Google Play Store
App Store

Nâzım’ın Hikmet’i, memleketi, gurbeti, hasreti, daveti... Sanki aşkıyla, sevdasıyla, kavgasıyla, ümidiyle, tüm şiirleri bunlarla uyaklı olma arzusuyla, fakat belki de her şeyle en çok kafiyeli olan devleti unutmamak gerek, devlete uzak ve uyaksız durma çabasıyla yaşanmış bir ömrün özeti gibi bu sözcüklerin taşıdığı duygular.

100. Yıl Cumhuriyet Alfabesi: NÂZIM

Bazı şiirleri şarkı olduğunda fark ediyoruz ya da daha çok fark ediyoruz, bazı şarkıları da içinden geçenler nedeniyle. Öyle özel ve güzel adlar oluyor ki bunlar bazen, onlar için yazılan şiirler de onların yazdığı şiirler hanesine yazılıveriyor! “Nâzım Hikmet memleket, memleket Nâzım Hikmet” şarkısı da bunlardan biri. Leman Sam ve İlhan Şeşen’in ortak şarkısı diye biliyorum. Ve kafiye olsun diye yazılmasa da sahiden şu dizelere her zamankinden daha çok gereksinimimiz olduğunu da: “Nazım Hikmet memleket, memleket Nâzım Hikmet / Kafiye için yazmadım hasret sana memleket”.

Nâzım’ın Hikmet’i, memleketi, gurbeti, hasreti, daveti... Sanki aşkıyla, sevdasıyla, kavgasıyla, ümidiyle, tüm şiirleri bunlarla uyaklı olma arzusuyla, fakat belki de her şeyle en çok kafiyeli olan devleti unutmamak gerek, devlete uzak ve uyaksız durma çabasıyla yaşanmış bir ömrün özeti gibi bu sözcüklerin taşıdığı duygular. Memleket sözcüğünü şiirlerinde bu denli benimseyen, onu evinin kapısı, penceresi, sofası, iki odası gibi yaşayan başka şair zor bulunur! Her şeyi herkesi memleketi gibi sevmiş de sayılır, aşklarını, partisini, işçi sınıfını, köylüleri, halkını, Bedreddin’i, kalpaklıları, mapus damında Balaban’dan Orhan Kemal’e arkadaşlarını, yoldaşlarını...

Cumhuriyet’in ilk yüzyılını alfabetik olarak yazarken N harfinde, hiç düşünmeden Nâzım (Hikmet) deyişim, yalnızca onu evrensel ve yüzyıllarca kalacak bir şair diye düşündüğümden, aynı dünya görüşünü, düşleri ve sosyalist bir toplum tasavvurunu paylaştığımızdan değil yalnızca, onun cumhuriyet içindeki aykırılığıyla cumhuriyetin ilk yüzyılını temsil eden şair olması arasındaki unutulmaz mı demeli can dayanmaz mı yoksa inanılmaz mı, her neyse, işte o ironi de geçerli bunda.

Peki Nâzım Hikmet cumhuriyete karşın mıdır yoksa karşıt mıdır? Gazi’ye yazdığı mektuba bakarsak, karşıttan çok karşın demek gerekir. Ordu içinde Komünizmin yayılması ve bunun için bir ihtilal hazırladığı gerekçesiyle yargılandığı davada 15 yıl ağır hapis, aynı yıl içinde, 29 Ağustos 1938 tarihinde askeri isyana teşvik ettiği gerekçesiyle yargılandığı Donanma davasında da 13 yıl 4 ay ceza alarak, toplam 28 yıl 4 ay hapse çarptırılan şair, Gazi’ye bir mektup yazar. Mektup “Cumhurreisi Atatürk’ün yüksek katına” hitabıyla başlar. Tamamı okunduğunda tekrarlarıyla, vurgularıyla, üslubuyla, samimiyeti, etkileyiciliği ve derdini anlatmasındaki açıklığıyla bir şairin elinden çıkan bir mektup olduğu görülecektir: “Askeri isyana teşvik etmedim” cümlesini üç kez yineleyecektir. Devamında cumhuriyet devrimlerinin önemine de vurgu vardır: “Kör değilim ve senin yaptığın her ileri reform hamlesini anlayabilen bir kafam, yurdumu seven bir yüreğim var... Yurdumun ve inkılapçı senin karşında alnım açıktır.” Askeri, isyana kışkırtmadığını bir kez daha yineledikten sonra bunu niçin yapmayacağını da belirtir: “Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılap ve yurt haini değilim ki, bunu bir an olsun düşünebileyim”. Mektubu adalet isteğiyle bitirir: “Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum...Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki, suçsuzum.”

27 Mayıs 1960, 1960’larda MDD ve SD, yani Milli Demokratik Devrim ve Sosyalist Devrim, Yön dergisi, 1970’lere yakın ATÜT-Asya Tipi Üretim Tarzı tartışmaları arasında Sosyalizm ve Kemalizm arasındaki yakınlık, kimilerine göre doğal kimilerine göre zafiyet içeren bir ilişki, TİP il başkanlıkları ya da çeşitli sol derneklerin bürolarında yan yana iki fotoğraf, ikisi de kalpaklı, Mustafa Kemal ve Lenin, o yılların en çok okunan kitaplarından, Hasan İzzettin Dinamo’nun Kurtuluş Savaşı’nı romanlaştırdığı 8 ciltlik Kutsal İsyan, devrimcilerin mitinglerde, toprak ve üniversite işgallerinde Mustafa Kemal’in sözlerini pankartlara yazmaları, ve 1938-63 arası kendi dilinde yasaklı olduğu 25 yıldan sonra Yön Yayınları’ndan ilk olarak Kuvay-ı Milliye Destanı yayımlanan Nâzım Hikmet...

Nâzım Hikmet’in yolculuğunu biliyoruz: Osmanlı’dan Nâzım Paşa’nın torunu, dede Mevlevi tarikatından, ilk şiirlerinde “Ben de müridinim işte Mevlana” dizelerine rastlanır, iyi eğitimli ve özgür bir kadının, ressam Celile Hanım’ın oğlu, Çanakkale şehitleri için, aralarında dayısı da var, şiir yazan, bunları Sultanahmet mitinglerinde okuyan, Bağdat valisinin oğlu, arkadaşı Vâlâ Nureddin ya da kısaca Vâ-Nû ile Kuvva’ya katılmak için İstanbul’dan gizlice vapura binip, indikleri İnebolu’dan Ankara’ya katır sırtında, yayan yapıldak günlerce yürüyen, vapurda karşılaştıkları, Berlin’de okuyan ve ‘Spartakistler’ diye anılan devrimci gruptan öğrencilerin verdiği risalelerle sosyalizme ilişkin ilk bilgilere ulaşan, Ankara’da Milli Eğitim Müdürünün isteğiyle Kurtuluş Savaşına destek olarak yazdığı şiirin çok beğenilmesi ve ilk meclis binasında Mustafa Kemal’in “hep böyle gayeli şiirler yazınız” dediği genç şair, arkadaşı Vâ-Nû ile birlikte Bolu’da öğretmenlik yaptığı 8 ayın ardından, eşraftan kimi gericilerin tutumu nedeniyle şehirden ayrılır ve ikisi birlikte çok merak ettikleri 1917 devrimini yerinde görmek, yaşamak için Sovyetler Birliği’ne giderler, o sırada Nâzım Hikmet henüz 19 yaşındadır.

Poetik ve politik devrimci bir şair olarak yetişir Moskova’da Nâzım Hikmet. Sonraki yıllar, TKP içinde çalışması, Partiyle yaşadığı sorunlar,, aşkları, şiirleri, işsizlikleri, kavgaları, mücadelesi ve en çok da mapusluklarıyla hem muhalif hem şair olmanın hakkını veren bir yaşam sürecektir, tabii 61 yıllık yaşamının içerde geçen 22,5 yılı hariç... Dedim ve hemen düzeltiyorum, en çok da mapusta geçen yılları dahil buna elbette!

Moskova’da KUTV Üniversitesinde birlikte öğrenim gördükleri yoldaşlarından Şevket Süreyya Aydemir dönüşünde tutuklanır ve hapisaneden Kemalist olarak çıkar, Nâzım Hikmet’in ünlü “Salkım Söğüt” şiiri bununla ilgilidir ve şairin cezasının affedilmesi için yetkililerle görüşür, Nâzım’ı da görüştürür, fakat o “Kemalist değil, Komünist olduğunu ve saygı duymakla birlikte Kemalist olmayacağını” belirterek kavgasına sahip çıkar.

“Nâzım Hikmet memleket, memleket Nâzım Hikmet” dizesi hem güzel hem de doğrudur. Şiirinin ilk dizesinde “Memleketimi seviyorum çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım” diyen bir şairden, yurtseverden, komünistten söz ediyoruz. Kaç kişi “hapisanelerinde yattım” diye sever memleketini, bundan şikâyet etmez, bunu dert etmez? En içli, en güzel hasret, gurbet, memleket şiirlerini yazar ve şöyle der: “Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi”. “Deli hasret”in şairi, Cumhuriyetin ilk yüzyılına da adını verir. Cumhuriyetin hürmet etmekle beraber haz etmediği bu şair, Türkiye’nin şiirini ve Türkçenin güzelliğini yeryüzüne duyuracak ve Türk şiiri dünyada onunla anılacaktır.

2000’lerden sonra ikisini de eşdeğer gören ve Nâzım Hikmet’le Necip Fazıl’ı bir tutan anlayış egemen oldu. “Üstad” da iyi bir şair ama Türkçenin yıldızı hiç kuşkusuz Nâzım Hikmet’tir ve yeryüzünde Türk şiiri onun şiiriyle temsil edilmektedir. Öyleyse “Nâzım Hikmet Cumhuriyet, Cumhuriyet Nâzım Hikmet” demektir.