Hey gidi 12 Eylül hey!!!

Geçen gün sevgili arkadaşım müzisyen Sevinç Eratalay bir fotoğraf paylaşmış sosyal medyada. Altında, “12 Eylül faşizminin zindanları” yazan.

Öyle güzel ve naif bir fotoğraf ki. Hayatının baharındaki devrimci bir genç kızın uzun siyah saçları, sade ekoseli eteğiyle elleri arkada zoraki gülümsemeye çalıştığı mahpusluk anısı bir fotoğraf. Tabii ki siyah beyaz. Hem dönem, hem de durum açısından.

20’li yaşlarının başında işçinin, köylünün, emekçinin hakkını savunmanın, bağımsız bir Türkiye özleminin, emperyalizme karşı durmanın karşılığının gencecik yaşta hapse düşmeyle alındığı buruk bir fotoğraf… Eminim ki o yıllarda bu suç Türk Ceza Kanunu’nun 141 ve 142’inci maddelerine dayandırılıyordu. Bu maddeler bildiğim kadarıyla şu anda yürürlükte değil ama gerçekten öyle mi?

***

Hey gidi Kenan Evren hey!!!

Asmayalım da besleyelim mi demenin üzerinden şurada yaklaşık 40 sene geçmiş. Erdal Eren’in yaşını büyütüp 17 yaşında hayatına kıydığın, solcuları işkenceyle öldürttüğün, sakat bıraktığın, sevdiklerinden uzakta bir yaşama mahkûm etmenin üzerinden de bir o kadar yıl. Radyo ve televizyonlarda bitmek bilmeyen bildiriler okuduğun, posterlerinin zoraki bir şekilde duvarları süslediği, hiçbir estetik ve sanatsal değeri olmayan resimlerinin kapış kapış satıldığı, tüm sermaye sahiplerinin bir tablonu alabilmek için birbirlerini boğazladığı bir dönemden, cenazeni kaldıracak, sana hakkını helal edecek 10-15 kişinin bile bulunmadığı bir finale gidişin üzerinden de yedi sene…

***

Hey gidi Türk Halkı hey!!!

Bizleri ve ülkeyi bu kaotik ortama sürükleyen, tarikat yurtlarının açılmasını, denetimsiz kuran kurslarının yaygınlaşmasını sağlayan, milliyetçilik adı altında etnik kimlik üzerinden ayrımcılık yapan, insanları aşağılayan, azınlıkları yok eden, Atatürk’ün sadece adını anıp, devrimlerinin göz ardı edileceği gün gibi aşikâr olan 12 Eylül Anayasası’nı yüzde 92 ye yaklaşan bir oyla kabul edeli de 40 yıl oldu… Hatırlıyorsunuz değil mi?

Ama… diye başlamayın lütfen. Bu kelimeyle başlayan her cümle bu günlere getirdi bizleri. 12 Eylül Anayasası’na “evet” diyenler çocuklarını bahane ederek çocuklarının geleceğini kararttılar.

O dönemin aydınları ve sanatçıları çeşitli soruşturmalar ve davalarla sindirilmeye çalışıldı, yasaklara maruz kaldı ama bu gün birçoğu dimdik ayakta. Bu mücadeleyi verenler sevgi ve saygıyla; aramızda bulunmayanlar ise kalbimizin en özel köşesinde en güzel duygularla yaşamaya devam ediyorlar.

Müziğin erişilebilirliği ile yayılması sinema, tiyatro, edebiyat, plastik sanatlar gibi sanat dallarına nazaran daha kolay olduğundan, böyle baskıcı dönemlerde en büyük darbeyi de bu alanda emek veren insanlar görüyor. Sadece Türkiye’ de değil dünyada da bu böyle. Zira bir melodi bir marşa, bir söz bir slogana dönüşebiliyor.

Bir şarkı ise toplumsal bir direnişe…

Müziğin gücü hafife alınmasın.

Bu yüzyılda 12 Eylüller olmasın.