Anayasa dünyevidir
Anayasal kamuoyu, 2015’ten bu yana sıkça kullandığım bir kavram. Çünkü, “parlamenter rejimi bekleme odasına aldık” açıklaması, “anayasasızlaştırma süreci” ile örtüşüyordu. Bu söz, Cumhurbaşkanı’na aitti. “Parlamenter rejim”, 27 Mayıs ve 12 Eylül askeri darbeleri ile bekleme odasına alınmıştı. Bu nedenle, “Anayasa’nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözet”mekle yükümlü olan, üstelik halkın doğrudan oyu ile seçilmiş kişinin TBMM’yi kilitleme iradesi, sivil “anayasal darbe” idi.
ORTAK SECDE…
TBMM’yi dışlama, 2011’de kanun hükmünde kararnameler (KHK) yoluyla merkezileşme süreci ile başlamıştı. TBMM, Kürt sorunu çözümüne yönelik söylem ve eylemlerde de devre dışı bırakılmıştı. Kamu yönetiminde liyakat yerine ‘secdeye baş koyma’ ortak eylemini öne çıkaran AKP-FETÖ ittifakı, Anayasa’yı da devre dışı bırakmıştı. Özetle, Anayasa ve uygulayıcısı TBMM, Yürütme organınca dışlandıkça, yargı da, AKP-FETÖ ittifakınca biçimlendiriliyordu.
KİRLETİCİ KAHRAMAN
Parlamenter rejimi bekleme odasına alma iradesinin dışavurumunu izleyen haftalarda, Parlamento başkanı, laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkarılmasını istedi (25 Nisan 2016).
Oysa, “TBMM’ye karşı Cumhurbaşkanı ve laikliğe karşı TBMM Başkanı” için ortak payda, Anayasa andı idi: Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalma üzerine namus ve şeref andı.
Daha genel olarak, ‘liyakat ve hukuk yokluğu’, 15 Temmuz öncesi Türkiye resmi idi. Laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkarılmasında ısrar eden TBMM eski başkanı ve CB Yüksek İstişare Kurulu Başkan vekili, işi daha ileriye taşıdı (4.10.21):
• Değişmez maddeler anayasaya konmamalıdır.
• Parlamenter sistem demokrasiyle bağdaşmaz.
• Sözlerini düzeltmeye çalışarak, “ben laiklik anayasadan çıkarılsın dedim” diyor (5 Ekim). Ne fark eder?
“Parlamenter sistem demokrasiyle bağdaşmaz” beyanı, demokrasiyi; “Anayasa dinsel olmalı” sözleri, anayasanın dünyevi özelliğini yadsımak demek. Laikliği Anayasa’dan 85 yıl sonra çıkarmak, “laiklik/eşitlik/yurttaşlık” sacayağına dayanan Cumhuriyet’in temel taşını dinamitlemektir. Bilgi kirliliği yaratılarak sergilenen bu karşıtlık, Anayasa yerine konulmak istenen düzen üzerine yeterince fikir veriyor. Dünyevi metin düşmanı bir kişi, ilahi kitaba inançta ne ölçüde içten olabilir? Laiklik ilkesi doğrultusunda, “bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kal”makla yükümlü Diyanet İşleri Başkanı ise, bu emredici Anayasa hükmünü, söylem ve eylemleriyle ihlalde kararlı. Elinde kılıçla Ayasofya’da namaz kıldırmaktan Devlet protokolü ilk sıralarına kadar -denizaşırı ülke etkinlikleri dahil- bulunmadığı yer yok. Toplumsal yaşamın her alanını yönlendirmeyi amaçlayan sözleri ise, niyeti de teşhir ediyor; yani istenç+söylem+eylem tutarlılığı açık.
İNANÇ VE DÜŞÜNCE
“İnancın başladığı yerde düşünce biter” der Britanyalılar. İlahi kitaplar, “mutlak hakikati”, inanç temelinde ortaya koyar; düşünce özgürlüğü ise, anayasalarca güvence altına alınır. İlahi kitap, inanç alanını “mutlak hakikat” ile biçimlendirir; bu nedenle, inanç özgürlüğü bile çizilen alanla sınırlı. Buna karşılık, dünyevi nitelik taşıyan anayasa, “insan haklarına dayanan demokratik hukuk devleti” ekseninde bütün inanç ve düşünce özgürlüklerini güvenceler
Tıpkı AKP-FETÖ ittifakı döneminde olduğu gibi, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBYDBY) döneminde de, dini politikaya alet ederek din özgürlüğünü istismar hamleleri karşısında, anayasanın, dünyevi kitap niteliğiyle her ilahi kitabın güvencesi olma özelliği açıkça dillendirilmeli. Eğer doğru bilgilenme yoluyla anayasal kamuoyu oluşturulamaz ise, yarın, bilgi edinme, kanaat oluşturma ve ifade özgürlüğü için çok geç olabilir.
Kirletme ve kılıç eşliğinde yürütülen demokratik ve laik Cumhuriyeti yıkma faaliyeti karşısında seyirci kalmak, Anadolu’da Taliban iştahının kabarmasına örtülü destek vermek anlamına gelir. Bu nedenle, doğru bilgiye dayalı uyanık kamuoyu ve dayanışma ağlarının örülmesi, ivedi ve yaşamsaldır.