Kusurlu görkemiyle gezegene hükmeden insanlığın bilge yönü inkâr edilemez. Sonlu bir yaşamı kabullenir kılan dayanıklı duygulara, cesur bir akla sahip. Şimdilik yegâne yuvası olan dünya üzerinde, tutarsız ve acımasız tarihinin gölgesinde, teknolojide kat ettiği hızın azametiyle yeni bir eşikte duruyor. İdeası, mitleri ve masalları hala heybesinde. Heyecanımız ve haklı kaygılarımızla ‘içinde bulunduğumuz çağın yaşam gerekleri neler?’ sorusunun cevabını arıyoruz. Cevabı bulduğunu düşünenler var. Asla bulamayacağına inananlar da. Cevap arayışını sürdürenlerin öncelikli çabası, teknolojinin tümüyle hükmettiği bireyler olmamak. Çağın görüntülü ruhu okumanın gerekliliğini unutturabiliyor. İç seslerimiz sözcüklerin ahengine hasret, yeterince beslenemiyor. Çocuk kitaplarının işlevi, uyandırdığı çağrışımlar bu aşamada ilgi ve dikkate değer. Yazma ve okumaya dair yol ve yöntem arayışları gün geçtikçe artıyor. Okumaktan uzak bir hayat, infilak etmeye hazır bir düzeneği andırıyor. Usanmadan çocuk kitapları okuyalım/okutalım demek doğru kabloyu kesmek kadar hayati. İnsan var olduğu sürece yaşanılır bir geleceğin arayışını sürdürecek. Edebiyatçılar da bu arayışa katkı sunmaya devam edecekler. Bugünkü kitaplar arayış kitapları. Yuvasını, masalcısını, sesini arayanların hikayeleri. Buyurun yakından bakalım.

Evini Arayan Ayıcık kitabında minik Su uzun bir yolculuk sonunda babası ile deniz kenarına varıyor. Hayatının en muhteşem gününü yaşadığını düşünürken fırtına kopuyor. Telaşla geri dönüyorlar. Küçük kızın en sevdiği yuvasini-masalcisini-sesini-arayanlar-784818-1.oyuncağı çantasından düşüyor. Oyuncak ayıcığın serüveni başlıyor. Su, ayıcığın yokluğunu fark edince çok üzülüyor. Üzüntüsünü hisseden tek kişi babası mı? Ayıcığı evine götüreceğini fısıldarmış gibi hareket eden şey ne? Nehirlerin ve zamanın akışında ayıcık evini bulabilecek mi? Eve dönme uğraşı mı, kaybettiği şeyi bulma arayışı mı daha zorlu? Kitap “kalbinde taşırsan hiçbir şey gerçekten kaybolmaz” cümlesi ile ışıldıyor. Arayış hakiki ve özlem derin olduğunda, yazgı sihirli yardım elini uzatabilir. Evini, sevgiyi ya da aidiyetini arayan milyonların olduğu bir dünyada, bir çocuk kitabında insanın içindeki deniz ile umudun simgesi olan denizin buluşmasına tanıklık etmek sımsıcak bir şanstır, bilen bilir.

Masal dinleyerek donanmış, yorumlayarak başkalarına aktarmış bu sayede haklı ustalığa ulaşmış olan anlatıcılar yaşam sahnesinden çekilmeden önce el verecekleri kişiyi ararlar.

Masalcı Fare, böyle bir arayışın öyküsü. “Meraklı Tavuklar” serisine ait. Bir kümes yaşamında gelişen, dünyanın neresine, hangi masala ya da tarihin hangi dönemine uzanacağı yazarınyuvasini-masalcisini-sesini-arayanlar-784819-1. zeki kurgularına bağlı olan öykülerden biri. Kümesleri dolaşarak masallar anlatan fare çok yaşlı ve masal ülkesine dönme vakti yakın. Kalanlara masallar anlatacak birini bulamadığı için çok üzgün. Üzüntü bu ya birden Ezop’un sesi duyuluyor. Kendisinden sonraki masalcıyı bulmak için farenin çözmesi gereken bir bulmaca, bulması gereken bir Can ve yalnızca üç günü var! Tavuk Karmelito ile arkadaşları fareye yardımcı olmak üzere yola düşüyorlar. Öyküde masalcı olması teklif edilen canlılardan alınan cevaplar neler? Kağıtların üstüne başını koyup uykuya dalmış olan çocuk kim? Bulmacadaki sözcükler ipuçlarını saklıyor olabilir mi? Kitap, masalların hem öğrenilen hem de uydurulan genelde de küçüklere anlatılarak verilen birer hediye olduğunu söylüyor. Yaşam adını verdiğimiz evin kapısını tıklatan masalcıların bizler için hazırladıkları hediyeler neler? Kapıyı açıp dinleyelim. Bırakılan mirası başkasına teslim edemeyecek olmanın yükü ağır! Hafifletelim.

Zem Sesini Arıyor, Bussalo Gezegeni’nde geçen fantastik bir çocuk romanı. Bussalo’da yaşayanlar bildiğimiz gibi bir ağıza sahip değil. Kalp hizasındanyuvasini-masalcisini-sesini-arayanlar-784820-1. dış dünyaya açılan yaşam noktası aracılığıyla konuşuyor, besleniyor, hissediyorlar. Yazar okuma keyfini arttıran bir yola başvurmuş ve Bussalo’ya özgü onlarca şeye - canlılar, objeler, yemekler, ölçü birimleri vd. - ilginç adlar vermiş. Dünyamızla karşılaştırmalar yapmış. Bussalo, doğanların ses tonlarına göre ayrıldığı, yönetenlerin kalın, emekçilerin ince, denetleyenlerin orta seslilerden seçildiği bir yer. Sesin kabul edilir tek kimlik olduğu bu düzende bir bebek sessiz doğarsa ne olur? Ses kusuruyla doğan çocukların kapatıldığı Mostrosul nasıl bir yer? Kimler yönetiyor ve gizlediği şey ne? Yaşam sesi olmayan Zem, gezegendeki en şanssız çocuk olduğunu düşünüyor. Arkadaşı Do ise “ya öyle değilse?” diyerek pek çok başlangıcın kıvılcımını ateşliyor. Kendileri gibi sesi kusurlu bir başka çocuk olan Tiz ile birlikte kurtulma planı yapıyorlar. Kitaptaki haykıran çamurlar, zamanda geriye giden kütüphane ve çocukların ‘köklerine tırmandıkları’ bilge ağaç, yazarın Peru’da yaşadığı dönemde edindiği izlenimlerin fantastik yansıması. Çocuklarım ve ben okuduğumuz bu romanın animasyon filmi yapılsa ne güzel olur diye düşünmeden edemedik. Sesini arayan bir çocuğun hikayesi gibi görünse de çok sesliliğini yitirmiş bir düzenin adalet arayışı olarak da okunabilir. “Uçan Balina”yı gören çocuklar arttıkça maceranın devamı gelecek. “Ham Hum” kuşu kararlı ziyaretlerine bir gün son verecek. “Florifanfili”ler boyunlarını bükerken yanlarından altın renkli bir “Pocuk” geçecek!

Geçen hafta katıldığım çocuk kitaplarıyla ilgili bir farkındalık sohbetinde sürenin kısıtlı olması nedeni ile aktaramadıklarımı ana hatlarıyla burada paylaşmak isterim. Çocuk edebiyatı ile yetişkin edebiyatı arasında bir karşılaştırma yapma düşüncesi doğarsa sanattan, felsefeden, yaşamaya dair yaratıcı bir gayeden bahsetmemiz gerekir ki özünde bir fark yoktur. İnsanın meselesinin insana anlatılmasıdır. İster ayakları yere basar yürür isterse bir fantazyadır, sürükler, savurur. Bazen düşünce yularımızı çeker durdurur. Güzeli, iyiyi, suçu, şiddeti yazının etiği ve estetiği içinde işler. İnsana dair her hal edebiyatın konusudur ve yazılmalıdır. Kötülüğü, gericiliği mantık düzlemine oturtmayan, normalleştirmeyen onurlu bir tutum ile yazılmalıdır. Yazar o vakit yazardır. Kaleminin gücünü akıl ve kalp süzgecinden geçirdiği ölçüde saygındır. Edebiyat özgürlüğüne düşkün bir sanattır ve öyle kalmalıdır. Çocuk kitapları edebî bir üretim olduğu unutulmadan alınırsa, bahaneler üretmeyen bir tutarlılık içinde sorgulanarak okunursa okuma kültürü konusunda daha ümitli şeyler konuşmak mümkün olacaktır.