Seçime gidilirken rejimin ‘gizli anayasası’ olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’ni güncelleme kararının arkasında ne var? Belgede yeni iç ve dış düşmanlar tarif edilecek. Herkes pekala bu torbaya doldurulabilir.

AKP rejimi Türkiye’nin ‘Kırmızı Kitap’ını güncelliyor: Hepimiz düşman ilan edilebiliriz
Fotoğraf: AA

Siyasal İslamcı tek adam yönetimi, rejimin tahkimatı için yığınak yapmayı sürdürüyor. Askeri ve güvenlik bürokrasisinin yeni siyasal sistem örgüsüne göre şekillendirilmesi, faaliyet raporunda proaktif olacağı deklare edilen MİT’in dış politikada aktif olarak konumlandırılması yeni bir güvenlik devleti inşasının çalışmalarının yansıması. Yeni güvenlik devletinin inşasına yeni başlanmadı. 2010’ların başında resmen start verilen, 2015’lerden sonra ise deklare edilen bu yeni “inşa” tamamlanmış değil.

Son dönemlerde yapılan siyasi mühendisliklerle toplumsal ve siyasal yaşam bu yeni “güvenlik konsepti”ne göre ayarlanmak, şekillendirilmek isteniyor. Siyasal İslamcı rejimin tasavvuruna karşı çıkıldığında zora başvurularak bir “rıza üretimi” inşasına girişiliyor; korku yayılarak, şiddet uygulanarak, baskı yaparak engeller aşılmaya çalışılıyor.

DEVLETİN “GİZLİ” ANAYASASI

Siyasal İslamcı rejimin inşası ağır aksak ilerlerken çok fazla gündeme gelmese de bu zincirin en önemli halkasını oluşturan "Kırmızı Kitap"a da ayarlama geldi. Devletin "gizli anayasası" olarak nitelendirilen ve kamuoyunda "Kırmızı Kitap" olarak adlandırılan Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin güncellenmesine yönelik çalışma başlatıldı.

Anadolu Ajansı’nın servis ettiği habere göre AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatı üzerine, “Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’’nin güncellenmesi için Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği harekete geçti. Belgenin güncellenmesine yönelik bakanlıklardan ve ilgili kuruluşlardan görüşler istenmeye başlandı.

Gelen görüşlerin ardından yazılacak olan “kitap”a seçim sonrasında, nisan ayının başında yapılacak olan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında son şekli verilecek.

Resmi haber ajansından aktaracak olursak, Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi, içeriği itibarıyla devletin iç ve dış tehdit algılamalarını ortaya koyan bir belge niteliğini taşıyor. Belge, “tehdit” algılamalarına göre beş yılda bir Milli Güvenlik Kurulu’nda güncelleniyor.

Belge, bölgesel ve küresel güvenlik alanındaki “değişimleri”, karşılaşacağı varsayılan güvenlik tehditlerini değerlendirerek ülkenin stratejik hedeflerine yönelik politikalarını şekillendiriyor. Savunma ve güvenlik politikaları bu “kitap” çerçevesinde inşa ediliyor.

İÇ VE DIŞ TEHDİT ALGILARI

“Kırmızı Kitap”ın rejimin politikalarının oylanacağı bir referandum hüviyetine bürünen 31 Mart Yerel Seçimleri öncesinde yeni “güvenlik ihtiyaçları”na uygun olarak revize edilecek olması dikkat çekici.

Seçimi kazanmak için her yola başvuran AKP iktidarının toplumu ve siyaseti “biz ve onlar” ayrımına tabi tuttuğu, kendisinden yana olmayan herkesin birer “ulusal güvenlik” tehdidi olarak kodlamaya çalıştığı bir siyasal iklimde yeni “iç ve dış” düşmanların belirlenecek olması büyük tehlike arz ediyor.

Normal şartlarda her 5 yılda bir güncellenen Kırmızı Kitap, “acil durumlar”da ya da milli güvenlik tehditlerinde yaşanan değişiklikler nedeniyle istenilen zamanlarda değiştirilebiliyor.

HER ŞEY NATO İLE BAŞLADI

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) esasında bir NATO/ABD mamülü. Soğuk Savaş ikliminde “küçük Amerika” olma rüyaları kuran dönemin muktedirlerinin girişimiyle “Kırmızı Kitap” ilk kez Türkiye'nin NATO'ya girişinden sonra oluşturuldu. İlk "güncelleştirme" de 1960 Darbesi'nin ardından 1961’de yapıldı. O zamanki adı “Milli Güvenlik Politikasının Esasları”ydı. Tabii ki bu ilk belgelerde "Komünizm ve Sovyetler Birliği" birinci ve öncelikli “tehdit" olarak değerlendiriliyor. Amerikan emperyalizminin istemleri doğrultusunda devletin bütün kurumlarının bu duruma göre konumlanması öngörülüyordu. Sol-komünizm düşmanlığının kökeni de bu belgelerle “milli politika” haline getiriliyordu.

12 Eylül Darbesi'nden sonra belgede ikinci güncelleştirme işlemi yapılır ve "bölücülük" komünizmle birlikte öncelikli tehdit kapsamına alınır. İran bir dış tehdit unsuru olarak belgeye geçirilir. (Merdan Yanardağ, “Kırmızı Kitap”, 14 Aralık 2002, Bianet)

KIRMIZI KİTAP’IN GÜNCELLENMESİ

Kasım 1992: İlk dikkat çeken güncelleme 1992’de Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası yapılmıştı. "Kuzey ve Batı" tehdidinin yerine güneyden Ortadoğu’dan gelebilecek tehdit ön sıraya yerleştirilmişti. Yunanistan ve Suriye, İran’ın yanında dış tehdit unsurları arasında sayıldı.

Ekim 1997: Kırmızı Kitap’ın varlığını ülke tüm ağırlığıyla bu tarihte MGK’ye “çok gizli” ibaresiyle sunulan belgenin basına sızdırılmasıyla öğrenmiş oldu. “İrtica” ve “bölücülük”ün yanında ülkücüler de belgeye giriyordu. İlk kez, "ırkçılığa dönüştürülen Türk milliyetçiliği" ve "ülkücü mafya" açıkça "milli tehdit" unsuru olarak saptanıyordu.

Ekim 2001: AKP'nin iktidara gelmeden önceki son Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi 2001'de güncellendi. Belgede “bölücü terör” ve “irtica” birlikte öncelikli tehdit olarak belirlenmişti. 

Kasım 2005: Türkiye'nin etrafında bir güvenlik çemberi oluşturması gerektiği vurgulanırken, iç tehdit unsurları olarak irtica ve bölücülüğün aynı önemde sorun olduğuna dikkat çekildi. Yunanistan, Ermenistan, İran, Irak güvenlik tehdidi olarak belgede yer aldı. Hatay ve Karadeniz özel olarak işlendi ve buralardaki “dış kaynaklı” faaliyetler ulusal güvenlik tehdidi olarak belgeye not edildi.

Ekim 2010: Tarikat, cemaatlerle iş tutan, FETÖ’nün ortaya çıkmasına zemin hazırlayan iktidar ilk kez “İrtica tehdidi”ne Kırmızı Kitap'ta yer vermedi. Bunun yerine iç güvenlik bölümünde "din istismarı ile aşırı dinci örgütler" ifadeleri kullanıldı.

Nisan 2015: Gezi Direnişi’nin hemen sonrasında 2015’te güncellenen güvenlik algılamasında ise ulusal güvenlik riskleri arasında, "sivil itaatsizlik ve halk ayaklanmaları çıkarmaya yönelik girişimler"in yanı sıra "ulusal güvenliği tehdit eden paralel yapılanmalar", “Kırmızı Kitap”a girmişti. “Legal görünümlü illegal yapılar” ile FETÖ de belgede yerini almıştı.

Eylül 2019: Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi son olarak 30 Eylül 2019'da MGK’de ele alınarak güncellenmişti. Yenilenen “Kırmızı Kitap”ta Suriye baş tehdit olarak kodlanmıştı. “Suriye'nin kuzeyinden gelen tehdit”in ülke için beka sorunu olduğu kaydedilmişti. PKK bu kez "Suriye kaynaklı, sınır aşan tehdit olarak" belgeye girmişti. YPG/PYD/SDG dış destekli “garnizon yapılanmalar” olmakla suçlanmıştı.

DEMOKLES’İN KILICI TOPLUMUN ÜSTÜNE

Her devlet varlığına, bekasına ve güvenliğine yönelik tehditler sıralasa da Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, “Her devletin kendi güvenlik stratejisi var, doğaldır” denilerek geçiştirilebilecek bir nahiflikle ele alınamaz. Türkiye gibi rejimin değiştirildiği, siyasal İslamcı bir rejimin tesis edildiği, tek adam yönetiminin hakim olduğu bir yapıda böylesi bir belgenin her hali tartışmalı. Mesele siyasi iktidar ile bürokrasinin “güvenlik” konularında koordinasyon içinde hareket etmesinden ibaret değil.

ANAYASA TARTIŞMALARI ÖNCESİ BİR HAMLE

Prof. Dr. Behlül Özkan ile birlikte "Devletin Güvenliği Adına; Türkiye’de Milli Güvenlik Siyaseti kitabı"na derleyen Doç. Dr. Özlem Kaygusuz şöyle diyor: “Milli Güvenlik siyaset belgesinin güncellenmesinin seçimden hemen sonra yapılacak olması çeşitli iç ve dış nedenlerle olabilir. Tarihsel olarak bu belgenin tam içeriği kamuoyuyla hiçbir zaman tam paylaşılmamasına rağmen iç ve dış tehditlerin neler olduğu belirlenerek kamuoyuna duyurulur. Bu açıdan MGSB, güvenlik politikalarının gerek iç gerekse dış kamuoyunda meşrulaştırılmasında önemli bir işlev görür. Ancak tehditler tanımlansa da, onlarla hangi mekanizmalarla mücadele edileceği ise gizli kalır ki bu bir dereceye kadar anlaşılabilir. Güncellemeler mevcut iktidarın siyaset önceliklerini ve bu önceliklerin nasıl toplum nezdinde meşrulaştırılacağını ortaya koyar ve her dönemde ortaya çıkan kimi dinamiklerin de etkisini yansıtır. Örneğin 2019’daki güncellemede ekonomik tehditlerden bahsedilmişti ki, bugünkü ekonomik kriz bu sayede hâlâ dış güçlerin yarattığı bir durum olarak nitelendirilebiliyor. Diğer yandan tehdit kapsamının genişletilmesi, kamu politikası alanlarının güvenlik siyaseti içine alınmasını da beraberinde getiriyor ve aslında bu şekilde bu konular siyaset üstü bir konuma taşınıyor; yani güvenlikleştiriliyor. Olağan siyasetin konusu olması gereken meseleler olağanüstü hal mantığı içine alınabiliyor. Ekonomik kriz yine burada güzel bir örnek, ekonomide olanlar dışardan gelen tehditlere karşı bir savaş içinde olunduğu söylemine yerleştirilebiliyor. Bu şekilde de vatandaşın olağanüstü uygulamalara rıza göstermesi ya da itiraz etmemesi mümkün oluyor. Dolayısıyla milli güvenliğin demokratik siyaseti olumsuz etkileyen hatta felç eden yönüyle karşılaşabiliyoruz. Bu güncellemenin yerel seçimlerden sonra hükümetin siyasi önceliklerini göstereceğini de düşünebiliriz. Bu yeni iç ve dış tehdit kavramsallaştırmaları, yeni anayasanın sınırlarını da belirleyebilir. Bu açıdan da önemli bir siyasi hamledir. Yeni anayasayı demokratik standartlar mı, güvenlik öncelikleri mi belirleyecek, bu sorunun bir ön yanıtını görebiliriz.”

BİR SABAH DÜŞMAN OLARAK UYANABİLİRİZ

Türkiye gibi Cumhuriyet'in tüm kazanımlarının yok edilmeye çalışıldığı, devletin bir dinsel-ideolojik akla göre yeniden biçimlendirilmeye çalışıldığı ülkede iktidarın yönelimleri doğrultusunda hazırlanacak bir “düşman” tanımlaması her açıdan sorunlu. Saray rejimi muhalefetin kendi aralarındaki işbirliğinden yola çıkarak muhalefet partilerini ve seçilmiş isimleri bir güvenlik-tehdit unsuru olarak değerlendirebilir. Herkes pekâlâ “düşman” torbasına doldurulabilir. Kırmızı Kitap, toplumun ve de ülkenin başında dolanan “Demokles’in kılıcı”dır.