Kapitol baskınının ABD iç ve dış politikasını etkilemesi kaçınılmaz. Trump’ın girişimi asıl zararı kendi partisine verdi. Seçimlerden önce Trump’ı desteklemiş olan Erdoğan’ın baskın konusundaki suskunluğu dikkat çekici.

ABD’de demokrasiye saldırı


Geçen yıl başlayan görülmedik COVID-19 salgınıyla hâlâ sarsılmakta olan dünya, 2021’e de yine hiç beklenmedik bir olayla giriyor.

“Sağlam ve sarsılmaz” sanılan ABD siyasal düzeni, 6 Ocak’ta, “uçurumun kıyısı” denilen çok tehlikeli bir durumla karşılaştı. Senato ve Temsilciler Meclisi’nin ortak toplantısı Başkan Trump’ın destekçileri tarafından basıldı.

Türkiye’nin de içlerinde bulunduğu pek çok ülkede kanlı darbeler yaptırmış olan ABD bu kez kendisi üstelik kendi Başkanı’nın eliyle “asla akla gelmez” denilen bir darbe ile karşılaştı.

SİYASİ DEPREM

6 Ocak günü Başkan Yardımcısı Pence’in başkanlığındaki toplantıda, 3 Kasım’da yapılan Başkanlık seçiminin sonuçları resmen kesinleştirilecekti.
Başkanlık seçimlerinin geçersiz sayılması için yaptığı tüm girişimlerden sonuç alamayan Başkan Trump için 6 Ocak gerçek anlamda bir “son şans”tı.
Sürekli olarak kendisini eleştirenleri suçlayan ve “nefret” söylemi kullanan Trump’ın açıkça “kahramanca savaşın, ülkenize sahip çıkın” kışkırtmalarıyla, binlerce insan, seçim sonuçlarıyla ilgili ortak toplantının yapıldığı Kongre binası Kapitol’ü dört saat işgal etti. Senatör ve milletvekilleri sığınaklara kaçıştı. Olaylarda, biri kadın biri de polis olmak üzere beş kişi yaşamını yitirdi.

Bu arada belirtelim. Eski Roma’da en büyük Tanrı Jüpiter için yapılan tapınaktan gelen Kapitol adı, yasama organının göreli önemi nedeniyle, yalnız, Washington D.C’deki değil, eyaletlerdeki yasama meclisi binaları için de kullanılıyor.

6 Ocak olayı ABD’yi gerçekten sarstı.

Şöyle ki, seçilmiş Başkan Biden’in “yerli teröristler” dediği saldırganlar, Trump’ın başkan olarak kalması için “savaşmaya” geldiklerini saklamayan; Trump gibi “beyaz ırkın üstünlüğüne inanan, aşırı sağcı, milliyetçi ve dinci (Evangelist)” kesimlerden geliyordu. Saldıranlardan birinin üzerindeki “Camp Auschwitz” yazısı milyonların öldürüldüğü ünlü Nazi kampını anımsatmasıyla; bir başkasının taşıdığı “köleliğin kaldırılmasına karşı çıkarların simgesi olan Konfederasyon bayrağı yaptığı iç savaş ve kölecilik çağrışımıyla ve Meclis Başkanının odasının işgali de halkın oylarına saldırı sayılarak ayrıca büyük tepki topladı. Gerçekte 6 Ocak’a giden yolun taşları yıl boyu birçok eyalette aşırı sağcıların eyalet ve yerel yönetim merkezlerine yaptıkları baskınlarla döşenmişti.

Çok daha önemli olarak soruşturmalarda saldırganların “içeriden” yardım aldığının saptanmış olması ve güvenliği sağlaması gereken sivil-asker güvenlik güçlerinin zamanında olay yerine gelmemiş olması; dahası eğer Kapitol’e saldıranlar “siyahlar olsaydı” güvenlik güçlerinin karşılığı nasıl olurdu sorusu yoğun bir biçimde tartışılıyor. Asıl bu “kurumsal işleyiş ve önleme yetersizlikleri” nedeniyle, ABD’nin kurulu düzeni, uygun deyimiyle, çok yüksek ölçekli deprem gibi sarsıntı geçiriyor.

GÖREVDEN ALMA SÜRECİ

Yürütmenin başındaki Trump’ın yasama organını “toplumsal şiddeti kışkırtarak” çalışamaz duruma getirmesi, Anayasa’ya göre ettiği yemini bile açıkça çiğnemesi ABD siyasetinde görülmedik bir durumdu.

Doğal olarak ABD kamuoyu ayağa kalktı; 20 Ocak’ta görevi devretmesine sayılı günler kalmış olmasına karşın, Trump’ın görevini “bir an önce” bırakması, başta olayı “leke” olarak niteleyen özgür ve etkili basın-yayın olmak üzere aşırı sağcıların dışında kalan tüm çevrelerce çok kararlı bir biçimde istendi. Temsilciler Meclisi Başkanı’nın, Genelkurmay Başkanı’nı telefonla arayarak “başkomutan Trump’ın nükleer silahları kullanma” olasılığına karşı uyarması, aslında toplumsallaşan “korku”nun kanıtıydı.

Trump elbette istifaya yanaşmadı. Görevden uzaklaştırılmasının ikinci yolu, bakanlar kurulu kararıyla uzaklaştırma süreci de yardımcısı Pence tarafından işletilmeyince Temsilciler Meclis’i, “şiddetli isyanı ateşlediği” gerekçesiyle 13 Ocak günü, Trump’ı 197’ye karşı, 10 Cumhuriyetçi Parti milletvekilinin de katılımıyla, 232 oyla “suçlu” buldu.

Görevden almanın kesinleşmesi için kararın Senato’ya gönderilmesi, Trump’ın orada yargılanması ve 2/3 çoğunlukla onaylanması gerekiyor. ABD-Ukrayna ilişkileri bağlamında 2019 sonlarında Meclis’in yine “suçlu bulduğu” Trump Senato’da 2/3 çoğunluk sağlanamadığından görevinde kalabilmişti. Trump şimdiye dek 45 başkanın görev yaptığı ABD tarihinde Kongre tarafından suçlu bulunan üçüncü, ancak, “iki kez” suçlu bulunan ilk başkan oldu.
Trump’ın ”benim gerçek destekçilerim şiddete başvurmaz” açıklamasını yapmış olması Senato’da yargılanmasını engellemeye yetmeyecek gibi görünüyor. Ancak, görevden alma kararının kesinleşmesi için Senato’da 2/3 çoğunlukla onaylanması bunun için de en az 17 Cumhuriyetçi Parti senatörünün karara destek vermesi gerekiyor.

abd-de-demokrasiye-saldiri-830088-1.

İLK SONUÇLARI

1Kapitol baskınının ABD dış politikasını etkilemesi kaçınılmazdır. Bu hafta ortasında işbaşına geçecek olan Biden-Harris ikilisi, ülke içinde “barışçı ve birleştirici” bir politika izleyeceklerini vurgularken, daha önce de dış siyaseti ABD’nin “demokratik değerlerine” göre yürüteceklerini özenle açıklamışlardı. Son olayın bu dış siyaset yaklaşımını “ırkçı ve dinci” terörün ulusal ve küresel düzeylerde önlenmesi amacıyla daha da güçlendireceğine kesin gözüyle bakılıyor. Dünya kapitalizminin bu en güçlü ülkesinde temel insan hak ve özgürlüklerinin yeniden güçlenme sürecine girmesinin olası küresel etkileri tek sözcükle büyük önem taşıyor.

2Trump’ın darbe girişimi asıl zararı kendi partisine verdi. Cumhuriyetçi Parti, “Trump destekçileri” ve “diğerleri” olarak ikiye bölündü. Dahası, geleneksel olarak Cumhuriyetçi Parti’nin kalesi olan Georgia Eyaletinde senato seçimlerinin ikisini de, biri “ilk kez” bir siyah, diğeri de Yahudi olmak üzere Demokrat Parti adayları kazandı. İki partinin senatör sayıları eşitlendiyse de Başkan Yardımcısı Harris Senato Başkanı da olacağından, Demokrat Parti Senato’da da çoğunluğu elde etti.

Ancak, ABD ekonomisini ithalata ve dışarıdan gelecek işçilere kapatarak güçlendirmeye çalışan Trump’ın nesnel bir toplumsal tabanı olduğu ve yaklaşımının varlığını sürdüreceği de bir gerçektir. Biden yönetimi biraz da Trump’ın seçmen tabanını eritmek için ekonomiyi canlandırmaya ayrı bir önem veriyor.
3ABD’de “siyasetin finansmanı” esas olarak büyük sermaye şirketlerinin açık “bağışlarına” dayanır. Kapitol baskınından sonra önde gelen şirketler Trump ve ve onu destekleyen siyasetçilere “bağış yapmayacaklarını” açıkladılar.

ABD kapitalizminin Trump ve siyasi izleyicilerini dışlaması, kapitalizmin bunalıma girdikçe faşizme sarıldığı düşünülürse, başlı başına olumlu bir gelişme sayılabilir (mi?).

4Trump, “sanal iletişimi”, özellikle de twitter’ı çok etkin kullanıyordu. Baskından sonra başta Twitter olmak üzere sanal iletişim kanallarının tamamı kapılarını Trump’a sürekli olarak kapattı. Bu gelişme ile, sanal iletişimin kullanımının hem ABD’de hem de küresel düzeyde “düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyarak” yeniden düzenlenmesi, çözümü gerekli bir büyük ve önemli uluslararası sorun özelliği kazanmış bulunuyor.

***

Olayın ek “küresel yansımaları” da kaçınılmaz

5ABD ve Avrupa basın-yayını, dikkatleri, Trump’a yakınlıklarıyla da bilinen Rusya’nın Putin’i; Macaristan’ın Orban’ı; Türkiye’nin Erdoğan’ı ve Hindistan’ın Modi’si gibi liderlere çekti. Birçok ülkenin lideri Kongre baskını nedeniyle Trump’ı doğrudan hedef almadan demokrasiye sahip çıktı.

İlginç nokta İsrail Başbakanı Netenyahu’nun, büyük destekçisi Trump’ı Kapitol baskınının sorumlusu olarak açıkça suçlamasıydı. Oysa Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımış; Mısır, Ürdün, BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas’tan sonra Erdoğan Türkiye’sinin büyük aşkı Katar’ın da İsrail ile barış yapmak üzere sıraya girmesini sağlamıştı.

Bu süreçte, seçimlerden önce Trump’ı desteklemiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kapitol baskını konusundaki suskunluğu ve bu ülkenin gerçekten “sözde” kamuoyunun durumu dikkat çekicidir.

Dünya yeni yıla yeni ve daha “özgürlükçü!” bir ABD yönetimi ile giriyor.