Kasım ayının son haftası ve aralığın ilk günleri uzun zamandır benim için çok zor geçer. Zira oğlum Serhan ufacık bir rahatsızlığı için gittiği özel bir hastanede uygulanan yanlış bir tedavi sonucunda 3 Aralık 2008 yılında 26 yaşındayken bizleri yeri doldurulamaz bir boşlukla bırakıp gitti. Onunla ilgili -di’li geçmiş zamanla konuşmak benim için hiçbir zaman kolay olmadı. Hâlâ öldü yerine gitti, kabristan yerine bahçe demeyi tercih ediyorum. Aradan geçen 13 senede gerçeği, acımasız gerçeği kabullenmek hiç de kolay olmadı. Hâlâ da bunu becerebildiğimi sanmıyorum. Hepimizin acılarla baş etme yöntemleri farklı. Ben Serhan’la ilgili konuşmayı çok seviyorum mesela. Serhan 7 yaşından beri müziğin içindeydi. İlk enstrümanı davuldu. Türkiye’deki davulcuların çok yakından tanıdığı davul hocası rahmetli Burhan Tonguç, Serhan’a ilk derslerini verdiği zaman “Bu çocuk efsane olacak” demişti bana.

DÜN GİBİ AKLIMDA

1990 yılında katıldığımız Kuşadası Altın Güvercin Şarkı Yarışması’nda beraber söylediğimiz “Söz Mü Babacığım” isimli şarkıyla 2’inci olduğumuz zaman ise Serhan henüz 8 yaşındaydı. Şarkının sonunda seyirciyi selamlarken “Hadi baba geçmiş olsun” der gibi sırtıma vurması dün gibi aklımda. Rahmetli Aysel Gürel’in kucağından inmemesi, Cem Karaca’nın omzundaki fotoğrafı, ağır gelen Gümüş Güvercin ödülünü taşıyamayıp yere düşürmesi… Hepsi dün gibi aklımda.

Biraz daha büyüyünce davulun yanına klavye, gitar ve basgitarı katması. Bir zamanlar TV 8 ve TRT 1 de hazırlayıp sunduğum canlı müzik performansına dayalı Yorumsuz programında yaptığı sahne amirliği. Sonrasında kurduğu, tamamı yirmili yaşlarındaki gençlerden oluşan konserlerde müzisyenlere hizmet verdikleri “back stage” isimli oluşum. Moğollar, Mor ve Ötesi, Erol Evgin ve Gündoğarken ile yaptığı turneler. Nihayetinde de teknik işleri bırakıp önce Gündoğarken ile başladığı ardından da Nil Karaibrahimgil ile sürdürdüğü profesyonel müzisyenlik. Hepsi aklımda. Kadıköy Anadolu Lisesi’nin ardından Mimar Sinan Üniversitesi’ni bitirmesi. Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde yüksek lisans yapması. Bana yazdığı sevgi dolu kısa mektuplar, küçük notlar, attığı SMS’ler… Mutlaka “Seni seviyorum” ile biten telefon konuşmaları. Ailesine olan düşkünlüğü. Yardımseverliği. Hayvanlara olan düşkünlüğü. Kibarlığı. Her zaman güler yüzü. Hep çözüm odaklı olması. Coşkusu. Ne kadar yazsam hep bir şeyler eksik kalacak. Bizlerin, hep bir yanımızın eksik kalması gibi.

BEN HÂLÂ KARARSIZIM

Dün geç keşfettiğim Nils Frahm’ın bir konser kaydını izledim. Müziğinde hem klasik hem deneysel ögelere yer veren konserlerindeki doğaçlama performansıyla izleyiciyi sürekli ayakta tutan çok alçakgönüllü bir piyanistti Nils Frahm. Özgeçmişine baktığımda onun da 1982 doğumlu olduğunu gördüm. Serhan gibi… Yas süreçlerinde belli aşamalar vardır. İnkâr-öfke-pazarlık-depresyon ve kabullenme başlıkları altında. Son zamanlarda o kadar çok kayıp yaşadım ki ilk dört aşamayı deneyimleme fırsatım kalmadı. Geriye sadece tek bir şey kaldı. Kabullenme… Bu kelimeyi nasıl telaffuz ettiğiniz çok önemli. Pes etmek de olabilir, karşı çıkış da. Ben hâlâ kararsızım…