Ne Ebedî Şef Atatürk ne Milli Şef İnönü döneminde hükümet programlarında geçti şeflik sistemi. Reislik de geçmiyor geçmesine ama, yetkilere bakıldığında Hep Şef demek daha doğru geliyor bana. Atatürk’ün sağlığında verilen bir unvan değil Şeflik, onun vefatından sonra veriliyor.

100. Yıl Cumhuriyet Alfabesi: Şef

“Şef çok, Kızılderili yok!” sözünü 1990’larda duymuştum, kullanışlı bir söz, hoşuma gitti, zaman zaman kullanırım. En çok da reklam ajansında yaratıcı yönetmen olarak çalışırken kullandığımı hatırlıyorum, şef olmayan yoktu! 

Vardı yoktu derken, iki esaslı şefimiz olduğunu hatırladım. Hem nasıl unutulurdu? Biri Ebedî Şef, diğeri Milli Şef. Yalnız bu Şef unvanı acaba öyle mi uygun mu görülmüştü yoksa yasayla verilip koruma altına mı alınmıştı? Merak ettim. Öyle ya şimdi “Reis” var ama bu hem Cumhurreisinin kısaltılmışı, hem zatıaliâlileri vaktiyle İstanbul’un belediye reisiydi, hem de Karadenizli olunca, yasaya filan ne gerek, üç koldan reis var sayılır memleketin başında. Ona da Hep Reis mi demek gerekir bilemedim, 30 yıldır reislik yapıyor zira! 

Memleketin kurucu partisi, aynı zamanda ilk tek partisi olan CHP’nin 1927’de kabul edilen tüzüğünde de “Reis” geçiyor: Umumi Reis, yani Genel Başkan. Ve bu tüzüğe göre CHP Genel Başkanı aynı zamanda Değişmez Genel Başkan oluyordu: “Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Umumi Reisi, fırkanın banisi olan Gazi Mustafa Kemal Hazretleridir... İşbu umumi esaslar, hiçbir veçhile tebdil edilemez.” 1935 tüzüğünde de bu, “Partinin Değişmez Genel Başkanı Kamal Atatürk’tür” ifadesiyle yer alıyordu.  

Cemil Koçak bunların “şeflik sisteminin gözle görülür, ellet tutulur başlangıcı” olarak yorumlanabileceğini söylüyor “Tek Parti Yönetimi, Kemalizm ve Şeflik Sistemi: Ebedi Şef/Milli Şef” başlıklı yazısında (Kemalizm, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 2, İletişim, 2001, s. 121). 

Tek Parti yönetiminin bitmesine kısa bir süre kala, 1944’de CHP Genel Sekreteri, Ayaşlı ve Kiracılar (1942) romanıyla ünlenen edebiyatçı Memduh Şevket Esendal, Medeni Hukuk Profesörü Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’na şeflik sistemini açıklarken, “bizim iki anayasamız vardır. Yazılmış ve yazılmamış” diyor, yazılmış olan Teşkilatı Esasiye Kanunu’dur, yani bugünkü söyleyişle 1924 Anayasası. Yazılmamış olansa o günkü fiilî durumdur, yani şef sistemi. Bu sistemin de ‘kuvvetini CHP’den aldığı’nı eklemeyi unutmuyor. 

Hıfzı Veldet Hoca anılarında bu duruma ilişkin düşüncelerini dile getirecektir: “Memduh Şevket Esendal, bir parti ideoloğu, siyasi bir düşünür olarak ‘Milli Şeflik Sistemi’nin sanki ideolojisini yapıyordu.” 

Ebedî Şef Mustafa Kemal Atatürk için başka unvanlar da söz konusu olacaktır. Bunlardan biri “Bozkurt”tur, bir diğeri ki yakın anlamlıdır, Aşık Veysel’in de “Atatürk’e Ağıt” şiirinin ilk dörtlüğünde, “Ağlayalım Atatürk’e / Bütün dünya kan ağladı / Başbuğ olmuştu mülke / Geldi ecel can ağladı”, geçen “Başbuğ”dur. 

CHP’yi “CeHaPe zihniyeti” diyerek eleştiren, Tek Parti döneminin kötülüklerini bildiklerinden çok duyduklarıyla, rivayetlerle ve “arkası yarın” gibi mi desek yoksa 1001 Gece Masalları mı, anlatmaya doyamayan Türkİslamcı iktidar ve ortakları, bugünkü sisteme baksalar nerdeyse 100 yıl önceki sistemle aynı olduğunu göreceklerdir. Öyleyse 100 yıldır hiçbir ilerleme de yok demektir! 

Nasıl mı? Şimdiki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin Şeflik sisteminden geri kalır yanı yok! O zaman da partiliydi cumhurbaşkanı, şimdi de. Ve CHP Değişmez Genel Başkanı sıfatıyla “Şef, hem parti politikasını, ki bu aynı zamanda devlet politikası demekti, hem de parti yönetimini belirliyordu” (a.g.y., s. 122). Şeflik sisteminden Tek Adam rejimine gelmiş oluyoruz yüz yılda! Üstelik tek seçici olan Reis aynı zamanda KHK ile her türlü atama, görevden almayı da itinayla yerine getiriyor. 

Ne Ebedî Şef Atatürk ne Milli Şef İnönü döneminde hükümet programlarında geçti şeflik sistemi. Reislik de geçmiyor geçmesine ama, yetkilere bakıldığında Hep Şef demek daha doğru geliyor bana. 

Atatürk’ün sağlığında verilen bir unvan değil Şeflik, onun vefatından sonra veriliyor. 26 Aralık 1938’de olağanüstü toplanan CHP Kurultayındaki tüzük değişikliğiyle ilk kez şeflikten söz ediliyor: “Şef’in rolü, her memlekette ve bilhassa parti hayatına yeni girmiş memleketlerde çok mühimdir. Çünkü, politik kanaatleri ekseriya prensipler halinde birleştirip olgunlaştıracak ve prensipleri zihinlere aşılayacak ve mütemadiyen besleyecek, memleket siyasetine istikamet verecek, millet efradını politik sahada yetiştirecek olan Şef’tir.” Ebedî Şef ve Milli Şef unvanları da bu olağanüstü kurultayda veriliyor. 

İnkılap Tarihi Ders Notları (1933), daha sonra İnkılap Dersleri (İletişim Y.) adıyla yayımlanan, Kemalizmin ideologlarından CHP Genel Sekreteri ve 1946-47 arası başbakan olan Recep Peker de Şef’in nitelikleri üzerinde duracak ve bir bakıma “bizim” Şef’in nasıl olması gerektiğini belirtecektir. Yani Almanya’nın Führer’i Hitler, İspanya’daki falanjist Franco ve İtalya’daki Duçe Mussolini gibi faşist değildir ve olmayacaktır: “Ya Şef’in rolünü küçülten anarşik düşüncelere veya medenî ve değerli insanların bilgilerini, tecrübelerini, zekâlarını hiçe indiren ve Şef’i zamanımız telakkisine uymayan, yapma bir büyütüşle peygamberleştiren fikirlere rastlarız. İkisi de yanlış olan bu akışın ortasındaki hakikate uyan nokta, bizim şef telakkimizin ifadesidir... / ...Şef’in onuru da değeri gibi üstün olmalıdır. Hiçbir kıymet taşımayan ve sürü farz edilen yığınların başında olmayı onur tanıyan bir Şef telakkisi, yeni Türkiye’nin anlayışında yer almamıştır.” 

Cemil Koçak’ın yazısındaki şu saptamaya katılmamak ne mümkün? “Şeflik sistemi, geleneksel Osmanlı/Türk modernleşme dinamiğine son derece uygundu. Şef’in yönetiminde bir seçkinler grubunun, toplumu kendi düşündüğü ve öngördüğü tarzda modernleştirme çabasını yansıtıyordu... / ...Osmanlı/Türk siyasi seçkinlerinin toplumu modernleştirme misyonu, Şeflik sisteminin ana öğesini oluşturur” (a.g.y., s. 133). 

Bu hem Ebedî Şef Atatürk hem Milli Şef İnönü için son derece yerinde bir saptama. Üstelik de yeni bir rejim, yeni bir ülke kurulmuş ve onun hem kurtuluşçusu hem de kurucusu olan bu iki aslen “asker” için modernleşmenin her şeyin ötesinde olduğu aşikâr. 

Yine de Şeflik deyince Milli Şefin, Ebedî Şeften daha çok konuşulduğu, tartışıldığı da bir vakıa. Belki de bu unvan Atatürk’ün vefatından sonra verildiği için üzerinde fazla durulmamıştır. Milli Şefse nerdeyse zaman zaman İsmet İnönü adını unutturacak kadar, özellikle de siyasal karşıtları tarafından kullanılmıştır. Bunlardan biri de Berlin’de yaptırılan 9 vagonlu Beyaz Tren’dir. Sonraları özellikle İslamcı yazarlarca “mağdur edebiyatı” bağlamında çok kullanılacak olan, “halk kara trene biniyor, şefler beyaz trene!” cümlesi ünlüdür.  

Tek Partiyle özdeşleştirdiği “CeHaPe zihniyeti”ni dilinden düşürmeyen Reis, ondan eksiği değil fazlası olan ve devletin kendisi haline gelen “AKePe zihniyeti” uyarınca “Tek Adam” değil mi? Ebedî ve Milli Şefler, hiç olmazsa “Tek Adam” ve “İkinci Adam” olmak üzere İki Adamdı. Şimdi İkinci Adam görebiliyor musunuz? Öyleyse, zatıâlilerine “Tek Adam Tam Şef Hep Reis” demekte bir sakınca yok! Ne de olsa Osmanlı-Türk geleneği şimdi de Türk-İslam sentezi olarak sürüyor. Şef kalmadı, Reis verelim!