100. Yıl Cumhuriyet Alfabesi: Muasır

J maddesinde bir ara “Janti”yi yazayım diye düşündüm, zira A maddesinde de “Asri”yi yazmayı düşünüp sonra vazgeçerek “Ankara”yı yazmıştım, J’den de Jandarma. Muasır varken M maddesinde başka ne yazılır? Üstelik Asri ve Janti’yi de kapsayan bir genişliği, yüksekliği ve dahi sürekliliği var. 

Başka sözcükler, kavramlar, deyimler de var, fakat hiç gündemden düşmeyen, modası geçmeyen, “Andımız” kaldırılsa, günün birinde “İstiklal Marşı” değiştirilse bile, asla değişmeyecek bir şey var: “Muasır Medeniyet.” 1970’li yıllarda aynı kökten gelen ve çok kullanılıp o zamanların laik şiarı olarak çok öğütlenen “medeni cesaret” vardı bir de. Sanıyorum laiklikle birlikte o da alçalışa geçti! Ama ne hikmetse “Muasır Medeniyet”, CHP’nin değil ama TC’nin 7. oku gibi yükseklerde geziniyor. Eskiden Çankaya, şimdi Beştepe, eskiden köşk şimdi külliye denilen zirvelerde dillerden düşmüyor! Muasır da muasır! 

Şöyle ağzını doldura doldura, kelimenin hakkını vererek, mu’yu öncü birlik gibi önden salıp arkasından asıl bombayı, asırı patlatarak, muasır demenin keyfi... Var herhalde ki Atatürkçüsü, Kemalisti, Halkçısı, Demirkırat’ı, Ülkücüsü, Muhafazakârı, Milliyetçisi, Türkçüsü, Turancısı, Sosyalisti, İslamcısı, Liberali dilleri, milliyetleri, mezhepleri saymıyorum, kimlik siyaseti yapmayalım değil mi, adeta “amentü” gibi ezberleyip paylaşıyorlar. Demek ki 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hedefi Akdeniz olmuş Kemal Paşa’nın gösterdiği gibi, sonraki hedefi de “muasır medeniyetler seviyesi”ne erişmek olmuş! 

Akdeniz’e ulaşmışız, gerçi rivayet muhtelif, Paşa’nın Ege’yi, yani İzmir’i kurtarmak istediği ama Akdeniz’i işaret ettiği söylenir, söylenir değil bilinir hatta. Eleştirilir. Ne varsa bunda eleştirilecek onu da anlamam ya! Akdeniz’in Ege’yi de içine alan daha geniş bir havza, deniz, coğrafya ve nerdeyse kıta olduğu unutulur. Paşa’nın işareti de hedefi de doğrudur. 

Fakat şu muasır medeniyet seviyesi, işte o olmazsa olmazımız, Türk-İslam sentezinin, vuslatının bir nişanesi olarak iki tarafın ortak çeyizine işlenen Kızıl Elma gibi bir mefkuremiz oldu, geçti bile!  

Atatürk’ün en bilinen söylevlerinden biri Cumhuriyetin 10. Kuruluş Yılında Bursa’da yaptığı 29 Ekim 1933 konuşmasıydı ve orada bugün aforizma, veciz olarak da anımsanan pek çok şey söylemişti. Plak kaydı da olan bu konuşma çok dinlendiği için belleklerde de yer etmiş cümlelerdir bunlar: “Yurttaşlarım, az zamanda çok büyük işler yaptık” derkenki inandırma çabası unutulmaz örneğin. Kısa ama etkileyici, iyi hazırlanmış bir konuşmadır ve hemen tümü kültür, medeniyet, sanat ve Türk milletinin vasıflarına dairdir. “Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız” der önce, bir cümle sonra da bunu tamamlar: “Milli kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.” 

Aynı cumhuriyetin iki mensubu. Mensubu dediğime bakmayın ilki Kurtuluş Savaşı’nı halkı ve askeriyle kazanan Başkomutan, Başöğretmen, Cumhuriyetin Kurucusu ve İlk Cumhurbaşkanı, diğeri kendince Yeni Türkiye’nin kurucusu ve 25 yıldır yaptıklarına bakılırsa rövanşı alıp laiklik parantezini kapatarak herhalde Türkiye İslam Cumhuriyetini oluşturmayı düşleyen, partisinin genel başkanı ve Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı. Parlamenter sistemi de kaldırdığı için yandaşlarınca başkan diye de anılan zat. 

Atatürk “milli kültür”ü “muasır medeniyet seviyesi”nin de üstüne çıkarmayı düşlerken, diğeri cumhurbaşkanı olarak yönettiği ülkede “ekonomik, siyasal, toplumsal olarak iktidar olduk ama kültürel olarak iktidar olamadık” diye sızlanıyor! Kime, neye karşı kültürel iktidar diye sormazsınız biliyorum, laik ve seküler dedikleri ve genel olarak çağdaşlaşmadan yana yurttaşlara karşı elbette, yazarları ve entelektüelleri de mazlum ve mağdur edebiyatının üreticisi olarak kendilerini “siyahlar”, Cumhuriyetten, laiklikten yana olanları “beyazlar” diye adlandırıyorlar!  

Bir ülkenin cumhurbaşkanı, ne yazık ki aynı zamanda partisinin de genel başkanı olduğu için, halkın en az yarısının kültürel değerlerine savaş açıyor ve onları değiştirip yerine kendi kültürel “değer”lerini, neyse onlar, yerleştiremedikleri için elem duyuyor ve bundan esefle söz ediyor!  

Onuncu Yıl Nutku ya da konuşmasında, medeni ve medeniyet kavramları, 7 kez yineleniyor. Türk milletinin karakterinin “yüksek” olduğunu da aynı konuşmada söylüyor, devamında da şu ünlü cümleler var: “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir.” Gerçi bilindiği gibi Aziz Nesin 1990’larda tersini iddia etmiş, zeki olmadığını söylemişti! Biri Cumhuriyetimizin kurucusu, diğeri gülmece yazınımızın en önemli adı, şaka yapmış diyelim! 

Muasır deyince ne çok şeyden söz ediliyormuş meğer! Cumhuriyetin ikinci yüzyılı başlarken hâlâ böyle bir “seviye”den söz etmek de hayli ilginç ya aslına bakılırsa! Çağdaş uygarlıklar ve ülkeler düzeyine ulaşma ereğimizi gerçekleştiremediğimiz için mi bu “muasır” sevdası yoksa onlar bizi beklemeyip el yükselttiği, yani bi durup soluk soluğa da olsa yanlarına varmamızı istemedikleri için mi yoksa aslında bu her zaman güzel bir hedef olup ülkemizin çıtayı biraz daha yükseltmesine ve böylece biraz daha ilerlememize yol açtığı için mi? 

İlk cumhurbaşkanından on üçüncüsüne 100 yıldır bir “muasır”dır gidiyor ya ne anlamda kullanıyorlar o önemli! Cumhuriyetin kurucusu bence pek “çokanlamlı” kullanıyordu “muasır”ı: Modern, çağdaş, asri, yeni, ileri, gelişkin, özgür, kültürde, sanatta, güzel sanatlarda, bilimde başarılı, akılcı, laik, aydınlık... Şimdi zaman zaman Gazi diye ilk cumhurbaşkanına ve sözüne de gönderme yaparak kullanıyor on üçüncü cumhurbaşkanı. 2012’de başbakanken “Cumhuriyet’i muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma hedefini gerçekleştirmek bugün AK Parti’ye nasip olmaktadır” dedikten sonra, 2018’in 29 Ekim’inde bunu bir “mücadele” olarak değerlendiriyor. E onun da en az 7 kez yinelemesi şart! 2021’in 19 Mayıs’ında bu kez günün anlam ve önemine “binaen” cumhurbaşkanı olarak görevinin “Türk gençliğini muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkararak geleceğe hazırlamak” olduğunu belirtiyor. Bunu nereye bağlıyor, “ancak kaliteli, özgün, en modern teknolojiyle donanmış bir eğitim öğretim sistemi”nin varlığına! Demek ki karma eğitime son vererek kaliteli, haftada 16 saat din dersi yaparak modern ve tüm okulları İmam-Hatipleştirerek özgün bir sistem olacak bu. Daha da var ama galiba en esaslısı ve anlamlısı 100. yılda olacaktı ve oldu, bakın ne oldu, cumhurbaşkanı bir açılışta konuştu. İkinci yüzyıla stratejik ad olarak koydukları Türkiye Yüzyılı’na bağladı bu kez Muasır Medeniyet Seviyesini: “Milletimizin asırlık hedeflerini gerçekleştirip çok daha büyük hedeflere yürüme azmi” olan “Türkiye Yüzyılı ülkemizi muasır medeniyetlerin üzerine taşıyacak kapsamlı bir yol haritasıdır” dedi. Öyleyse 29 Ekim 2023’te resmî olarak Türkiye Yüzyılı’yla birlikte Muasır Medeniyet Seviyesinin üstüne çıkma yüzyılı da başlıyor demektir. Yazıda Allah beterinden saklasın dedikleri yer burası mıdır bilmiyorum ama, ya Kanal İstanbul’a bağlasaydı! 

Eskiden vatana, millete ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne hayırlı olsun denirdi. Şimdi Katar’a, BAE, Suudi Arabistan, Rusya, Ukrayna, Macaristan, Azerbaycan, Pakistan, Afrika, İslam âlemi, Ortadoğu ve Arap âlemini de buna eklemek gerekiyor! 

Öyleyse şimdi hep beraber: “Muasırım/Muasırsın/Muasır/Muasırız/Muasırsınız /Muasırlar...ız!”