Herkes başlıktaki ‘seslenişin’ verdiği rahatlama hissini bilir. O yaşlarda bu büyük görevdir ve başarıyla tamamlanmıştır. Bitişler bazen hüzünlendirse de hayat dahil herhangi bir şeyin sonunun olmayacağını bilmek daha kaygı vericidir. Bugünlerde her yerde ‘yeni normal’ vs. gibi şeylerden söz edilse de kimse henüz salgın için bitti diyemiyor. Uzunca bir süre de denemeyecek gibi. Görünen o ki bu konuda bir süre daha tedirgin ve tedbirli kalacağız. İzole geçen birkaç aydan sonra sokakların ve kafelerin dolup taşması insanlar salgını kafalarında bitirmiş algısı yaratsa da içten içe bir ‘bitmemiş olabilir kaygısı’ hissedildiği açık. Dünyanın yeni normalinin salgınlar olacağı ve bu yüzden hep tedbirli ve tedirgin yaşayacağımızı öngörenler var. Virüsün laboratuvarda üretildiği ve bunun yeni tarz bir savaş olduğunu söyleyen komplo teorisyenleri de var. Bir de bir yıla kalmadan her şey unutulur diyenler var. Ben sanırım bu iyimser sayılabilecek üçüncü gruptayım. Çünkü sonunu öngörmediğimiz, bitme hissi yaratmayan her şey biraz korkutur ve yılgınlık yaratır. Bundan kaçmak zorundayız.

Buna rağmen hayatımıza seve seve aldığımız ve asla ‘bitme’ duygusu hissedemeyeceğimiz bir şey var: Sosyal medyadaki sonsuz akış. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda biraz bunu tartışmak istiyorum.

GAZETELER BİTERDİ

Çocukluğumda özellikle hafta sonları bir ritüel vardı. Akşamüstü saatlerinde üst komşumuzun akranım olan oğlu kapıya Milliyet gazetesini getirir, karşılığında bizim eve giren Hürriyet gazetesini alıp giderdi. Çünkü gazeteler o saate kadar “Bitti” denecek ölçüde okunmuş olurdu. Hem farklı bir perspektif görmek hem de belki birkaç farklı özel haber okumak için de takas edilirdi. Günün sonunda her ikisi de bitmiş olur, ertesi gün beklenirdi. Aynı şekilde video kaset dükkanlarından izlenilebilecek kadar kaset kiralanır ve belirlenen bir sürede izlenip iade edilirdi. Televizyon yayınının bittiği bir saat vardı. Şu anda ne böyle bir takasa ne böyle bir süreye ihtiyacımız var. Hatta bir dizinin oturup bütün bölümlerini art arda izlemek anlamına gelen ‘binge watch’ gibi yeni terimlerimiz bile var. İmkânlar sonsuz, zihinler yorgun, kafalar karışık.

INSTAGRAM’DA AŞAĞIYA KAYDIRIRKEN

Sanıyorum geçen yıldı, Instagram’da fotoğrafları bakarak aşağıya inerken “Hepsini gördünüz” gibi bir not gördüm. Önce şaşırıp, afalladığımı hatırlıyorum. Çünkü daha çok Twitter kullanıcısı olduğum için aşağıya doğru sonsuz kaydırmaya alışkınım. Instagram’daki bu “Hepsini gördünüz” notunun garip bir rahatlama yarattığını fark etmem uzun sürmedi. Bu notun laf olsun diye koyulmadığını tahmin ediyorum. Sosyal medyanın kimilerinde yarattığı yorgunluk ve yılgınlık halini sosyal medya devleri de fark etmiş olmalı diye umuyorum. Hatta bu bittiğini hissedip rahatlama hissi öyle baskın ki cuma akşamından eve kapanıp pazarı pazartesiye bağlayan gece geç saatlere kadar izleyip bir dizinin tüm sezonlarını izleyenler var. Yukarıda andığım ‘binge watch’ böyle bir şey. Netflix daha ziyade maliyetler ve birkaç dizi için gelenlerin abonelik süresini artırmak için olacak bazı dizilerde tüm sezonu aynı anda koyma politikasından vazgeçti. Bazıları çok kızacak belki ama bunun maliyetlerden bağımsız daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü diğer türlüsü biraz insanın ‘bitirme’ zaafının kötüye kullanılması gibi geliyor. Elbette dizi yayımlanıp bitince tümünü art arda izlemek mümkün ama o bir tercih, diğeri herkesle eş zamanlı bir kendini alamama hali, önce ben bitirip üzerine konuşmayalım yarışı.

BASILI GAZETEYİ YENİDEN KEŞFETMEK

Katy Byron, poynter.org’ta yazdığı ‘How the pandemic made me rediscover my love of print newspapers’ başlıklı makalesinde, salgın sırasındaki internet yoğun karantina döneminde basılı gazetelere olan sevgisini ilginç bir şekilde nasıl yeniden keşfettiğini anlatıyor. İnternet yorgunluğuyla bir basılı gazeteye yeniden abone oluyor ve olaylar gelişiyor. Byron bunun kendini nasıl iyi hissettirdiğini çok net anlatmış. Bu kişisel bir gözlem, bundan yola çıkıp asla basılı gazeteler dönüyor diyemeyiz. Ancak çevrimiçi haber okumak o kadar yorucu ki basılı gazetenin sınırları ve onu bitirebilecek olma hissi hepimize iyi gelebilir. Hatta bu bitirme hissi dijital gazeteler için de bir ilham olabilir. Bu yazıyı çoğunluğun ekrandan okuduğunu biliyorum. Yani bu yazıyı da o sonsuz akışın içinden seçip tıkladınız. Hepimize tavsiyem, aksi deneyimi bir kez olsun yaşamak. Önümüzdeki hafta bir gün, haber ihtiyacımızı sadece basılı bir gazeteden alıp o bitirme hissini deneyimleyelim. Daha mı iyi hissettik, yoksa daha mı eksik? Deneyip de bana yazan olursa, bu yazı devam edebilir. Şimdilik, anne bittiii!