Toplumun acil gündemlerinin başında gelen yoksulluğun en önemli alt başlıklarından biri de beslenme ve gıda sorunu. Yoksulluğun yaşamsal gereksinimlere erişimi tehdit edecek biçimde derinleşerek toplumsallaştığı bu zamanda gıda ve tarım politikalarının önemi artıyor. Derin Yoksulluk Ağı’nın yoksulluğun medyada ele alınış biçimlerini haftalık olarak derlediği haberinde “Çiftçiler, tarım ve üretimde yaşanan zorluklar” başlığının yoksulluk tartışmalarında önemli bir yer tuttuğu göstermesi de buna işaret ediyor. Hatta diğer alt başlıkların içeriği de büyük oranda gıdaya, enflasyona ilişkin konulardan oluşuyor.

***

Gıdaya ilişkin, toplumun yoksul kesimleri için yaşamı sosyal, gelişimsel, ruhsal ve benzeri farklı biçimleriyle güçleştiren, çıkmaza sürükleyen tüm bu haberler epeydir insanı kahredici bir doruk noktasında sürüyor. Gıda krizi, tıpkı işsizlik gibi bugün artık yoksulluğun ve buna bağlı sorunların derinleşmesinin temel sebebi. Bu durum bir yanıyla tarım ve gıda politikalarının yoksulluğa çare arayan çözüm önerilerinin tümünün merkezinde olması gerektiğini, bir yanıyla da sonuçları itibariyle bu denli can alıcı politikaların merkezinde toplumdan yana bir perspektif olmadığı sürece sorunların asla çözülemeyeceğini hatırlatıyor.

***

Bu anlamda politikaların ufkunu düşünürken gıdaya erişim güçlüğü çekenlerle gıda üreten öznelerin aynı eksende hizalanabileceği çıkış politikaları üretebilmek gerekiyor. Bu aynı zamanda hükümetin bu alanlara dair ister ekonomik ister tarımsal politikaları olsun tümüne karşı bir hizalamayı da gerektiriyor elbette. “Çiftçiler, tarım ve üretimde yaşanan zorluklar” dediğimizde söz ettiğimiz zorluk skalasının neleri kapsadığını görebilmek, görünürleştirmek, yoksulluk ve açlığı olağanlaştırmayı da engelleyebilecek bir mücadele alanı olarak tarif etmek gerekiyor.

Bu açıdan SOL Parti’nin geçtiğimiz hafta yapılan Gıda Egemenliği Forumu yoksulluğun bizatihi üretme zorluğu yaşayan çiftçiler açısından nasıl deneyimlendiğini özneleri ile irdeleme fırsatı yaratması açısından değerliydi. Kır ve kent emekçilerinin sorunlarına Sakarya’dan bakan Forum’da son yirmi yıllık dönüşümün sebep ve sonuçları ile bugüne dair çıkarımlara uzanan birçok unsur irdelendi. Küçük çiftçilerin topraklarını terk ettiği, icara verdiği veya kente göç ettiği; piyasa mekanizmasının endüstriyel tohum ekmeyenleri dışladığı; girdiyi sıfıra maliyet eden üretim yöntemleri elinden alınan çiftçilerin ücretli işçilere dönüştüğü, pazar erişimlerinin kısıtlandığı gibi güncel zorluklar karşısında toprağı, tohumu, üretme ve dağıtma haklarımızı örgütlenerek alma zorunluluğu vurgulandı. Öne çıkan sorunlardan biri de eskiden tüccardan alacaklı olan üreticilerin bugün artık tarım arazilerini ipotek ettirme pahasına bankalara borçlu konuma düşmesiydi. Çiftçiler üretimi, tarım arazilerini bankalara rehin vererek sürdürebilir kılmış durumdalar. Üreticilerin üretime yabancılaştırılması koşuluyla tesis edilen ve adeta toplumun sefaletinden beslenen bu gıda rejiminin son bulması gerektiğini paylaşmayan yok.

***

Aslında 17 Nisan’ın çiftçi mücadeleleri günü olarak anılmasına sebep olan olay da benzer bir duruma karşı çıkışla ilgiliydi. 1996’da Topraksız Kır İşçileri Hareketi’nin (MST) 19 köylüsünün Brezilya’da yerel toprak sahiplerinden atıl arazilerin kamulaştırılmasını talep etmek için düzenlenen barışçıl bir eylem sırasında katledilişini anma ve mücadeleyi sahiplenme günü aynı zamanda. Köylülerin bu çerçevede bir dönüşüm talep eden tarım reformu mücadelesi, bugün de dünyanın her yerinde güncelliğini ve aciliyetini koruyor. Forum bu anlamda toprağa demokratik erişimi, toprağı ekmenin, gıdanın demokratik üretim ve dağıtımını tesisini amaçlayan bir programın bugün yoksulluğun ve açlığın çözümünde önemli bir mücadele alanı olduğunun ifadesi oldu.