Geri Kabul Anlaşması üzerine “AB-Türkiye Anlaşması: Avrupa Hukuk Devleti’nin ihlali mi? Analiz ve tavsiyeler” (12.12.2016, Paris) toplantısındaki konuşmamın iki anahtar sözcüğü, egemenlik ve yurttaşlık idi.

NEDEN YURTTAŞLIK VE EGEMENLİK?

Göçmenlere kapılarını sımsıkı kapatması, Avrupa’nın yurttaş-yurttaş olmayan ayrımının derinleştirmesi anlamına geliyordu. Oysa, insan hakları anlayışı, insanları, yaşam ve ölüm ikileminde bırakacak derecede ayrımcılığa kapalı. Egemenlik yetkilerini kayıtlayan insancıl hukuk da, göçmenleri sınır kapılarında ölüme terk etme önünde başlıca engeldi. Kısacası, AB ve üyesi devletler, yurttaş-yurttaş olmayan ayrımı ve egemenlik anlayışını, insan hakları ve insancıl hukuk gerekleri ışığında gözden geçirmek zorunda idi.

Türkiye ise, AB ve Avrupa devletleri uygulamalarının tam karşı kutbunda yer alıyordu. İnsan haklarında, kendi yurttaşları karşısında katı, ama yabancılara karşı fazla hoşgörülü, hatta laçka; egemenlik konusunda ise, “çakıl taşı”, geleneksel söylemine karşın, yurttaş olmayanların ülkeye girişi, Avrupa bir yana, Bölge devletleri içinde de en kolay olanı.

Birbirine karşıtlık oluşturacak derecede yurttaşlık ve egemenlik kavramlarına yabancılaşma, BAŞAT ÇELİŞKİ olarak sürdürülebilir değil: Afrikalı ve Asyalı göçmenlerin kuşattığı Avrupa, kendi yurttaşının refahı ve kamu düzeni adına kitlesel göçlere kapılarını kapatmış bulunuyor. Türkiye için sürdürülebilir olmayan, politikasızlık ve hukuktan uzaklaşma.

SÜRDÜRÜLEMEZ ÇELİŞKİLER

1) Çifte cömertlik: Doğup yaşadığı toprakları ve toplumu terketmek, insan için seçeneksizlikle açıklanabilir ancak. Bir asker için en tehlikeli olanı cepheye sevk ve özellikle yabancı topraklarda konuşlanmak. AKP yönetimi, son on yılda iki konuda hayli cömert: göçmen kabulü ve ülke dışı topraklara asker gönderme.

2) Kayıt dışı insan: Öyle ki, Devlet, ne ülkedeki yabancı sayısını biliyor, ne de ülke dışına gönderdiği –şehitler dahil- asker sayısını açıklayabiliyor. Oysa egemenlik, giriş ve çıkışların denetimi kadar, ülke içinde yaşayan insan topluluğu üzerinde hukuk kurallarını uygulama yetkilerini de kapsamına alır. Devlet’in bunu yapması bir yana, Türkiye’de yaşayan yabancıların sayısı bile meçhul. Ekonomi ne ölçüde kayıt altına alınabildi? Bilmiyoruz. Bildiğimiz, Türkiye’de kayıt dışı yüzbinlerce göçmenin yaşadığı. Tahminler, yurttaş olmayanlar oranının Türkiye nüfusunun %10’na yaklaştığı yönde.

3) Çok para ve az hukuk: Geri Kabul Anlaşması gereği göçmenleri Türkiye’de tutmaya yönelik akçasal yardımları, “rüşvet paketleri ve “kirli pazarlık” olarak niteleyen muhalefet, tek kişi yönetimine şu çağrıda bulunuyor: Göçmenleri siyasal kaldıraç olarak kullanılma; geri kabul anlaşmasını iptal et! Yurttaşlığı bile 250 bin dolara indirgeyen zihniyet, paradan vazgeçmez; ama hukuktan vazgeçer. Nitekim, fikir-terör özdeşleştirmesi nedeniyle yurttaşların ülkeden ayrılmasını durdurmak için çaba harcamayan yönetim, göçmenler akınını kolaylaştırıcı bir tavır sergiliyor.

4) Sınırda tutmama: İran kolaylaştırıcılığı ile gelen göçmenleri, kamplar oluşturmak suretiyle sınırda toplu olarak tutma yerine, ülke geneline dağılmalarını sağlaması da, Avrupa’ya karşı pazarlık gücünü azaltıyor.

5) Mezhep vurgusu ve tek kişi yönetimi: (Taliban’a uzanan) mezhep ve inanç ortaklığını egemenliğin üstünde tutan anlayış Avrupa karşısında hukuku öne çıkaramaz.

6) Geleceğe yönelik çelişkiler yumağı: Göçmen coğrafyası, göçmen statüsü, göçmen ve yurttaş ilişkisi ve ayrımı, demografik yapı ve çevre, egemenlik ve hukuk vb. kavramlar bağlamında çok yönlü çelişkiler üzerinde ayrıca durulabilir. Gidişat şu: 100 milyona yaklaşan nüfus, Anadolu çölleşmesini hızlandırıyor.

CHP VE PAYDAŞLARI NE YAPMALI?

Suriye göçmenleri üzerine sürekli kafa yoran CHP Genel Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu, Afgan göçmenler konusunda erken ve gerçekçi uyarılarda bulundu.

Bu çerçevede, bir geçiş ülkesi olmaktan çok “yerleşim bölgesi” haline gelen Türkiye için en gerçekçi yaklaşım, sağlık/çevre/eğitim/istihdam/barınma hakları bütününde göçmen sorununu insan hakları bakış açısıyla çözmek için kapsamlı hazırlıklar başlatmak. Bunun için;

İnsan hakları ve insancıl hukuk temelinde yurttaşlık ve egemenlik ilişkisi üzerinde çalışmak,

yurttaşlık-eşitlik-laiklik üçlüsünü pekiştirirken, yurttaş olmayanların haklarına yönelik planlama etkinliklerine başlamak

göçmen ve sığınmacı diplomasisi oluşturmak,

sosyal hukuk devletinin asgari gereklerini inşa yolundaki somut adımları sıklaştırmak,

İnsan hakları savunucusu demokrat yurtseverleri bekleyen ivedi görevlerdir.