiften kararmaktaydı.

Sokaklar yalnızdı. Sokaklar gibi yalnızdı. Önce serseri ışıklarına dokundu sokak lambalarının. Sokak lambalarının yorgun aydınlıklarını, slogan kelimelerine yazdı. Muhalifliğinin manşetlerine...

(Kelimeler söylemese de söyleyeceklerini, bilirdi, söylemek için yürek yeterdi.)

Kalbinin her atışı bir slogan... Her isyanı bir manşet... Önce fısıltıyla ve küçük puntoyla, önce yavaş, heyecanlandıkça hızlı ve kabarırdı yüreği, sloganları coşar, manşetleri diklenirdi.

Hece hece çoğalarak, hane hane çoğalarak, sokak sokak çoğalarak ve bir iken bin olmak için ve ben iken biz olmak için...

Siyasi bir siyahken ben, siyasi bir biz olurken: O seher vakti, artık vakti erişmeliydi biz olabilmenin.

Yapmıştı. Yine yapmalıydı. Yine yapacaktı. Yeni bir yıl yılgınlık hanesine yazılmasın, her yeni gün militan bir gün olsun diye, bir yol olmalı, bir yolculuk yapılmalıydı...

•••

Çünkü: Yapmıştık. Yine yapmalıydık. Yine yapacaktık.

•••

Akşam olmuştu (ya da hep akşamdı belki). Alacakaranlığımız kanamıştı ya, siyah akmıştı karanlığından.

Geceye dönmüştük. Simsiyahtık. Siyasi bir siyahtık. Lacivert mi kokuyordu yıldızlar, duymamıştık. Sabahı beklerdik ama yine önce alacakaranlık. Sabahı bekleyemezdik çünkü yine önce alacakaranlık. Sabahı getireceklerdendik. Sabah gelince, sabahı getirince...

Yine kanayacaktı alacakaranlık.

Şimdi kızıl akacaktı alacasından. Çünkü kızıl akacaktı alacasından.

Vay be vay be vay be!

O seher vakti artık erişti mi, o kırmızı yeltendi mi muhalif bir alacaya...

Siyasi kırmızısı, alacasız kızıllığıyla, kopuverirdi militan bir sabah...

İşte o sabah...

Ah!

İşte o gün, yani bir gün, yeni BirGün!

İşte o gün, yeni bir gün, yani BirGün!

(Not: Bu yazı 1 Ocak 2012’de yayımlandı)