Google Play Store
App Store

İktidar için yolun sonu görünüyor görünmesine ama kendileri buna bir türlü inanmıyor. İçişleri Bakanı, AKP’nin oylarının CHP’nin 15,5 puan önünde olduğunu iddia etti. AKP’nin İstanbul İl Başkanı daha da ileriye giderek, 2053’e kadar partisinin oylarının yüzde 35’in altına düşmeyeceğini söyledi. Böylece Türkiye siyaseti daha önce tanık olmadığı bir “kâhinlik” örneğini de kayıtlarına geçirmiş oldu. İktidar mensupları masa başında 30 yıllık projeksiyon yapacaklarına sokağa baksalar çok daha isabetli bir iş yapacaklar ama o kadar kendi içlerine gömüldüler ki, dışarıda olup biteni görmekten acizler.

Geçinemiyoruz diyene inanmıyorlar, barınamıyoruz diyeni terörist ilan ediyorlar, yoksullaşıyoruz diyene sırtlarını dönüyorlar. Faizi düşürünce enflasyonla mücadele ettiklerini, üç beş zincir markete ceza kestiklerinde pahalılığı ortadan kaldırdıklarını, “eski Türkiye’ye veda” nidaları attıkça bugünkü çürümüşlüğü saklayabileceklerini zannediyorlar. Ancak o günler mazide kaldı. Çünkü AKP’nin 2002 sonrasında inşa ettiği hegemonya projesi çözülmeye devam ediyor; iktidar blokunun içindeki kırılmalar, bu çözülmenin onarılması çok güç bir noktaya ulaştığını gözler önüne seriyor.


AKP MİADINI DOLDURDU

Uluslararası destekle iktidara gelen Erdoğan’ın AKP’si, sermaye sınıflarının ortak çıkarı ile onlarla çelişik geniş halk kitlelerinin beklentilerini aynı siyasi projede birleştirmişti. Birbirleriyle rakip durumdaki sermaye fraksiyonları iktidarın örgütlü emeği bastırma, özelleştirme ve kamu kaynaklarının sermaye gruplarına paylaştırılması operasyonundan sonuna kadar yararlandı. Özellikle 2016 sonrasında çalışanlar üzerindeki baskı artarken, kendisine yeni rant alanları sunulan sermaye sınıfı kârını maksimize etti. Ancak bugün AKP-MHP ittifakı, sermaye fraksiyonlarını yan yana tutma ve güç devşirme imkânına sahip değil.

Saray’ın faiz dayatması sonrasında MÜSİAD’ın hoşnutluğu, TOBB çevresinde aynı yansımayı bulmadı. Hisarcıklıoğlu’nun “Faiz indirimi sektörü tedirgin etti” çıkışı bunun göstergelerden biriydi. TÜSİAD’ın hükümete yönelik eleştirileri de aynı zamanda yankılandı. AKP, doğal seçmeni olarak gördüğü küçük üretici, esnaf ve zanaatkâr nezdinde desteğini kaybediyor. İktidarın yaptığı hamlelerin, ucuz istihdama bel bağlayan sermaye grupları dışında bir karşılığı yok. Belki kulağa iddialı gelecek ama sermaye fraksiyonlarının birçoğu için AKP’nin artık miadını doldurmak üzere olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum hâkim sermaye güçlerini yeni politik arayışlara sevk ediyor.

İktidarın hegemonya projesi, bir yandan kentli orta sınıflara ucuz kredi ve borçlanma üzerinden mülk sahibi olma imkânı tanırken geniş halk kitlelerini de “vesayet ile mücadele” ve “istikrar” adı altında konsolide edebiliyordu. Projenin bu iki ayağı da zaman içerisinde çatladı. Zenginleşme hayali kuran orta sınıfların çok büyük bir kısmı şimdilerde “hayat standardını” koruma kaygısında, yakın dönem borçlananlar ise o “standardı” çoktan yitirdi. Meşhur vesayeti bitirme söylemi ise ülkenin tümünün Saray vesayeti altına girmesiyle raf ömrünü tamamladı. Yerel seçimlerde gördüğümüz kentli seçmenin AKP’den uzaklaşması, hegemonya projesinin su aldığını kanıtlamıştı. Son 2,5 yılda gedik kapanmadı, aksine büyüdü.

GEÇİNEMEYENLERİN İTTİFAKI

CHP’nin tezkere tavrı, iktidarın politik hegemonyasının da çöktüğünün en somut kanıtlarından biri oldu. Erdoğan ve Bahçeli bu nedenle çok öfkeli. Kemal Bey’e yönelik linç girişimi görüntülerinin Erdoğan tarafından izletilmesi ve muhalefete yönelik tehditler, iktidarın gücüne güç kattığını değil, zayıflayan halk desteğini başka türlü örtemediğini gösteriyor. Erdoğan, kendisini iktidara getiren sürecin bir benzerinin rakip siyasi öznelerin lehine tekrarlandığını görüyor. Bunun olmasını engellemesi belki mümkün değil ama geciktirmesi mümkün. Şimdilerde yaptığı tüm hamleler (seçim ekonomisi, askeri harekât hazırlığı vb) bu doğrultuda.

Türkiye’nin sol siyaseti, 19 yıl önce neoliberal-muhafazakâr-popülist hegemonya inşa edilirken gerekli müdahaleyi yapamadı. Hatta solun kimi unsurları bu hegemonyanın kurulmasına destek oldu. Şimdi solun benzer bir hatayı yineleme lüksü yok. Bunun için bir yandan Saray rejimiyle mücadele ederken diğer yandan solun taleplerini muhalif seçmende politik bir karşılık yaratacak bir üslupla yükseltecek, çok katmanlı, etkin bir sürecin örgütlenmesi gerekiyor. AKP kliklerinin, sermaye fraksiyonlarının, şeyhlerin, mafyanın hamlelerine karşı geçinemeyenlerin, barınamayanların, yoksullaşanların ittifakını tüm Türkiye’yi saran ve seçimleri aşan bir biçimde kurmanın zamanı geldi de geçiyor.