Teknolojik gelişmelerin hayatımıza etkilerini konu olan Black Mirror isimli Netflix dizisinin son bölümü Bandersnatch, yeni bir formatla geldi. Formata göre, izlediğimiz karakterin bazı kararlarını bizler ekran başında tuşlayarak verebiliyoruz. Video bizim kararımıza göre devam ediyor. Bu seçimler karakterin yiyeceği kahvaltılık gevreğin çeşidinden, babasını öldürüp öldürmeme kararına kadar varabiliyor. Özellikle çocuk kitaplarından hatırlayanlarımız vardır. Karakter şöyle […]

Teknolojik gelişmelerin hayatımıza etkilerini konu olan Black Mirror isimli Netflix dizisinin son bölümü Bandersnatch, yeni bir formatla geldi. Formata göre, izlediğimiz karakterin bazı kararlarını bizler ekran başında tuşlayarak verebiliyoruz. Video bizim kararımıza göre devam ediyor. Bu seçimler karakterin yiyeceği kahvaltılık gevreğin çeşidinden, babasını öldürüp öldürmeme kararına kadar varabiliyor. Özellikle çocuk kitaplarından hatırlayanlarımız vardır. Karakter şöyle yapsın istiyorsanız bilmem kaçıncı sayfadan, böyle yapsın istiyorsanız bu sayfadan devam edin diye seçenek sunarlardı. İşte dizideki hikâyenin kalbinde de böyle bir kitap var.

Bandersnatch’i izlerken bu anlatım tekniği gazeteciliğe uyarlanabilir mi diye düşündüm. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun sorusu da buradan türedi. Acaba okuyucu / izleyici gazetenin nasıl olacağı üzerine sürekli tercih sunsa ne değişirdi?

KENDİMİZİ TANIYOR MUYUZ?

Sabah dijital gazetenizi açtığınızı düşünün. Şöyle bir soru? Bugün iyi haberlerle mi karşılaşmak istersiniz, yoksa kötü haberlerle mi? Test etmeden bilemeyiz ama böyle sorulsa çoğu kişinin önce “iyi haberler” diyebileceğini tahmin edebiliriz. Ancak gerçek tercihlerimiz böyle göstermiyor. Geçen yıl yine bu köşede yayımlanan bir yazıda detaylı incelemiştik. Google’in eski tasarım etikçilerinden Tristan Harris, Facebook ekibinin insanların sakin paylaşımlar yaptıkları bir akış (timeline) yerine, öfkeli paylaşımlar yaptıkları bir akışı tercih edebileceğini söylüyordu. Çünkü verilerle sabitti ki, akışın öfke ağırlıklı olduğu durumda, insanların Facebook’ta geçirdiği zaman artıyordu. Dolayısıyla algoritma da bu tarz haberleri öne çıkarıyordu. Aslında daha önce yaptığımız tıklama tercihleriyle tavrımızı belli etmiş, dijital akışımızı tıpkı Bandersnatch dizisinde olduğu gibi yönlendirmiştik. Bunun ötesinde bize tercihimiz sorulsa ve sakin olanı yani “iyi haberi” tercih etmiş olsak, olsa olsa çabuk sıkılıp kaçacak ve gazeteyi de zarar ettirecektik.

ASLINDA NE İSTİYORUZ?

Aynı dijital gazetenin sabah şu soruyla açıldığını düşünelim: Gerçek gazetecilik mi istersiniz? Yoksa sadece rahatlamak mı? Yine test etmeden bilemeyiz ama çoğu kişinin “ne münasebet, tabii ki gerçek gazeteciliği tercih ederim” diyeceğini düşünebiliriz. Bir an için “Türkiye’de yaygın medyanın tekelleşmesi ve gerçek gazeteciliğin önündeki engeller gibi sabitleri” bir kenara koyalım. Maalesef Türkiye’nin her iki kutbu için de “gerçeğin” tanımı oldukça farklılaştı. “Arabalara cam filmi yasağı, markette poşetin 25 kuruş olması, bir GSM operatörünün internetini paylaşanlardan ek para istemesi” vb. konular haricinde üzerinde uzlaşılan bir gerçek kalmadı. Hal böyleyken, bir yolsuzluğun haberini yaptığınızda kamuoyu tarafından hemen sahiplenilmesini beklemek de iyimserlik oluyor. Oysa kağıt üzerinde “gerçek gazeteciliği” herkes istiyordu. Tabii sınırlamayalım. Hakikat sadece bir kutbun işine gelmiyor değil. Çeşitli düzeylerde kimsenin işine gelmediği durumlar da oluyor. İnsanlara tercihlerini sorarak hareket edecek bir yapının bu yüzden pek şansı yok. Öyleyse hakikatın yeniden onarımı gerekiyor ki, burada siyaset kurumuna büyük iş düşüyor. Aksi halde, geleneksel gazetecilik kurallarına göre dört dörtlük bir gazetenin bile şansı yok.

Dikkat! ilerleyen cümle Bandersnatch ile ilgili spoiler yani heyecan kaçırıcı bilgi içerek. Yazıya konu alan dizi bölümünün de finalinde ortaya çıkan şu ki, siz ne kadar tercihleri kendinizin yaptığını düşünseniz de değişen bir şey olmuyor. Bandersnatch gibi bir gazete olsa muhtemelen başarısız bir gazete olacaktı. Bu yüzden hepsinin üzerinde belirleyen olarak bir algoritma var; örneğin, insanlar sahte habere yani inanmak istediklerine itibar ediyorsa algoritma da onu öne çıkarıyor. Bu noktada gerçeğin çok önemi kalmıyor. Öyleyse yalnızca basın özgürlüğüyle ve gazeteciliği düzeltmekle gelecekteki gidişatı düzelteceğimizi sanmak da bir iyimserlik olabilir. Bunun siyaseten karışılığı da olmalı. İlk bakışta bir paradoks gibi görünebilir. Üzerine düşünmek şart.