Uzun bir alıntı ile başlayacağım:

“CHP, özellikle ücretli çalışanların özgür sendikalarda örgütlenmesini teşvik eder. Bu anlayışla; Örgütlenme hakkının üzerindeki yanlı baskıların, sarı sendika yaratmaya yönelik her türlü girişimlerin sona erdirilmesi hedef alınacaktır.

Çağdaş sendikal haklar gerçek anlamını ancak grevli toplu sözleşme hakkıyla bulur. Bu nedenle devlet, tüm çalışanların, sendikal örgütlenme hakkını güvence altına alacaktır. Bu anlayışla;

Kamu çalışanlarının, zorunlu kamusal hizmetleri aksatmadan,

Grevli Toplu Sözleşme hakkından çağdaş normlar çerçevesinde ve etkin bir şekilde yararlanmaları,

Sendikal haklarını kullanabilmelerinin önündeki engellerin kaldırılması, …

Bu çerçevede, Hak Grevi ve Dayanışma Grevinin serbest bırakılması, toplu iş sözleşmeleri için yetki tespitinin tarafsızlıkla uygulanması hedef alınacaktır.

Grev hakkının kullanımını önleyen, geciktiren ve etkisizleştiren tüm zorlayıcı, bağlayıcı düzenlemeler ile grev hakkının özünü zedeleyen tüm grev yasaklarının kaldırılması; grevlerin, ancak yargı organlarınca ertelenebilmesi; grev ertelemelerinin, geçerli, somut nedenlere bağlanması; erteleme sona erdikten sonra greve devam edilebilmesi, sağlanacaktır.”

Alıntı CHP programından. Öncelikle ILO sözleşmesi ve Toplu İş sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası çöp toplama işini grev yasakları içerisinde saymıyor. O nedenle “zorunlu kamusal hizmetleri aksatmama” koşulu belediyelerdeki grevleri kapsamaz. Aksi grev hakkının içini boşaltır. (Hayri Kozanoğlu ve Aziz Çelik gazetemizde ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuştu.)

YANLIŞ İLİKLENEN DÜĞME

Parti Programında grev hakkına bu kadar güçlü bir şekilde yer verilmişken, yanlış iliklenen ilk düğme CHP’li belediyeleri kapsayan Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası’nın (SODEMSEN) kurulması oldu. (Parti Meclisi’nde birkaç arkadaşımızla karşı çıkmıştım) Bu durum belediyelerin kamusal bakış açısını ortadan kaldırdı ve her bir belediyenin özgün koşullarını değerlendirmelerinin önüne geçti. Zaten şirketler eliyle yürütülen iş kollarında, birçok belediyede emekçinin karşısına işveren olarak bu SODEMSEN oturdu. Üstelik toplu iş görüşmelerinin koordinasyonu 2018 yerel seçimlerinde AKP’den belediye başkan aday adayı olan bir kişiye verildi!

Uyuşmazlığın gerekçesi belediyeler tarafından, çoğu yerde doğru ve şeffaf şekilde kamuoyuna yansıtılmadı. KHK nedeniyle gelen işçilerle “kadrolu” işçiler arasındaki fark bile anlatılmadı. Bunun yerine bazı belediye yönetimleri ellerindeki propaganda üstünlüğünü kötüye kullanılarak, işçileri hak ettiklerinden fazlayı talep eden, uzlaşmaz “şımarıklar” olarak sundular. Çöplerin toplanmaması nedeniyle oluşan rahatsızlık nedeniyle işçiler düşmanlaştırıldı. Genel ücret düşüklüğü ve işsizlik konusundaki iktidarın sorumluluğu bile sendikanın ve işçilerin sırtına yıkıldı. Daha da ileri gidilerek grev kırıcılığına girişildi. Burada en son sığınılacak gerekçe mali kaynağın yetersizliğidir. Gereksiz basılı evraklar, sınırsız iftar harcamaları, pahalı araçlar, vs. olunca akla gelmeyen mali kaynağın toplu sözleşmede gerekçe gösterilmesi inandırıcı değildir.

Sürekli örgütsüzlükten, sendikaların gerilemesinden, sarı sendikalardan ve grev yasaklarından rahatsızlığını dile getiren bir partinin nerede ise sınıf düşmanı bu tutumu en basit tanımı ile tutarsızlıktır.

Oysa pekala iktidarın sınıfsal tercihleri, belediyeler üzerindeki ekonomik baskıları, kendisine ait belediyeler ve kontrol ettiği sendikalardaki baskıları ifşa edilebilirdi. 12 Eylülle başlayıp AKP iktidarı ile zirvesine ulaşan emek karşıtı politikaların tersine çevrilmesi için güçlü bir adım atılabilirdi. Bu şu anda birçok yerde devam eden işçi direniş ve grevleriyle de dayanışma anlamı taşıdığı gibi iktidara gelindiğinde alternatif bir yönetimin mümkün olacağı güvenini de verirdi. Olmadı, heba edildi. Fatura işçiye sendikaya ve partiye çıkarıldı.

SINIFSAL AİDİYETLER SORGULANMALI

Toplu iş sözleşmelerinin birçok belediyede imzalandığı bu süreçte ne yapılmalı?

Öncelikle Parti yönetimi “zaten gidiyorlar tatsızlık çıkmasın, AKP’ye koz vermeyelim” tutumunun fayda vermediğini görmeli.

Parti programı ve değerleri ile yönetim pratikleri arasındaki makas birinciden yana kapatılmalı. Bir yandan söylemsel düzeyde emekten yana olup, grevleri ziyaret edilmesi ile belediye grevlerindeki tutum arasındaki tutarsızlık sorgulanmalı. Her düzeydeki yöneticiye bu tutarsızlığın konforu yaşatılmamalı. Yöneticilerin sınıfsal aidiyetleri sorgulanmalı.

SODEMSEN FESHEDİLMELİ

Belediyeler bütçelerini kamuoyu ile şeffafça paylaşmalı. İktidarın mali ve yönetsel baskıları deşifre edilmeli. Süreçlerde emekten yana değerleri içselleştirmiş kişiler görevlendirilmeli. Belediye başkanları yaptıkları işin özünde siyasi olduğunu ve kazandıkları seçimin arkasında yüzyıllık siyasi bir birikimin olduğunu unutmamalı.

Son söz: işçiden yana tarafız!