Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Karamollaoğlu geçen hafta hep birlikte “provokasyon” kelimesini öne çıkardılar. Erdoğan, “Provokasyonların ibadethanelerimizi ve imam hatip okullarımızı hedef alacak şekilde çok ciddi boyutlara ulaştığını görüyoruz” dedi. Temel Karamollaoğlu, seçim sürecine yaklaşırken cami cemaatine saldırı olabileceğini iddia ederek, dini hassasiyetler üzerinden bir provokasyon yapılacağı endişesi taşıdığını vurguladı. Kılıçdaroğlu da “Gençler, gelecek aylarda her türlü provokasyona maruz kalacağız. Ne olursa olsun, kavga etmeyecekseniz” diye uyardı.

Ama şunu unutmayalım, bu ülke insanlarının çoğu provokasyonlara karşı şerbetlidir. Neyin provokasyon neyin provokasyon olmadığını kendi tecrübeleriyle bilir. Saraylıları asıl provoke eden, kışkırtan isimlerden birisinin Sedat Peker olduğu belli. Ama çaresizler. Sedat Peker ifşaatları karşısında şimdi bütün Saray bülbüllerine belli ki dut yedirmişler. Gerçi Saray baykuşları hâlâ “komplo komplo” diye ötmeye, Saray kargaları da “provokasyon provokasyon” diye gaklamaya devam ediyor.

Çünkü neymiş? İktidar aleyhine söylediğiniz her söz onun “manevi kırmızıçizgilerine” saldırıymış, provokasyonmuş! Oysa aslında iki de bir “Yoksulluk mu var, işsizlik mi var?” diye vatandaşla alay edenler resmen halkı kışkırtıyor, provokasyonun daniskasını yapıyor. Yıllardır memleketi gayrinizamî yönetiyorlar. Gayrinizamî harpten (kontrgerilla yöntemlerinden) medet umanların işi tabii ki komplo düzenlemektir, tezgâh kurmaktır. Tezgâh kurmakta kimse onlarla yarışamaz. Komplo kurmak işin teorisi, provokasyon yapmak ise bu işin pratiğidir. SADAT’lar, tarikatlar filan…

***

Peki, provokasyona gelmek? Elbette gelmemek lazım. Kılıçdaroğlu’nun uyarısı da umarım “Aman provokatörler provoke olmasın, provokasyona gelmesin!” diye anlaşılmaz. Çünkü siyasi İslamcılık asli gıdasını düşman bellediği laiklerden, ötekileştirdiklerinden tahrik olmaktan, laiklerin kendilerini provoke ettiği iddiasından alıyor. Provokasyon değil, düpedüz örgütlü faşist-yobaz saldırıları başladığında ne yapılacak? Bu tür gelişmelerde bile aman provokasyona gelmeyelim diyebilmek, faşist-yobaz saldırıları karşısında savunmasız kalmayı teklif etmek olmaz mı?

***

Son günlerde sıklıkla “bir gece ansızın gelebiliriz” cümlesini kurmayı çok seviyorlar. Her gece ansızın muhalif evlerine geliyorlar zaten. İç savaş kışkırtmaları yetmeyince Suriye ve şimdi de Yunanistan savaşı için de aynı cümleyi kullanıyorlar.

Bir gece ansızın başka ne yapabilirler? Önümüzdeki süreçte birbiriyle bağlantılı bağlantısız, benzer benzemez bir dizi “manevi kırmızıçizgi” hadisesiyle karşılaşacağımız aşikâr. Aslında hadiseler de değil, o hadiseleri provokasyon diye köpürtmeleri önem taşıyacak. İnsanların dikkatini başka yere çekme gayreti her zamankinden fazla anlam kazanacak. Ama dikkatleri başka yöne çekmeye ne kadar çabalasalar da, asıl yön, yani mide gurultusu, yani faturalar, yani delik cep, delik cepken bütün ağırlığıyla hep gündemde kalacak. İşte bu yüzden hakikaten çaresizler.

Yolsuzluklar ifşa oldukça muhtemelen çok provoke oluyorlardır ama yine bir şey yapamıyorlar. Bakın işte, AKP döneminde atanan SPK başkanları, piyasada ne kadar borçlu, iflasın eşiğinde şirket varsa halka arzına onay vermişler. Ve çok büyük paralar cebe inmiş bu işlerde. Bu arada Kılıçdaroğlu’nun da işi zor, el attığı eski yolsuzluklarda müttefikleri Babacan ve Davutoğlu’nun parmak izleri de var haliyle…

***

Ama asıl provokasyonu kendi elleriyle her gün biraz daha büyütüyorlar. Doğalgaz ve elektrik zamları halkı kışkırtmaz mı, canından bezdirmez mi? “Büyüme” dedikleri şeyden emekçilerin aldığı yüzde 25,4'lük payın son 20 yılın en düşük seviye olduğu bir ülkede kim sakin kalabilir ki? Karakışa doğalgaz ve elektrik zamlarıyla titreyerek giren bir ülkede sükûnet olabilir mi?

Hani bir vakitler “Game of Thrones/Taht Oyunları” dizisinde kış mevsiminin Ak Gezenler’i (White Walkers) vardı ya, hani her canlıya en büyük korkuyu salan tam bir belaydılar ya… Bizim AK Ezenler sayesinde Game of Thrones’un o meşhur lafı da şimdi hakikaten cuk oturdu: Winter is coming!/ Kış Geliyor!

Yine de şimdiden titremeye başlamayalım, bu kez titretelim, çünkü her kışın sonu bahardır. Hayır, böyle deyince “provokatörleri provoke etmeyin, baharı (seçimi!) bekleyin” demiyorum.

Çünkü beklersek, biz getirmezsek o bahar da gelmez. Getirmeliyiz. Getireceğiz.