Google Play Store
App Store

Haberiniz vardır, Afyon faciası ardından, oradaki askerlerin geçmişi araştırılıyormuş…

Madem “araştırma” var, bu işe öyle değil şöyle başlayın:

Cesaretiniz varsa aynaya bakın sadece…

Aynadaki hakikate bakın.

Siz kimsiniz?

Şu gezegende ne işiniz var? Ikınıp sıkınmadan, eveleyip gevelemeden doğruyu söyleyebilme cüretiniz, cesaretiniz var mı?

İnsan olabilmenin, kalabilmenin en mühim nişanesine, vicdana sahip misiniz?

Mühimmat patlayınca en mühimi, neden onlarca gencecik “can” değil de satılığa çıkardığınız “vatan” oluyormuş?

Vatan sağ olsunmuş!

Dağda bir genç kurşunlanınca, “Kürt mü Türk mü” diye hiç sormadan “kaç yaşındaydı yavrum” diye kahrolmak, İzmir’de batan göçmen teknesindeki gariban ölümlerin müsebbibi siyasi ve iktisadi katillerin peşine düşmek, Afyon faciasının geri planını kurcalamak da vatan hainliğiymiş!

Miş miş de mış mış!

Adam mı seçiyorsunuz, dalga mı geçiyorsunuz!

***

Nasıl bir memleket burası? Faciadan sonra vali genelkurmay başkanına hediye, plaket verir, kendisini eleştirenleri “hayat devam ediyor, lokum, sucuk ve kilimimiz meşhurdur” hazırcevaplığıyla tersler; genelkurmay başkanı “n’deydim, hediyeleri nezaketen kabul ettim” der. AKP sözcüsü Hüseyin Çelik içki yasağıyla meşhur valisine “cenazede de lokum dağıtılır” münasebetsizliğiyle sahip çıkar.

Ve mutlaka bundan sonra cenazelerde lokum yanı sıra “kilim, satranç takımı” dağıtmak da muhafazakâr kültürümüzün örf ve ananeleri arasına girer…

Ne memleketmiş be!

Üstelik Başbakan’ın da ha bire dili sürçer… Evet, sanki her şey yolundaymış gibi, mahkemelerin “sehven” icraatları ardından, şimdi de bu “dil sürçmesi” çıktı başımıza.

Gerçi Selçuk Candansayar hocamızın alanına girmiş olacağım ama, mazur görürse, bu konuda mutlaka bir iki laf etmem lazım. Hatırlarsınız, RT Erdoğan ısrarla “tek din ve tek dil” dediğinde, valisinin Hüseyin Çelik’i, o günlerde de Başbakanın aslında böyle ifadeleri kullanmadığını, dilinin sürçtüğünü iddia etmişti. Erdoğan’ın “yargıya gerekeni söyledik” ifşaatına gösterilen tepkiler karşısında HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur da, “Başbakanın dili sürçmüştür” demedi mi? Dedi. Bitmedi. Erdoğan son parti toplantısında “AK Parti” yerine “Refah” deyiverdi ve dediğine kendisi de güldü. İşte bu sonuncusu belli ki dil sürçmesiydi. Peki ya Suriye’de olup bitenleri “yeni Kerbela” olarak nitelemesi?!

Evet, dil sürçmesi, sürç-i lisan ya da sürçülisan, lapsus linguae…

[Not: Bu yazıyı Cumartesi gecesi yazdım, Pazar günü bir baktım Can Dündar yazısıyla pişti olmuş!]

Psikanalizin pirlerinden Sigmund Freud, dil sürçmesiyle, “başka” içgüdüler yanı sıra kişinin saldırganlığını da dışa vurduğunu tespit etmiş. Yani dil sürçmeleri aslında bilinçaltının tezahürleriymiş… Dahası? Dili sürçen kişi, söyleyiverdiği o kelamla, aslında söylemek üzere olduğuyla ilgili bastırılmış bazı duygularını da ağzından kaçırıyormuş. Ben demiyorum, psikanaliz böyle diyor.

Bizler, yani sıradan insanlar ne diyoruz? Bu durumlarda mesela, “dervişin fikri neyse zikri de odur” gibi şeyler söylüyoruz. (Neyse ki BirGün gazetesinde dil sürçmesi daha risksiz, çünkü en azından AKP’ye “Ak” Parti demediğimizden, mesela “akım derken…” başka bir şey deyivermiş olmuyoruz!)

***

Dil sürçmesi bir yana Afyon’daki mühimmatın patlamasının çağrışımıyla bir soru da akla geliveriyor: Peki ama, genelkurmay başkanının da “dediği” gibi “bütün her şey ortadayken”, AKP seçmeninin, yani toplumun yüzde ellisinin afyonu ne zaman patlayacak?

Her ihtimale karşı hemen belirteyim, “afyonu patlamak” deyiminin iki karşılığı var ve yukarıdaki soruyu birinci anlamıyla sordum.

Ve birinci anlamı da, resmi (yani devletin!) TDK sözlüğünde “afyonu patlamak” iki nokta üst üste, “ayılmak, kendine gelmek” diye veriliyor.

İkinci anlamı ise ekşi sözlük benzeri mecralarda bir tevatür olarak izah ediliyor: Osmanlı döneminde Ramazan aylarında afyon bağımlıları gün içinde oruçluyken kriz geçirmemek için sahurda afyonu macun haline getirip kâğıtlara sarar ve yutarlarmış, böylece gün içinde kâğıtlar eriyip afyonu hazmettikçe yeterli dozu almaları mümkün olurmuş. Elbette bu işlem biraz vakit alırmış ve yoksunluk krizine giren bağımlı kişi çevresine karşı saldırganca ve anlamsız hareketler yapmaya başlayabilirmiş. Bu durumda etrafındakiler, “Bunun daha afyonu patlamamış” deyip şahsa elleşmezlermiş…

Eh, yine çağrışımla şunu da hatırlayıverdim: Marx büyük adammış vesselam, “din halkın afyonudur” sözünü boşuna söylememiş, hem de hiç dili sürçmeden…