Sercan Meriç

sercanmeric@birgun.net

Bu toprakların tarihi aynı zamanda aydınlara, sanatçılara, gazetecilere yönelik de baskının tarihidir. 

AKP’nin 2002 yılında ise ‘baskının tarihinde’ yeni bir dönem başladı. İktidara muhalif olanlara yönelik baskı, yargılama ve ceza mekanizması günbegün ‘kurumsallaştı’.

Her türlü suçu işlemiş kişiler, eğer iktidara yakın tanıdıklara sahipse elini kolunu sallayarak rahatça gezebiliyor, baş köşelerde ağırlanıyor, iktidarın tüm nimetlerinden faydalanmaya devam edebiliyor. 

Ancak…

Bir gazeteci AKP’nin veya AKP’ye yakın bir şahsın, kurumun imza attığı skandalı kaleme alırsa tutuklanıyor. 

Bir tiyatrocu sahnede ‘sakıncalı’ bir repliği dile getirirse hakkında soruşturma başlatılıyor. 

Bir şarkıcı, iktidarın hoşuna gitmeyecek bir şaka yaparsa burnundan fitil fitil getiriliyor. 

İşte Merdan Yanardağ, işte Barış Pehlivan, işte Ahmet Telli…  

Liste her geçen gün uzayıp gidiyor. Hasılı, işler son 20 yılda hızla daha da kötüye gitti, gidiyor. 

Hakkında hapis cezası verilen isimler çoğalırken, iktidarın da 28 Mayıs’taki seçim sonuçlarının ardından yeni bir evreye geçtiği dikkat çekiyor. Rıza üretmekte zorlanan Saray rejimi, baskıda gazı köklüyor. 

Bir hayli toksik bir ortama dönüşen Twitter’daki AKP’li troller bu süreçte kritik rol oynuyor. Doğrunun değil, gürültünün peşinde olan bir hukuk sistemi de trollerin işaret fişeğinin ardından koşar adım ilerliyor ve kendisine biçilen rolü rahatça oynuyor. 

Bu baskı ve ceza pratiğinin yarattığı en büyük kötülük, otosansürün toplumun iliklerine kadar işlemesi oldu. Gün geçtikçe daha kapalı bir toplum olmaya doğru ilerliyoruz. 

Peki, bu dehlizden nasıl çıkacağız? Nasıl bir formül ile karanlık kuşatmayı aşacağız?

Bana kalırsa bunun yolu, geçmişe kulak vermekten geçiyor… Çünkü baskı ve zulmün tarihi ne kadar eskiyse direnmenin, dik durmanın tarihi de o kadar eski… Ve paha biçilemez derslerle dolu.

İşte, yeniden yüzümüzü dönmemiz gereken büyük bir aydın: Rıfat Ilgaz… Defalarca yargıç önünde, yıllarca hapishanede geçen bir ömür. Ama arkada bırakılan sayısız eser…

Bakın ne diyor bundan yıllar önce:

“Yollar kesilmiş alanlar sarılmış

Tel örgüler çevirmiş yöreni

Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende

Benden geçti mi demek istiyorsun

Aç iki kolunu iki yanına

Korkuluk ol”

 

***

 

Televizyon ünlüsü Tamer Karadağlı’nın Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğü’ne atanmasının yankıları sürüyor. Geçtiğimiz hafta sonu söz konusu atamayla ilgili çarpıcı bilgileri bu köşeden paylaşmıştık. 

Yeni edindiğimiz bilgilere göre, söz konusu atama yeni gelişmelere yol açtı. 

Karadağlı’nın kurumun başına gelmesi, uzun süredir devam eden baskılara artık dayanamayan tiyatrocular için de bardağı taşıran son damla oldu. Daha öncesinde hazırlanan ve cepte bekleyen istifa dilekçeleri, yetkililere sunuldu.

İstifa etmek isteyenler arasında DT Sanat Yönetim Kurulu üyeleri, İstanbul, Ankara, İzmir DT müdürleri yer alıyor. 

Ancak bu talepler henüz kabul edilmedi.

Bir isim hariç…

İstifası kabul edilen tek kişi DT’de başrejisör olarak görev yapan Bengisu Gürbüzer Doğru… 

2020 yılında bu göreve atanan Doğru, hem sahne önünde hem de sahne arkasında beğeni toplayan bir tiyatro sanatçısıydı. Doğru’nun her fırsatta DT’ye burnunu sokan bürokratlarla yıldızı bir türlü barışmadı.

Eski DT Genel Müdürü Mustafa Kurt’un görevden alınmasının akabinde Doğru’nun da istifa talebi kabul edildi.

Öte yandan; Karadağlı’nın içinde bulunduğumuz sezon kapsamında mevcut repertuvarda bir değişiklik yapmayacağı, DT’deki programı aynı şekilde devam ettireceğini öğrendik.

Gelecek yıl DT repertuvarının nasıl şekilleneceği, Karadağlı’nın o dönemde görevde kalıp kalmayacağı merak ediliyor…