Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) 2018 Gıda Güvenliği raporunu yayımladı. Rapor Türkiye’de yaşanan ekonomik krizle birlikte gündeme gelen ‘kendi tükettiğini üreten tarım ülkesi’ meselesi açısından önemli. Tükettiği neredeyse her türlü gıdayı dünyanın dört bir yanından ithal eden Britanya için de gıda güvenliği ciddi bir mesele.

Türkiye’nin bir tarım ülkesi olarak kendi kendine yeten bir ülke olduğu bir gurur meselesi olarak okullarda ezberletilirdi. Ondan sonra bir hafta fındık, fıstık, portakal, börek sınıfları yemekhaneye çevirirdik. Avokado ve Kiwi döneminde yaşadığımız bu günlerde artık herhalde bu ‘bilgi’ tekrarı terkedilmiştir. Ama anladığım kadarıyla yeni adıyla Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası olarak kutlanmaya devam ediliyor.

Portakal, kayısı falan bahis olunca yerli malı terimi daha kolay ve anlamlı olabiliyor ama Japon otomobillerinin yan sanayisi gibi detaya girince hem malın ‘yerli’ ‘milli’ tarafı iyice flulaşıyor hem de işin saçmalığı ortaya çıkıyor. Çünkü küresel kapitalizm ve neoliberalizm diktası altında böyle bir ulusal durumdan bahsetmek mümkün değil.

GTÖ’nün raporuna göre uzun yıllar geriledikten sonra artık dünyada yeterli gıda alamayan insan sayısının yeniden artma eğiliminin devam ettiği görülüyor. Artış derken küçük sayılardan bahsettiğimiz düşünülmesin: Geçen yıl küresel kapitalizmin besleyemediği insan sayısı 804 milyondan 821 milyona çıkmış. Terazinin öteki ucunda ise 100 milyona yakın aşırı beslenen çocuk ve 672 milyon aşırı kilolu yetişkin var.

İşin kötü yanı her iki grup da genel olarak gıda güvenliğinin olmamasıyla, yani gıda güvensizliğiyle besleniyor. Bunun anlamı dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sinin sağlıklı gıdaya sağlıklı düzeylerde erişimi yok.

Gıda güvensizliği, pek çok başka meselede olduğu gibi Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri dışında kadınları erkeklere göre daha çok etkiliyor: yaklaşık yüzde yarım kadınlar aleyhine bir fark söz konusu. Ancak büyük eşitsizlik dünya genelinde yüzde 10 dolayında olan aşırı gıda güvensizliğinin Afrika ve Güney Asya ülkelerinde yüzde 20 düzeylerinde seyretmesinde.

Türkiye bu tablo içinde iyice ülkeler arasında yer alıyor olmasına karşın açlık ve gıda güvensizliği resmi dünya genelinden pek farklı değil. Çocuklarda yetersiz gelişme yüzde 9.5, doğurganlık çağındaki kadınlarda anemi oranı yüzde 31. İkinci oran Avrupa ülkeleri arasında en kötüsü ve AB ortalamalarının yaklaşık 2 katı. Bu alanda Türkiye’nin konumu yoksul minik ada devletleri (yüzde 31.5) ile aynı düzeyde ve dünyanın en geri kalmış ülkelerinden (yüzde 39) biraz daha iyi! Yani “dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biriyiz” gibi değil.

Çeşitli raporlara göre Türkiye’de aşırı açlık veya ciddi gıda güvensizliği “yok” denecek kadar az ancak Türkiye’deki Suriyeliler arasında gıda yardımı alanların oranı yüzde 5 dolayında görünüyor.

Büyüyen açlık, gıda güvensizliği karşısında Birleşmiş Milletler bir şey yapmaya çalışıyor gibi görünüyor ancak belirledikleri bazı öneriler meseleye yanlış tarafından bakıldığını gösteriyor. Ya da acemi bir analizci hafif kafası iyiyken saçmalamış. Örneğin raporun 14. sayfasında verilen iki önerme şöyle diyor: “gıda eşitsizliğini azaltmak gelir eşitsizliğini azaltacaktır”. Aynı yerde “kızların, kadınların ve çocukların beslenmesini iyileştirmek okula gitme oranını iyileştirir ve cinsiyet eşitsizliklerini azaltır.”

Tamam pek çok konuda ‘tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan’ diyebiliriz de bu burada geçerli değil sanıyorum. Gelir eşitsizliği, savaşlar dahil gıda güvenliğine giden bütün yolların temel unsuru! Cinsiyet eşitsizliği de aynı yerlerden beslenen bütün kötülüklerin anası. BM’deki arkadaşlar muhtemelen her iki durumu da yaşamadıkları ve metrobüs denen şeylere binmedikleri için neden sonuç ilişkisini görememişler.

Bunun bir sorumlusu da bu üzerimizden buldozer gibi geçen Twitter çağında geçer akçe haline gelen ‘infogramlar’. Muhtemelen ekseriyet okuma ve düşünme tembeli olduğu için tek bir sayfaya renklerle bezeli yarım cümlelerle süslü bir ya da bir kaç yuvarlak cazip geliyor.

Uzun lafın kısası ufukta büyüyen bir açlık ve gıda güvensizliği derdi var. Nasıl dünyadaki gıda güvensizliğinden Birleşmiş Milletleri sorumlu tutamıyorsak (!) Türkiye’dekinden de hükümeti sorumlu tutamayız. BM önerilerine uyarsak çözüm açık: daha iyi beslenirseniz gelir eşitsizliğ azalır hatta armutun iyisini yerseniz kadın erkek eşitsizliği bile giderilir.

İyi haftalar ve bol şanslar.