Uyanın ölüyoruz. Yas tutmamalı, isyan etmeli utanç duyulacak halimize.

Hamasete sığınarak ölümleri seyrediyorlar. Her gün başka bir yerde... Başka bir dertte. Ateş düştüğü yeri yakıyor.

Şimdi yine intiharlarda seyrediyoruz, ülkenin ürpertici insan manzaralarını ve ölümlerini.

Zor günlerden geçiyor insanlık. Bir yanda kin, kibir, nefret, çatışma, toplumsal kutuplaşma, ölümler, işsizlik, zamlar, yasaklar, artan yoksuluk, intiharlar ve diğer yanda halkın hakikatinden firar etmişlerin dünyasındaki şatafat, gösteriş, itibar israfları, güç gösterisi ve umursamamazlık!

Açlığın travması intiharlarıyla sesleniyor dört kardeşin bedeninde! Soğuk kalplere, nasırlanmış vicdanlara, görmeyen gözlere, sağırlaşmış kulaklara tesir etmeden!

Dört yetişkin kardeştiler. Soyadları da Yetişkin!

48 yaşındaki Cüneyt, 54 yaşındaki Oya, 60 yaşındaki Kamuran ve 56 yaşındaki Yaşar!

“Taşı toprağı altın” sanılan İstanbul’un yoksullaştıran toprağındaki mezarlarında sırlandılar.

Yoksuldular.

Kimsesizdiler.

Sahipsizdiler.

Çaresizdiler.

Sözün ve umudun bittiği sınırda yaşıyorlardı.

Ne devlete ne topluma güvendiler..

O sıcak gecenin en soğuk sohbetini kardeş kardeşe yaptılar. Hayallerini, hedeflerini, çocukluk, gençlik anılarını, aşklarını ya da huzuru, refahı değil, sadece birlikte intihar etmeyi konuştular. Dört insan saatlerce nasıl ve neden intihar edeceklerini konuştular!

Onları intihara sürükleyen, sahipsizliği, çaresizliği, vurdum duymazlığı, çürümüşlüğü, ödenmemiş faturaları, alacaklıların tacizlerini, haciz koyulmuş maaşları ve sosyal devletsizliği konuştular.

Yoksulluğun travmasını yaşıyorlardı.

Aynı odadaydılar. Dördü aynı anda ve birlikte karar verip intihar ettiler.

Onları asla ve hiç bir zaman anlamayacak olanlara, sadece intihar ederek seslendiler. Bedeli dört can ile ödenmiş acılı bir dil seçtiler. 29 harfi değil, dört tabut içine sıralı dizilmiş yoksulluğun, yoksunluğun, sahipsizliğin ve çaresizliğin cansız bedenleriyle sessiz konuştular.

Ne devletin sosyal olmayan vicdanına, ne hakikatleri duymayan kulağına ulaşmaz yoksulun bedeli ölümle yazılmış sesi.

Ulaşsa da, vardır elbette bir klasik cevabı devletin; “Allahın takdiri!”, “Kader” ya da “Bu işin fıtratında ölüm var!” derler. Bakmazlar sıralı tabutlara, sinsice bekler haciz için gelenler ve keserler elektriği yoksul ölümlerin gölgesinde!

Vicdan firar etmiştir artık. Diclenin kenarında kaybolan koyunun hesabından sorumlu olanlar yoktur ortalıkta..

Bir başka ülkede olsaydı gündemler sarsılır, hükümetlere hesap sorulurdu. Çürümüşlüğün toplamsallaştığı ve devletleştiği Türkiye’de dört kardeş intihar etti.

Neden intihar ederler?

Sadece yoksulluktan, işsizlikten ve açlıktan kaçmak için mi intihar ediyorlar?

Ya çaresizlik? Peki ya sahipsizlik? Nerede o “kimsesizlerin kimsesi” olacak devlet?

Fark edilmeyen sosyal tükenişlerin sürüklediği ölümleri kim görecek? TBMM ne yapar? Hükümet ne yapar? Neden bir açıklama yapılmaz?

Siyaset!

İktidar!

Hükümet!

Devlet!

Sihirli sözcükler.. Kerametleri sadece kendi çıkarlarına. Yandaşlarına, ailelerine…

Sosyal devletsizlik çürümüşlüğün adı.

Hep birlikte çürüyoruz seyrederek. İnsanlık çürüyor. Sahipsizlik ve bencillik toplumsallaşıyor.

Atanamayan öğretmenler intihar ediyor. Peki ya suçsuz insanlar, onurlarıyla oynandıkları, gururları çiğnendiği, kumpas yargılamalar ve hukuk dışı kuşatmalar karşısında intihar edenler..

46 KHK’lı insan intihar etmiş.

İşsizlik, yoksulluk, yoksunluk, sahipsizlik, insanları intihara sürüklüyor. İşçiler işyerlerinde iş cinayetlerinde ölüyor. Madenler çöküyor. Her yer sıralı mezarlar.. Sıralı geliyor ölümler..

Her şeyin bir “bedeli" var bu dünyada. Her şey satılık! İnsana dair her şey artık alınıp satılan bir meta haline geldi. Akıl satılık, düşünce satılık, arkadaşalık satılık! Ruh bile satılık! Çünkü bu ülkenin ruhunu bozdular!

Kapitalizm her şeyin alınıp ve satılır olduğunu öğütlüyor.

Sosyal devlet yok! Dayanışma, paylaşım ve yardımlaşma da yok! Din ile aldatıp, topladıkları yardım paralarının hesabını veremeyecek tüccarlar var! Emeği sömüren sermaye var! Modern köleler yaratılıyor! Birilerinin mutluluğu ve refahı için, çoğunluğun mutsuzluğu örgütleniyor!

İnsanlar açlıktan, yokluktan intihar ediyor!

Sosyal devlet yerine, sadaka ve kulluk devleti yaratılan tüm coğrafyalarda sahipsiz insanları intihara sürüklüyor.

Yandaşların vergi borcu sıfırlanıp, ihaleler peşkeş çekilirken, devlet kaynakları israf edilirken, sarayların bütçesi kat kat artarken, Fatih’te dört kardeş intihar ediyor.

Çünkü onlar sahipsiz, kimsesiz, yoksul ve çaresiz!

Çünkü kapitalizm ve bencillik öldürüyor!