2020’lere damgasını vuracak olay salgınla birlikte ortaya çıktı. Küresel kapitalizmin yarattığı karanlık, örgütlediği kötülük; koronavirüsle yaşamın her alanına, insan bedenine sirayet ederek, “bilinmezliğin” ölümle sonuçlandığı, sistemin “izole işçi kampları”, Dardanel’de işçilere Covid-19 tanısı konması sonrası “çalışanların mesai saati dışında da gözetim altında olduğu, kapalı devre çalışma sistemi”nin tedbir olarak uygulandığı acımasızlığıyla karşımızda duruyor. “Onlar” artık bizden emeğimizi sömürmekten daha fazlasını, “onları” yaşatmak pahasına yaşamlarımızı istiyorlar. Ancak kapitalizmin “buzdan kaleleri”nin nasıl hızla eriyebildiğine, özelleştirme, bireycilik güzellemelerine karşı kamuculuğun, dayanışmanın birbirimizi yaşatmak için tek kurtuluş olduğuna bir kez daha birlikte tanıklık ettik.

Yeni olan doğmak üzere... Ancak doğacak olan “yeni”nin nasıl bir gelecek olacağına yeni bir ülke, yeni bir dünya yaratmayı hayal etme ve örgütleme kararlılığımız ile biz karar vereceğiz.

Neoliberal politikaların dünya genelinde iflas ettiği, eşit, özgür bir geleceğin kolektif mücadele ile kazanılabileceği, bireysel yaşamlarımızın ancak tüm canlıların yaşadığı koşulları değiştirerek iyileşebileceğini, kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve adaletsizlikle ancak güçlü sınıf mücadelelerinin örgütlenmesiyle başa çıkılabileceği ve tek kurtuluş olabileceği tartışılmaz bir gerçeklik... Her durumda “sonucu” mücadele belirleyecek.

Kamuculuğun başta sağlık ve eğitim olmak üzere ne kadar yaşamsal olduğunun bir kez daha ortaya çıktığı tabloda neoliberal politikaların sonucu yükselen direnişlere karşı kapitalist sistem bir yandan teknoloji, otomasyon ve bilgiyi emekçileri, halkı gözetleme, denetleme, seçim sonuçlarına dahi müdahale edebilecek veri toplama, analiz ve kaydetme aracı olarak kullanırken bir yandan da hem “izole işçi kampları” hem de işyerlerinin maliyetini emekçilerin üstüne yıktığında patronların rantının artacağı “olanakları” sonuna kadar değerlendirme arayışında...

Salgınla yüzde 99’un emeğinin bu dünyayı kapitalizmin tüm kötülüğüne karşı ayakta tutan güç olduğu ve aslolanın sınıf mücadelesi ve eşitsizliğe karşı direniş olduğu hiçbir kriz döneminde bu dönemdeki kadar net ortaya çıkmamıştı. Salgın çok yakında gerçekleşecek ekonomik yıkımı şimdi yaşatmaya başladı ve bu yıkım çok şiddetli olacak. Yıkımın bedelinin kimlere ödetileceği sorusunun cevabını da bizim mücadelemiz belirleyecek.

Geleceğimizi belirleme, örgütleme noktasında tarihsel bir “fırsat” ile karşı karşıyayız. Şimdi hayallerimizi, birikimlerimizi yaşama geçirmenin zamanıdır.

Neoliberal politikaların örgütleyicilerinin dahi kamusal politikalar noktasında kısmi de olsa adım atmak zorunda kaldığı dünyada ve ülkemizde hala çözümü sistemin devamını sağlama ile ilgili girişimlerde arayan adımlar, açıklamalar egemen sisteme, yeni rejime koltuk değneği olmaktan öte bir sonuç üretmeyecektir. Siyasi iktidarın Ayasofya, hilafet, Latin Alfabesi tartışmaları ile yeni rejim inşasına son hızla devam ettiği, çocuklarımızın yaşamlarını karartan, yeni rejimin örgütleyicisi Ensarların İstanbul Sözleşmesi’ ne karşı açıklamalarla kadınları, eşitliği hedef aldığı durumda bizim tarihsel sorumluluğumuz ve yapacaklarımız ise son derece açıktır.

Emekçilerin yaşam hakkını dahi yok sayan bu sisteme karşı kamucu politikaları, dinselleşmeye karşı kazanılacak laiklik mücadelesini inşa eden bir yolu açmak, örgütlemek zorundayız. Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır ve aydınlığı örgütleyecek güce sahip olduğumuzu faşizmin saldırılarının en yoğun olduğu zamanlarda bu toprakların her yerinde yaratmayı başardığımız direnişlerle defalarca kanıtladık. “Yeni” olan doğmak üzere ve doğacak yeni günü örgütlemek için yola çıkmanın tam vaktidir.