Siyaset, Başkan Erdoğan’ın çizdiği yolda gidiyor. Bu yol, ülkeyi, insanlığın gelişme doğrultusundan her gün biraz daha uzaklaştırıyor. İnsanlığın gelişme doğrultusu, bu köşede de sıkça vurgulandığı gibi insanın aklıyla ve bedeniyle özgürleşmesi yönündedir. 

Başkan Erdoğan ve çevresinin siyasetin gündemine yerleştirdiği yeni anayasa konusunu, tarihsel gelişimine de değinerek, bu ölçüye göre değerlendirmek gerekiyor. 

SÖYLETİRLER ÖNCEDEN… 

Başkan Erdoğan, “Anayasa teklifimize destek ve katkı vereceklere teşekkür ediyorum” diyor. Siyasi tarihimizde, ülkeyi yönetenlerin “anayasa yapacağız, katkı yapın” çağrıları hiç de yeni değil. İlk örnek İttihat ve Terakki. Parti, 1908’de önce böyle bir çağrı yapıyor: Bunun üzerine özgürlükçü anayasa önerileri biri birini kovalıyor. İttihat ve Terakki’nin daha sonra ne yaptığını şair Eşref, şu dizelere dökürüyor: Vakt-i, istibdatta söz söylemek memnu idi;/ Ağlatırdı ağzını açsan hükümet ananı!/ Devr-i hürriyetteyiz şimdi, değişti kaide. /Söyletirler evvela, sonra … ananı! (İstibdat, hiçbir hakkın ve özgürlüğün bulunmadığı tek adam yönetimi; kaide, kural.) 

Aradan 70 yıl gibi bir süre geçiyor. 12 Eylül 1980’in paşası da: “Yeni bir demokratik anayasa yapacağız, herkesten katkı bekliyoruz” anlamında bir çağrı yapıyor. 1960’ların “özgürlüklerin en güzel on yılının ürünleri olan Ankara’da ODTÜ ve Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyeleri bu çağrıya, uygun deyimiyle sarılıyor; yaz boyu yoğun bir çalışma ile hak ve özgürlükleri güçlendiren bir anayasa taslağı hazırlıyor. 

Sonra ne mi oluyor? O önerilerin hiçbiri 12 Eylül Anayasası’na alınmıyor. Hazırlayanların başına da Eşref’in yazdıkları geliyor; içlerinde benim de bulunduğum pek çoğu 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası ile üniversiteden uzaklaştırılıyor. Bu kez durum çok değişik. 

Başkan Erdoğan’ın çağrısına “bilinen anlamda özgürlükçü anayasa hazırlayarak yanıt verecek ne bir üniversite çevresi var, ne de sendika ve meslek örgütleri. Bu nedenle Erdoğan yeni anayasaya katkı çağrısına yalnız ve ancak onun istediği katkılar yolda sayılır. Meclis dışından her gün yandaş basın- yayını dolduran yandaş profesör ve doçent unvanlılar, 1908 ve 1980 yanlışlarını yapmazlar, “Başkan’ın istediği gibi öneriler” getirirler. 

Meclis’in içindeki muhalefetin bir bölümünün, özellikle CHP’nin Meclis’e taşıdığı sağcıların, özellikle de Davutoğlu ve Karamollaoğlu’nun şimdiden “kapı araladıklarına göre”, Erdoğan çağrısına destek vereceği çok açıktır. 

‘ALIŞMADIM, ALIŞAMAM’ 

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Milletimiz artık özgürlüğe alıştı, hedefimiz daha demokratik anayasa” sözleri tarihe geçecek özellikte bir “kara gülmecedir” Bakan, milletin alıştığı özgürlüklerin neler olduğunu açıklamalıdır ki sözünü ettiği “demokratik anayasa” da açıklık kazansın. Oysa durum hiç de Bakan’ın “millet alıştı” sözlerine uymuyor. DİSK’in öncülük ettiği emek dünyası alışamıyor; yoksullaşan emekli, iş bulamayan genç ve kadın, sendikasız ve sigortasız çalıştırılan milyonlar, alışamıyor. Yazılıda başarılı olmasına karşın acımasızca hakkı yenilerek kamuda işe giremeyen genç, alışamıyor. İş aramasına karşın iş bulamayanlar, geliri yeterli olmayan çalışan ve emekli milyonlar da alışamıyor. Ülkenin doktorları alışamıyor; ya saldırıya uğruyor ya da yurtdışına gitmek zorunda kalıyor. Öğretmenler, iş bulamayanı, özel okullarda sömürüleni, emeğinin karşılığını alamayanıyla, alışamıyor. Demokratik kitle örgütleri Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, özellikle de Ankara Mimarlar Odası, bu özgürlüksüz ortama asla alışamıyor. 

Yoksulluk nedeniyle okuyamayan milyonlar; yatağa aç giden çocuklar; barınacak yer bulamayan on binlerce üniversite öğrencisi alışamıyor. Bilim dünyası, bilim düşmanlığı yapıldığı için, hiç ama hiç alışamıyor. Geçen günlerde Boğaziçi Üniversitesi “alışamamasının” 1000. gününü geride bıraktı, daha ne olsun; yaklaşık üç yıldır alışamıyor. ODTÜ bileşenleri de bir türlü alışamıyor. Daha önce yaşananlar bir yana, geçen günlerde ODTÜ Mezunlar Derneği’nin başkan ve yöneticilerinin üniversitenin yerleşkesine girmeleri yasaklandı. Biyoloji ve Genetik Topluluğu (BİYOGEN) tarafından her yıl düzenlenen, bu yıl 6-7 Aralıkta 17. ‘si yapılacak olan Aykut Kence Evrim Konferansı’nın (AKEK)  Kongre ve Kültür Merkezi’nin onarımı gerekçe gösterilerek engellendiği açıklandı. Bu arada Kence’nin bilimsel ömrünü tümüyle Evrim Kuramına adamış çok saygın bir bilim insanı olduğunu belirteyim. 

Kısaca, alışamayan “bilinçli” milyonların, sahneye konulan bu demokratik anayasa aldatmacasına kesin bir biçimde karşı çıkacakları çok açıktır. Başkan da Bakan’ı da anlamalı; onların özgürlük anlayışına alışamayanlar, bilinçleriyle, eninde sonunda kazanacak ve gerçek özgürlük bu ülkede de yeşerecektir.