Başbakan bu kez sinema ve tiyatro oyuncularıyla buluştu. Yani artık hisseli harikalar kumpanyası, otuz iki kısım tekmili birden sahneleniyor...

Başbakan bu kez sinema ve tiyatro oyuncularıyla buluştu. Yani artık hisseli harikalar kumpanyası, otuz iki kısım tekmili birden sahneleniyor... Sahnede ise bir demokrasicilik oyunu...
Yahu, herkes birbirinin gözüne baka baka yalan söylüyor! Yalanlara inanmayanların, rol yapıyorsunuz diye haykıranların vay haline...
Şimdi, Recep Tayyip Erdoğan (RTE) hakiki artistlerin karşısına geçip çakma artistlik yapmaya soyunmuş olmuyor mu? Belki demokrat rolü yapıyordur, belki Nuri Alço’ya özenmiştir, bilemedim...
Sanatçıların alkış toplamak elbette hakları... Ama artistliğe soyunanlara, yüzüne gözüne bulaştıranlara yuh çekmek de bizim hakkımız olmalı... Üstelik sadece artistliği değil, futbolculuğu bile dile düşmüşken, açılım diye attığı çalımlara mı kanacağız?
Nitekim AKP ve RTE şakşakçıları dahi Taraf’ta onun siyaset çalımları hakkında aynen şöyle yazmıştı: “Aslında bu AKP hepimizi mahvetti. Çok savruk oynayan, olmayacak topları kaybedip beklenmedik anlarda gol atan bir santrafor gibi dolaşıyor sahanın içinde, biz de kendini maça kaptırmış seyirciler gibi ‘aslanım’ diye ayağa kalkıp ‘yuh be bu da kaçar mı’ derken aynı anda ‘işte bu, koçum’ diye bağırıyoruz. On beş saniyenin içine beğeni, öfke, yuhalama, alkış sığıyor.
Taraf zaten basit ve aşikâr bir taraftar (yandaş) idi! Bunu biliyorduk, söylemelerine gerek yoktu. Lakin belli ki hakikaten çok şaşırmış haldeler... Oysa biz bunlara bakıp kafası karışanlara çok önceleri sakin sakin şunları anlatmıştık:
Arkadaşlar! Türkiye’de işbaşında zoraki ve çelişkili bir hâkim ittifak vardır. Bunların kökü de Osmanlı’daki İttihatçı ve İtilafçı çatışmasına dayanır. İttihatçı ve İtilafçı da aslında aynı madalyonun iki yüzüdür. Cumhuriyet tarihi boyunca birbirlerini yediler, bugüne geldiler. Şimdi İtilafçı neo-Osmanlıcılık üste çıktı, durum bundan ibarettir. Gerçi birçok şaşkın bunu hâlâ demokratikleşme filan sansa da, bunlar halka zulmetmekten, halkı yiyip bitirmekten fırsat buldukça işte böyle birbirlerini de yiyorlar.
Bunları demedik mi? Dedik! Ve sonra...
Anaaa! Bir baktık, bu kez İtilafçılar da birbirini yemeye girişti. RTE, en son kendisine biraz bozuk attı diye Cengiz Çandar’ı da ham etti... Şimdi yani “afiyet olsun” mu diyelim?
RTE’nin kendilerine pilav üstü fasulye muamelesi çekmesine şaşırıyorlar. Hem şaşırıyorlar, hem yalanlarına inanmamızı istiyorlar. Çünkü kendileri hâlâ RTE’nin her sözüne inanmaya teşneler.
Mesela? Başbakan şunu dahi söylemişti:
“Yılmaz Güney’e kulak verilseydi şimdi farklı bir yerdeydik.”
Elhak doğrudur. Şu memlekette Yılmaz Güney’in sözü dinlenmiş olsaydı mesela Tayyip Erdoğan diye biri iktidarda olmazdı. Çünkü Yılmaz Güney bir devrimci, bir komünist idi!
Yani bu muhterem böyle konuşunca herkes kendisine derhal inansın istiyor... Ama başka bir yerde ulaşım zammını protesto eden öğrencilere “Bu komünistler milletten yana değil, illetten yana” diye saldırıyor.
Tayyip Bey! Bu öğrenciler komünist Yılmaz Güney’in öğrencileri! Onlar zaten (tam da senin dediğin gibi!) Yılmaz Güney’e kulak vermiş oluyor, onun sözünü dinliyorlar!
Peki farz edelim ki Başbakan Yılmaz Güney’in komünist olduğunu unuttu; bari hiç olmazsa şimdi Yaşar Kemal’i dinlesin. O ne diyor? “Ermenileri sınır dışı etmek ayıptır!” diyor. Evet, Yaşar Kemal’e kulak verirsek, şimdi mutlaka farklı bir yerde oluruz.
Kısacası, AKP şakşakçıları bugünlerde epey şallak mallak haldeler, şaşkınlar. Elbette biz AKP’ye bakarken hiç şaşırmıyoruz, dedim ya, eski hamam eski tas... Ama şaşırdığımız şeyler de oluyor bu sıralar... Yani bizim mahallede de “şaşırtıcı” şeyler olabiliyor. Mesela, “Yeni Sol” filan dediler... Karşımıza eski tarz ve sıradan bir sosyal demokrat partiyle çıktılar! “Sosyal demokratları, Alevileri, sosyalistleri bir araya getireceğiz, solu birleştireceğiz” dediler; SHP’yi böldüler, Alevileri böldüler, sosyalistleri böldüler. Ne oldu?
Meşhur fıkradır... Hani ağa ile marabası arabayla giderken yolda şey görmüşler. Hayır “şey” değil, “ayva” görmüşler... Ağa marabasına demiş ki, sen bu ayvayı yersen sana şunu şunu vereyim, maraba ayvayı yemiş. Bir süre sonra yediğinden pişman olan maraba da ona demiş ki, ağam sen bu ayvanın kalanını yersen sana verdiklerini geri vereyim... Verdiklerinden zaten pişman olan ağa da kalanını yemiş. Fıkrayı biliyorsunuzdur canım. Sonunda birbirlerine sormuşlar:
“Peki biz bu ayvayı neden yedik?”