100. Yıl Cumhuriyet Alfabesi: Kadın
Cumhuriyetin bir “kadın devrimi” olduğuna tanıklık edecek pek çok şey var elbette. “Kadın devrimi” kavramının doğru bir kullanım olmadığının farkındayım.
“Cumhuriyet bir kadın devrimidir.” 100. yılda en çok yinelenen cümlelerden biri bu oldu. Ben de söyledim. Söyleyenler de inanarak söylediler kanısındayım. Belki de kadının doğayı temsil ettiğini ve doğal olarak sistem karşıtı olduğunu, itirazının baki olduğunu, yakıştırıldığı ve giderek bir kültürel inanç haline de geldiği için nerdeyse sosyolojik bir kabule kavuşan “erkekler iktidarın küçük ya da gizli suç ortağıdır” ve “kolayca biat ederler” saptamasına karşılık, kadının iktidarla işbirliği yapmasının daha zor olduğu ve kolay kolay boyun eğdirilemezliği anlayışı da bu inanışın tekrarında ve yaygınlığında etkili oldu sanırım.
Cumhuriyet bir kadın devrimi midir? Bu kuşkusuz çok önemli, değerli olduğunuysa söylemeye bile gerek yok. Hatta nerdeyse sosyalist devrimden sonra gelmesi umulan, düşünülen, varsayılan, diyeceğim çözümü bile sosyalizm sonrasına bırakılan ve herhalde her zaman emek-sermaye çelişkisi kadar gündemde olan ve olacak olan bir yüzleşme, tartışma, hesaplaşma ve bu nev’iden sizin daha iyisini bulabileceğiniz fiiller ile kavramlar...
Cumhuriyet bir kadın devrimidir, en azından erkeklere bakarak bunu söyleyebiliriz. Toplumda bugün hemen hemen kesin çizgilerle sınırları çizilmiş iki karşıt mahalle varsa, fakat tüm yolsuzluklara, haksızlıklara, adaletsizliklere, öldürmelere, kırmalara, yok saymalara karşın bu karanlığın içinden bile el çırparak söylenen şarkılar kadınlardan geliyorsa ve onların sesi ağıtta, acıda, dertte, yitimde çıktığı gibi sevinçte, eğlencede, düğünde, ezcümle neş’ede de erkeklerden daha çok çıkıyorsa, ötekinin sesini diğer mahallede de yine kadın duyuyor, kulak kesiliyor ve kimi zaman da yanıt veriyorsa o “işlek hava”nın yalnızca parmakların ucuna değil, aslında tepeden tırnağa uzandığından, o “dünya ahret kardeş neş’e” payının da eşit biçimde olmasa da, evlerin içine giremese de avlulara dolduğundandır!
Cumhuriyet bir kadın devrimidir cümlesi, gerçekliği, doğruluğu konusunda rivayet muhtelif olsa da 100. yılın özellikle son 25 yılında “bütün kaleleri zaptedilmiş” bir cumhuriyetin hâlâ “esir düşse de teslim olmayan” yurttaşları olduğunun tesellisi, umut ışığı, fener alayı yerine de canlandırıcı, tazeleyici, aydınlatıcı “görevini görüyor” sanırım.
Cumhuriyetin bir “kadın devrimi” olduğuna tanıklık edecek pek çok şey var elbette. “Kadın devrimi” kavramının doğru bir kullanım olmadığının farkındayım. Sosyalist devrim işçi sınıfının önderliğinde gerçekleşir ve bir liderin, bkz. Lenin, şahsında cisimleşir. Cumhuriyetin başta kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve kadrolarınca yapılan, zamanına göre hayli “radikal” ve “ileri” bulunan kimi hamleler, o günlerde “İnkılap” olarak nitelenmekle nerdeyse “ihtilal”ci bir anlama da kavuşuyordu. “Anadolu İhtilali”ni yapmış eski asker yeni bürokratlarınsa başka bir “ihtilal” yapmak değil ama, “İnkılab”ı yaymak gibi bir programları vardı. Yeni rejimin yeni insanını yaratmaksa önce onu okuryazar yapmak, sonra kılık kıyafetini yenilemek ve evlerde bir “öteberi” olarak atılmış, itilmiş kadını ayağa kaldırmak, camdan dışarı bakmasını sağlamak, sokağa çıkarmak, “er”inin arkasında değil asla, yanında “asil bir Türk kadını” olarak onunla birlikte yürütmek, dahası onu okullara yollayıp ardından da “devlet daireleri”nde, fabrikalarda çalıştırmak, Meclise sokmak, orada vekil yapmak, kürsüde konuşturmak, anadan atadan miras kalan malın mülkün paylaşımında erkeklerle eşit hisseye sahip kılmak, böylece Oktay Rifat’ın “Garip” ya da “Birinci Yeni” şiir akımı için, Orhan Veli öncülüğünde, Melih Cevdet Anday’ın da katılımıyla 1941’de üçü birlikte gerçekleştirecektir, dediği gibi, kadın devrimi de Cumhuriyet için bir “Havalandırma” harekâtıdır! Memleket kirli havadan Cumhuriyetle birlikte kurtulmuş, şimdi evlerin içine temiz, taze hava dolmakta, başta kadınlar, gençler, yoksullar ferahlamaktadır. Medeni hukuktan harf devrimine, okula gitmeye, okuma-yazma öğrenmeye, seçme seçilme hakkına, kılık kıyafet özgürlüğünden iş yaşamına, sokakta, mecliste, cemiyette, okulda, işte bir arada bulunmaya değin “hayal bile edilemez” yenilikler, değişimler elbette 1923 Devrimiyle gerçekleşmiştir genç kızlar ve kadınlar için. Evlenmeye zorunlu olmadığı gibi kocası tarafından da üç kere “boş ol!” deyince kapı dışarı edilemeyecek ya da ana-baba evine yollanamayacaktır.
Peki, bir kez daha soralım: Cumhuriyet bir kadın devrimi midir? Devrimin sınıflı toplumlarda, sınıfsızı mı var, önce mülkiyet ilişkilerini değiştirmesi ve onunla birlikte zihniyet devrimini de gerçekleşmesi öngörülür. Doğrusu özellikle kadınlara bir yurttaş kimliği de kazandıran dönüşüm başlıbaşına bir devrim olarak adlandırılabilir. Önceki rejimde adı olmayan ve “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” kadın, en azından kent bağlamındaki bir “aile rejimi” kapsamında varlığını gösterecek ve Cumhuriyetin “ideal”lerinden biri olarak “Cumhuriyet kızları” imgesinin şafağında “altın saçları”yla parlayacaktır.
Yeryüzünün imgesi, dünyanın metaforu bitmez. Uzun yıllar boyunca “laik” Cumhuriyet “kale”sinin en dirişken bireylerinden olan ve yüzünde hissettiği özgürlük rüzgârını yaşamında ne kadar hissettiği bilinmese de, “ev içi emeğinin ücretsiz köleleri” olarak “yuvayı yapan dişi kuş” görevini “kutsal aile” geleneğinin “nadide” bir bileşeni hüviyetinde yerine getiren kadın, bu kez de “anti-laik” kalede “vazifeli” kılınacak ve yeni rejimin lideri tarafından “Unutmayın, kale içeriden fethedilir. Kaleyi inşallah hanım kardeşlerim fethedecekler” diyerek mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev, yüz yüze, hanım hanıma “fetih”e yollanacaklardır: Fetih, inşallah, hanım, kardeş... Bu “emir telakki edilen” arzu cümlesi ise ne yazık ki, cumhuriyet bir kadın devrimidir saptamasındaki devrimi, “karşıdevrimidir” olarak okutmayı büyük oranda başaracaktır.
Bir yanda Cumhuriyetin okullarında laik eğitim görerek okuyan, başta kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk’ün kadına olan özgürleştirici bakışının ve cumhuriyetin kadını ruhuna, bedenine, aklına kavuşturan devrimlerinin etkisiyle, kendilerini “cumhuriyet kızları” olarak görüp, bununla göğsünü gererek övünen kadınlar ve kuşkusuz yalnızca son 25 yılla sınırlandırılamayacak, neredeyse cumhuriyetin ilanından beri örgütlenme çabasını hiç elden bırakmayan, özellikle tarikat ve cemaat yoluyla, taşradan İstanbul’un çeperlerine, oradan merkezlere, hemen her hükümetin açık ya da kapalı desteklediği, son 25 yıldaysa “Yeni Türkiye”nin kendisi haline gelen İslami rejimin kadınları olarak “karşıdevrim”i gerçekleştirmede başrolü oynamakla gurur duyan kadınlar.
İlkinde Cumhuriyet rejiminin kendilerine sağladığı haklar, çıkardığı yasalarla “cumhuriyet fazilettir” anlayışını pekiştirmesi beklenen “cumhuriyet kızları”, ikincisinde kadın özgürlüğünü belki cumhuriyet kızlarından daha iyi kullanarak, hatta erkeklerinden öne geçerek yaşayan ve elbette “dini siyasete alet etme”nin teşvik edilmesinin de kolaylığıyla “kale”yi içerden fetheden, liderlerinin ayrımcı ve ötekileştirici diliyle “benim başörtülü bacılarım”.
Cumhuriyet bir kadın devrimiydi. Cumhuriyet bir kadın karşıdevrimidir şimdi.