Bugün, 1 Ekim, Meclis açılıyor. 

Ülke siyasetinin yaşamakta olduğu büyük değişimi, bugün açılan Meclis bağlamında da, gözden kaçırmamak gerekiyor.  

Siyaset bilimi yazılarında özetlendiği gibi, meclis ile eşanlamlı kullanılan yasama organı, gerek oluşumu gerekse işlevleri ile demokrasilerin “üç erkinin”, yasama, yürütme ve yargı erklerinin, en önde gelenidir. Çünkü öncelikle, kaynağı halkın oyudur, sonra da yürütmeyi, özellikle de vergi-bütçe süreciyle denetler ve yargının uygulayacağı yasaları yapar. 

16 Nisan 2016 Halkoylaması ile Başkanlık düzenine geçirilen, yasama, yürütme ve yargı erkelerinin tek elde toplandığı Türkiye’de, Meclis, bilinen yasama organı kavramından çok, ama çok uzaktır. 

BAŞSIZLAR 

Bilindiği gibi ülkemizde milletvekili adaylarının “tamamını” partilerin genel başkanları saptıyor. Kendilerini seçen genel başkanları Meclis’te olmayan milletvekillerini başsızlar olarak tanımlayalım.  

Bugün açılan Meclis’te Altılı Masayı oluşturan partilerin 213 milletvekilinin ya da Meclis’in üçte birinden çoğunun genel başkanları yok. O genel başkanlar, o kadar başarılı (!) ki, hem 14 ve 27 Mayıs seçimlerini kaybettiler, hem de yeniden “parlamenter” düzene geçileceği sözünü ettiler, ancak kendilerini Meclis’in dışında buldular. 

Toplum olarak bu başsızlar çarpıklığını, nedense o çok övülen Altılı Masaya borçluyuz. 

Ayrıca Altılı Masa milletvekillerinden üç ayrı grup çıktı, CHP ve İYİ Parti’den sonra Gelecek ve Saadet bir araya gelerek bir grup kurdular. Böylece, Meclis’te genel başkanı bulunmayan üç de “başsız grup” var. 

Altılı Masa’nın ağır seçim yenilgisinden sonra, Meclis’te de içine sürüklendiği bu dağınıklık ve yapısal uyumsuzluk önümüzdeki dönemde Meclis çalışmalarına nasıl yansır? Bu sorunun yanıtı her gün biraz daha açıklık kazanıyor. 

“PERŞEMBENİN GELİŞİ” 

Yerel seçim süreci başlıyor. Altılı Masa genel başkanlarının her biri ayrı telden çalıyor. CHP Genel Başkanı “kendini kurtarmak için” partiyi yok ediyor. İYİ Parti genel başkanı çoktan tam bağımsız olmuş, bir taraftan “kimse ile ittifak yapmayız” derken, diğer taraftan da CHP ile 10 büyükşehir pazarlığından söz ediyor. DEVA ve Gelecek de yerel seçimlerde kendi adaylarını göstereceklerini söylerken, kalan ikili, Saadet Partisi ve Demokrat Parti de “CHP’den bir şeyler daha koparabilir miyiz” hesabı yapıyor. 

Bunların anlamı, Altılı Masa partilerinin, bir kez daha ve hep birlikte, “iktidar için” çalışmakta olduklarıdır. Mayıs 2023’te iki seçimi verenler, doğrusu Mart 2024’te üçüncüsünü de vermek için çırpınıyor. 

Son olarak, açılır açılmaz Meclis’in gündemine bir “yeni sivil anayasa” önerisi getirileceğini Başkan Erdoğan, üstelik 12 Eylül’ün 43. Yıldönümünde, Medine Sözleşmesi ve Hammurabi Kanunları gibi çok eski düzenlemelere gönderme yaparak, bir kez daha açıkladı. Bu sözler üzerine Altılı Masa’nın “hocası” denilen A. Davutoğlu, ‘’Kimseye kapıyı kapatmayız …. özgürlükler konusunda talepler gelmesi halinde iktidarla da görüşebiliriz” diyerek, akıl almaz bir tutumla Başkan Erdoğan’dan özgürlükçü bir anayasa bekliyor! 

BU SIRADA 

Ülke olağanüstü bir ortama sürükleniyor: “Kanun Hükmü” belgeselinin Antalya Film Festivalinde gösterilip-gösterilmeyeceği üzerine çok yoğun bir hukuk-yönetim kavgası çıkıyor; sonunda, 60 yıllık bir sanat şenliği iptal ediliyor. Yargıtay, Gezi davasında, milletvekili Can Atalay’a ve üç kişiye 18’er yıl, Osman Kavala’ya ömür boyu hapis cezaları veriyor; böylece tüm dünyaya ülkede hukukun nasıl bir yıkım yaşadığı, Adalet Bakanı’nın övgüleri arasında, kanıtlanıyor. Anayasa Mahkemesi, Motorlu Kara Taşıtları Vergisi konusunda, değil hukuksallığı, yasallığı bile tartışmalı bir karar verebiliyor. Yargının akıl almaz duyarsızlığı sonucu kadın cinayetleri dur durak bilmiyor. Okullar, aç öğrenciler ve “ilahi” çağrılarıyla açılıyor. 

Bu çok yönlü ve yıkıcı gelişmelere karşın, bugünlerde, her nasılsa, “millet ve ümmetin aynı anlama geldiğinden” gidilerek “tüm Müslümanlar tek bir milletiz” görüşü, özenle, gündeme getiriliyor. Başta laiklik, hukukun üstünlüğü, kadın-erkek eşitliği ve barış olmak üzere temel “değerlerini” iyice yitirmiş bulunan Cumhuriyet’in, dil (Türkçe) ve tarih birliğine dayalı “ulus” temelli özelliği de tümüyle unutturulmak isteniyor.  

Yeni Meclis, eskiye öykünen bir yaklaşıma dayalı “yeni anayasaya” ile açılıyor; bu konudaki gelişmelerin Laiklik Meclisi gibi oluşumlarla çok yakından izlenmesi ve Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) bugün, Can Atalay bağlamında başlayan Özgürlük İçin Hatay-Ankara Yürüyüşünün, her olanak kullanılarak, desteklenmesi gerekiyor.