“CHP için öncelik; seçim değil sistem, iktidar değil Anayasa “(26.09.2019). TBMM’de 5 yıl boyunca bu sözlerle tutarlı olmaya çalışırken, ‘hukuk başka-siyaset başka’ söyleminin sıkça muhatabı oldum. 

2017 kurgusu sonucu, Cumhur İttifakı (Cİ) ve özellikle AKP neredeyse devlet ile birleşti. Kişi+parti+devlet füzyonu, kamu tüzel kişiliği olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin genetiğini bozdu. 

2023 seçimlerinde Millet İttifakı (Mİ) öncüsü CHP, ortakları için, “bırakınız gelsinler, bırakınız geçsinler” anlayışıyla, seçim sosyolojisi ve siyasal örgütlenme açısından partilerin doğası ile bağdaşmayan bir uygulamaya gitti. 

Sonuç ne oldu? Elde ettiği toplam vekil sayısının üçte birini verdiği partilerle füzyon bir yana, kendi vekil sayısı hayli azalan Parti’nin genetiği bozuldu. 

Nasıl gelindi bu eşiğe?  

Cumhur İttifakı (Cİ), hukuku ihlal etti; Millet İttifakı (Mİ) ise, ihlallere seyirci kaldı. 

Dahası Mİ, çok önemli konularda Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı (PBDBY) yörüngesine girerek 2017 kurgusunu meşrulaştırmaya katkı sundu…  

Amaç ve araç arasındaki çelişki, bu görüşü doğruluyor.  

Amaç, hukuku/kuralları ve kurumsal yapılanmayı geri getirmekti.  

Araç da, buna uygun olmalı idi, ama bunun tersi yapıldı. 

Şöyle ki; güçlü TBMM, 2017 Anayasa kurgusunu savunmak için AKP’nin başlıca kozu idi.  

Beş yıllık uygulama ise, Meclis’in Saray güdümüne gireceği görüşünü doğruladı.  

Gerçekte “Meclis’e takılan ters kelepçe” işlevi gören AKP-MHP koalisyonu, TBMM’deki varlık nedenini, Yürütme kaynaklı yasa önerilerine dokundurtmamaya indirgedi. 

Zaman zaman “anayasal demokrasi bloku” görüntüsü veren CHP-HDP-İYİ P., nitelikli yasama yönünde çaba göstermiş olsa da, “azınlık bilinci” ile hareket edemedi. 

Kuşkusuz, bu üçlüyü Saray paryası olmaktan çıkarmaya yönelten asıl hedef, Anayasa oldu: TBMM, parlamenter rejim ekseninde yeniden güçlendirilmeli idi. 

Ne var ki, Cİ ve Mİ arasındaki bu ayrışma, seçimler yaklaştıkça benzeşmeye kaydı. Nasıl? Bakanları aday göstermek, nicelik ve nitelik olarak çifte amaçlı idi:  

Bakanlar sayesinde TBMM’de daha çok vekil ile temsil edilmek ve deneyimlerinden yararlanmak.  

CHP ise tersini yaptı: “bırakınız gelsinler,” yanlışı ile sınırlı kalmadı; aday belirlemede liyakat ölçütünü gözetmedi. teklif aşamasından AYM kararı sonrası düzenlemelere ve torbalar arası madde kaçırmalarına ve son dakika eklemelerine uzanan AKP-MHP’nin yasama belleğini lağveden sistemli uygulaması karşısında, AYM sürecini işleten tek parti olarak CHP’nin, dönemler ötesi güçlü bir yasama belleğine ihtiyacı vardı. 

Seçmenleri nitelikli yasama için çırpınan vekillerle temsil edilme hakkından yoksun kılan Parti yöneticileri, kişisel iktidar yoğunlaşması ile anayasa bilimini silen PBDBY ayracını kapatmayı da ertelemiş oldu. Oysa ayraç, ancak güçlü yasama tasarımı ile aşılabilirdi. Bu nedenle, nicelik ve nitelik yönünden güçlü TBMM, asıl CHP önceliği olmalı idi.  

Amaç ve araç çelişkisi, AKP’nin hukuk ve anayasa dışı işlem ve eylemlerini durdurmak için mücadele yerine, kurduğu kişisel iktidar düzeneğine kabartılan iştahla da kamuoyuna yansıdı.  

Bir uzmanlık konusu olan anayasa çalışması bile, iktidar iştahı yolunda araçsallaştırıldı. Demokratik hukuk devleti ereğinde dayanışma halkaları örmek yerine, Hükümet varmış gibi bakanlık yarışına girildi. 

Öncelik, sistem yerine seçime verilince, Anayasa’ya aykırı öne çekme şekline ve adayına karşı konulamadı; adil ve eşit olmayan yarışta ise, Anayasa yerine kişisel iktidar beklentileri öne çıkarıldı.  

AKP, toplum mühendisliği ereğinde devlet genetiğini bozdu; CHP ise demokratik Cumhuriyet için yola çıktı ama kendi örgütünün genetiğini bozdu. Bozumun baş aktörleri, şimdilerde ‘değişim’! adına parti içi mevziler oluşturadursun; Cumhur İttifakı, toplumsal dokuyu daha fazla bozmak için bir beş yıl daha kazanmanın sefasını sürmeye başladı bile.  

Toplumbilimlerine dönme vakti, şimdi değilse ne zaman?