Yüz yüze eğitim için açıklanan tarihe 6 Eylül’ e yalnızca 24 gün kaldı. Örgün eğitimden kopuş hızlandı, eşitsizlikler daha da derinleşti. Yüz yüze eğitimin başlamasına sayılı günler kala hiçbir hazırlık olmaması, ek bütçe ayrılmaması, yeterli öğretmen ataması yapılmaması, aşılamanın hızlandırılması ile ilgili çalışmaların, kampanyaların yürütülmemesi, düzenli testin gündem dahi olmaması, okulların fiziki koşullarının salgına hazır hale getirilmemesi, salgın öncesi koşullarda kısmen de olsa yapılan hazırlıkların dahi yapılmaması siyasi iktidar açısından ne eğitim politikalarının iflası, ne de bir “başarısızlık”… Bir tercih…


Son paylaşılan verilerde 4 milyonu aşkın öğrencinin uzaktan eğitime hiç ulaşamadığı, yedi yüz bini aşkın öğrencinin örgün eğitim dışına çıktığı açıklanıyor ancak nedenleri ve alınan önlemlere dair tek bir açıklama, tek bir çalışma yapılmıyor. Yüz binlerce çocuk nerede, ne yaşıyor?

Yüz yüze eğitimin başlamadığı veya sürdürülemediği her gün eğitimin piyasalaştırılması süreci hızlandırılıyor, yoksul ailelerin çocukları ve dezavantajlı tüm öğrenciler ya çalışmak zorunda bırakılıyor, örgün eğitim dışına çıkıyor, çocuk yaşta evlendirilmek zorunda bırakılıyor; ya da dini yapılara, tarikatlara, cemaatlere teslim ediliyor.

Dünya genelinde çok sayıda ülkede yüz yüze eğitimin birincil ve vazgeçilmez olduğu ve yüz yüze eğitim için alınan önlemler kamuoyu ile salgının seyri de göz önünde bulundurularak şeffaf bir şekilde düzenli olarak paylaşılıyor. Aşılanan eğitim emekçilerinin sayısı, oranı; 12-18 yaş arası başta kronik rahatsızlığı olan öğrenciler olmak üzere aşılama için yürütülen çalışmalar, 100 bin kişi başına rapor edilen yeni vaka sayısının, 100’ü aşması durumunda alınacak önlemler, eğitim emekçileri, öğrenciler için ücretsiz düzenli testlerin yapılması, yaygınlaştırılması, kritik eşiğin altındaki birçok bölgedeki okullarda hızlı antijen testlerinin yaygınlaştırılarak yüz yüze eğitime devam edilmesi, öğrencilerin, velilerin çevrimiçi okul iletişim platformları tarafından düzenli olarak bilgilendirilmesi, çocukları okul dışındayken çalışamayacak durumda olan ebeveynlere mali yardım hakkı verilmesi, gerekli ek bütçe, kaynak ayrılması vb. hazırlıklar açıklanıyor.

Bizde ise alınan önlemlere, hazırlıklara dair hiçbir açıklama, atılan hiçbir adım yok. Bu “belirsizlik, bilinmezlik” hattı da bir tercih. İnisiyatif yalnızca karar alıcılara bırakılarak bir yandan otoriter bir yapı inşa ediliyor, bir taraftan da siyasi iktidara yakın olanlara, sermayeye, özel okul sahiplerine, dini yapılara alan açılıyor. Son yapılan Milli Eğitim Bakanı değişimi ve tüm görev değişimleri de bir kez daha gösteriyor ki; eğitimin piyasalaştırılması ve dinselleştirilmesini esas alan ve 19 yıldır süren “kutsal ittifak” devam ediyor. Neoliberal politikaların sözcüleri ise yaşanılan gerçekliğin üzerini örtmeye; yüz yüze eğitim için gerekli bütçenin dahi ayrılmadığına dair tek cümle kurmadan, siyasi iktidarın eğitim politikalarına ilişkin tek bir söz dahi söylemeden muğlak ifadelerle konuşmaya devam ediyor. Mesele nettir. Yüz yüze eğitim hakkı mücadelesi aynı zamanda kamusal eğitim hakkı mücadelesidir ve sınıfsaldır. Eğitimde piyasalaştırma ve dinselleştirmeyi esas alan hattın isimler değişse bile kesintisiz sürdürüleceği de çok açıktır. Bir parçası olmaktan onur duyduğum Öğrenci Veli Derneği’nin “Yüz Yüze Eğitim Başlasın” kampanyası, yürüttüğü faaliyet, birlikte mücadele çağrısı çok değerlidir. Yüz yüze eğitimin başlatılabilir ve sürdürülebilir olmasını sağlayacak tek seçenek eğitim emekçilerinin, velilerin, bugüne ve geleceğe dair umudu, birlikte mücadeleyi örgütlemekten vazgeçmeyenlerin göstereceği kararlılıktır.