Tarkan, Leman Sam, Mustafa Sandal, Mehmet Ali Alabora, Zuhal Olcay, Kıvanç Tatlıtuğ, Metin Akpınar, Müjdat Gezen, Şahan Gökbakar, Erdal Beşikçioğlu, Fazıl Say, Orhan Gencebay, Gökhan Özoğuz, Murat Boz, Şevket Çoruh, Tamer Karadağlı, İrem Derici, Hülya Koçyiğit, Alpay, Kadir İnanır, Şafak Sezer, Özdemir Erdoğan, Sezen Aksu… Bu saydıklarım, hepimizin tanıdığı kendi alanlarında başarılı oldukları tartışılmaz, siyasi görüşleri tartışmaya açık ünlü isimler… Bu isimler -lütfen tabirimi mazur görün- sosyal medyanın zorbalığına maruz kalmış, tedirginlikle yaşamaya mecbur bırakılmış, bazıları ülkemizi terk etmek zorunda kalmış, şarkılarını dinlediğimiz, filmlerini, oyunlarını izlediğimiz milyonlarca seveni olan sanatçılar… Ben olabildiğince linç dememeye çalışıyorum. Zira bu kelime korkunç bir belirsizliği taşıyor içinde. Bir topluluğun “Kendilerine göre suç olmuş bir davranış”ta bulunmuş olan birini öldürmesidir linç… Buna kim ortak olmak ister?

GİDİŞATA DUR DEDİLER

Son günlerde Sezen Aksu üzerinden başlatılan bu karalama kampanyası uzun zaman sonra müzik meslek birliklerini (Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR)- Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) - Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG)) asıl görevleri dışında harekete geçirdi ve metinleri farklı da olsa bu gidişata “dur” demek uğruna aynı amaç için bir araya getirdi. Ben bu suskunluğa son verdikleri için tüm müzik meslek birlikleri yöneticilerine teşekkür ederim. Ve de izninizle önce MSG, MESAM ardından da MÜYORBİR Yönetim Kurulu’nun kaleme aldıkları bu yazıları paylaşmak isterim.

MSG-MESAM: “Sanat, dünyayı güzelleştirmek için vardır. Ve bunu ancak özgür bırakıldığında gerçekleştirebilir. Sanata verilecek her türlü tepki yine sanatla ifade edilmelidir. Son günlerde, ülkemizin ve geleceğimizin sanat miraslarından biri olan Sezen Aksu’nun maruz bırakıldığı durumu üzüntü ve endişeyle takip etmekteyiz. Yöneticilerimiz ve tüm kamuoyundan sanata, sanatçıya ve insani değerlere vicdan, sağduyu ve hoşgörüyle sahip çıkmalarını bekliyoruz.”

KÜLTÜR BAKANLIĞA ÇAĞRI

Gelelim başkanlığını yapmaktan gurur duyduğum MÜYORBİR Yönetim Kurulu’nun paylaşımına… “Bizler, Anadolu’nun bin bir rengiyle, şarkısıyla, türküsüyle, dansıyla, folkloruyla doğan, büyüyen, yaşlanan insanlarız. Kadim uygarlıklar beşiği yurdumuzun kültürel mozaiklerini oluşturan sesleriz, nefesleriz. Unutmayalım ki bu coğrafyanın bize öğrettiği en güzel ve insani duygu “hoş görü”- dür. Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Yunus Emre’nin torunlarıyız hepimiz. “Kim olursan ol yine gel” diyen Mevlana’nın felsefesini taşımaktan gurur duyan, bir lokma bir hırka sözünü içselleştirmiş, zamanımızın dervişleriyiz. Yüzlerce yıl öncesinden “Kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol” dememiş mi Hacı Bektaş Veli…

Burası Anadolu… Ne mutlu bizlere ki bu topraklarda doğmuşuz. Binlerce yıl peygamberlere ev sahipliği yapmış, her türlü inanca saygı göstermiş, dil, din, ırk, mezhep farklılığından beslenmiş bir kültürün mirasçılarıyız. Ne oldu bize? Gerçekten de ne oldu? Acımıza, aşkımıza, sevincimize, mutluluğumuza ortak olan şarkıları yazan, onları söyleyen, aynı dönemde yaşamaktan dolayı çok şanslı olduğumuz sanatçılara bu hoyratça tavır niye? Onlar ki bizim hislerimizin tercümanı değiller mi? Sahnede hayranlıkla izlediğimiz, şarkılarını ezbere bildiğimiz bu özel ruhları nasıl da bu kadar kolay kırabiliyoruz anlamak mümkün değil.

Kimsenin ezanı susturmak, bayrağı indirmek gibi bir niyeti yok. Ama bu argümandan beslenen, ortamı geren, okumayan, dinlemeyen, kendi gibi düşünmeyen herkesi ötekileştiren, “katli vacip” gören bir kesim var. Ne yazık ki bu kesimin peşinden giden kurumlar ve siyasiler de…

Sezen Aksu sadece bir besteci ve yorumcu değil, aynı zamanda bu ülkenin kült mirasıdır da. Onu korumamız, kollamamız, daha güzel şarkılar üretebilmesi için gereken atmosferi yaratmamız gerekirken ona reva görülenlere bakın.

“Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” derken şair, bu yaşadıklarımızı nasıl açıklayacağız bu dünyayı kendilerinden emanet aldığımız çocuklarımıza…

Bizler bu anlamsız ve yapay gerginliğin bir an evvel sonlandırılmasını ve bağlı olduğumuz Kültür Bakanlığı’nın da bu konuda sanat ve sanatçıdan yana tavır koymasını bekliyoruz… Saygılarımızla…”

Ben 40 yıla yaklaşan müzik hayatımda kimsenin beni örnek alması için çabalamadım daha doğrusu böyle bir şey düşünmedim. Ben kendim gibi yaşadım, kendimce şarkılar yazdım, onları doğru söylemeye çalıştım. Sanatçı topluma örnek olmalıdır lafı o kadar uzak ki bana... Ben böyle biriyim. Hiçbir zaman yaptıklarımın en doğru, en güzel, en ahlaklı olduğunu savunmadım. Hatalarımla sevaplarımla insan olmaya çabalayan biriyim naçizane. Beni örnek alan insanlar varsa ne mutlu bana. Ama unutmayalım ki yazdıklarımız, söylediklerimiz bizden daha önemli değil… Oyun hepsi…