Cumhuriyetin 100. yılı çeşitli biçimlerde ele alınıyor. Anadolu Ajansı (AA) tarafından bu vesileyle hazırlanmış “Cumhuriyet’in 100. Yılında Tarım” infografiği de dolaşımda. “Geçmişten günümüze önemli bir tarım ülkesi olan Türkiye, sektörde söz sahibi olan ülkeler arasında yerini sağlamlaştırıyor” denilen grafiğe göre Türkiye, tarımsal hasılada Avrupa’da birinci, dünyada ilk 10’da. Dünyada dokuzuncu tarımsal GYSH’ye sahip ülke konumunda. Fındık üretiminde dünyadaki payı yüzde 64, ayvada yüzde 28, kirazda yüzde 25, incirde yüzde 24, kayısıda ise yüzde 22.

Tabloya bakınca her şey yolunda gibi görünüyorsa da durum hiç de öyle değil. Tablonun kazananı ne çiftçi ne de toplumun geniş kesimleri. Kazanan Ferrero gibi tekeller, çok uluslu ihracatçı ve ithalatçı gıda şirketleri. Nitekim 100. yılda tarıma halkın gıdaya erişimi, çiftçinin sorunları açısından bakınca bambaşka bir tablo karşımıza çıkıyor.

Önceki yazılarda kimi verilerle bu tabloyu çokça ele aldık. Birinciliklerin, onunculukların arkasında; gerek yeterli ve nitelikli gıdaya erişim gerekse de AA’nın tablosundaki başarının emektarı çiftçilerin üretim ve yaşam koşullarını gün geçtikçe kötüleştiren ciddi bir emek sömürüsü yattığını biliyoruz. Bunun en önde gelen sebeplerinden birinin Cumhuriyetin kimi kazanımlarının uluslararası anlaşmalarla, neoliberal özelleştirme politikalarıyla, kamunun düzenleyici ve garantör rolünün bir avuç şirketin karına peşkeş çekilerek heba edilmesi olduğunu biliyoruz.

Tablo bu kısmı göstermeyerek 100. yılın asıl gerçeğini ve iktidarın sorumluluğunu gizliyor. Geçtiğimiz günlerde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurum Başkanlığı görevini yürüten Ali Recep Nazlı’nın sosyal medya hesabından enerji krizinin gıda güvencesizliğine etkilerini gösteren bir infografik paylaşması da bu çabanın bir parçası olarak ele alınabilir. Enerji krizi şüphesiz ki gıda krizini derinleştiriyor. Fakat gübre fiyat istikrarsızlığının veya söz konusu infografikteki kimi diğer sorunların 2021’den önce de olduğunu unuttuğumuzu sanan varsa yanılıyor.

∗∗∗

2019’un Ocak ayında yıllık enflasyonun 20,35 olmasıyla gıda fiyatlarında yaşanan artışa yanıt olarak “Tanzim Satış Noktaları” kurduğunuzu, öncesinde soğan deposu basıp, patlıcan ve bibere raf yasağı getirdiğinizi dün gibi hatırlıyoruz.

Türkiye açısından, 100. yıldan baktığımızda, örneğin gübre fiyat istikrarsızlığında GÜBRETAŞ’ın 2005 yılında kamunun elini tamamen çekmesiyle şirketleşmesinin hiç mi rolü yok? Gübre fabrikalarının özelleştirilmesiyle birlikte özel sektörün tekelci hakimiyet kurarak karına kar katmasının; gübreye erişimdeki güçlükle ilişkili biçimde üretimin azalmasının, çiftçinin gelirinin düşmesinin hiç mi rolü yok?

Başka bir yerden bakalım. İstanbul Ticaret Odası (İTO) 2021 yılı Ocak ayında aldığı kararla 200 gram ekmeği 1.50 liraya çıkardığında ekmek kuyrukları oluşmaya başlamıştı. Bu durumda buğdayın tüccarın elinde serbest piyasaya endekslenmesinin payı yok muydu? Kamu otoritesi neredeydi? Kısa süre sonra yağ ve şeker satışlarına kota getirilmişti. Şeker karaborsaya düşmüştü. 2021 yılında pancar ve şeker üretimi de gerilemişti.

Türkiye açısından 100. Yıldan baktığımızda bu tabloda özelleştirme ile kamunun şekerdeki payının azaltılmasının rolüne bakalım. 2021 yılında şeker pancarı üretiminin yüzde 20,7 oranında gerilemesinde 2018 yılında kamuya ait 10 şeker fabrikasının ABD merkezli çok uluslu gıda devi Cargill dayatmasıyla özelleştirilmesinin payı yok mudur? AKP’li yıllarda pancar ekicisi 490 binden 90 bine nasıl düştü? TÜRKŞEKER’in kapasiteye göre sektördeki payının özelleştirme sonrası yüzde 65’ten 35,5’e düşmesinin; 4634 sayılı Şeker Kanunu’na göre şeker satış fiyatlarının şeker fabrikası işleticileri tarafından serbestçe belirlenmesinin Türkiye’deki gıda güvencesine hiç etkisi yok mu?

∗∗∗

Sorular TMO’ya, TEKEL’e, TİGEM’e, FİSKOBİRLİK’e, sözleşmeli tarım uygulamalarına, kanun değişikliklerine, tarım arazilerinin kullanımına, market zincirlerinin karlarına vb. kimi verilere bakılarak çoğaltılabilir. Sonuçta 100. yılın tarım verisi tarımda çok uluslu şirketlerin hakimiyetiyle halkın gıda hakkının elinden alınmasıdır. 2. yüzyıla girerken ders alınması gereken veri budur. 2. yüzyılın tarımsal ihtiyacı, herkesin yeterli ve sağlıklı gıdaya erişimi ve küçük çiftçilerle köylüler için onurlu bir yaşam için ÇUŞ’lara, özelleştirmeye, küçük çiftçinin tasfiyesine, IMF ve türevlerinin yapısal dönüşüm dayatmalarına karşı çıkmak; demokratik, kamucu ve antiemperyalist bir gıda sistemi için mücadele etmektir.