r13 yaşında, adı da Berivan. Bir adı Beri. Anasının ve babasının Beri’si. Bir adı daha var; Mevsimlik tarım işçisi.  Ailesi ile Viranşehir’den kalkıp, Antalya’ya çalışmaya gelmişler. Boyu kadar tabutun içinde Viranşehir’e döndü. Biz onu tanımıyorduk. Sosyal medyaya ve basına düşen fotoğrafını gördük. Yüzünde masumiyet, bakışında sahipsizliğin feryadı var. Yoksulluğun, yokluğun ve çaresizliğin bin bir türlü […]

Berivan Karakeçili

r13 yaşında, adı da Berivan.

Bir adı Beri. Anasının ve babasının Beri’si. Bir adı daha var; Mevsimlik tarım işçisi. 

Ailesi ile Viranşehir’den kalkıp, Antalya’ya çalışmaya gelmişler. Boyu kadar tabutun içinde Viranşehir’e döndü.

Biz onu tanımıyorduk. Sosyal medyaya ve basına düşen fotoğrafını gördük. Yüzünde masumiyet, bakışında sahipsizliğin feryadı var.

Yoksulluğun, yokluğun ve çaresizliğin bin bir türlü acı repertuvarını yaşamış. Eğitimden koparılmış kardeşleriyle, yoksulluklarını portakal ve mandalina toplayarak yenmeye çalışıyorlardı. 

Baba “çatısı sacla kaplı barakayı” bir ev diye kiralayıp, eşi ve 10 çocukla oraya yerleşmişler. 10-12 saat çalışıp 60 TL yevmiye alıyormuş. “İş imkânı olsa, ekonomik gücüm olsa kızımı okuldan çıkarıp gitmezdim oralara” diyor Kazım baba.

Çocuk işçilikle mücadele bir tarafa, Antalya’nın fırtınalı, hortumlu ve bu kentin tarihindeki en büyük doğal felaketini yaşadığı bir günde, masumiyetin bu güzel yüzü, bir portakal bahçesinde köle gibi çalıştırılıyordu. Tâ ki o hortumun çatıdan kopardığı bir sac parçası Berivan’ın başına isabet edene kadar.

BERİ DURUP HORTUMA, ÖLÜM ONA BAKIYOR

Kazım baba şöyle anlatıyor; “Hortum olunca herkes kaçıyor. O da çocuk tabii. Durup hortuma bakıyor. Kimse ona yardım etmiyor. Kimse ona ‘Kaçalım’ bile demiyor. O da çocuk; bahçenin ortasında duruyor. Hortumun bir çatıdan uçurduğu sac gelip kafasına değiyor. Sonra yerde hareketsiz yatıyor. Kızım orada yaşamını yitirmiş.”

Berivan o gün öldü.

Medyanın ve devletin gözü bu ölüme neden olan kâr hırsını ve çocuk işçiliğini görmezden geldi! 

Yandaş ve hakikatlere kör medya sadece hortumun sürüklediği uçakları, devirdiği direkleri, tekrar tekrar “son dakika” olarak verdiler. Ama Berivan’dan bahsetmiyorlar! Onun devrilmiş hayatını, çocukluğunu ve geleceğini çalan sömürücülerden, kâr için her koşulda çocuk işçiliğini tercih edenlerden tek cümle bahsetmediler. 

Berivan da tıpkı Ankara’da bir atölyede yanarak ölen beş Suriyeli çoçuk işçi gibi, sermayenin modern kölelisi olarak hayattan koparıldı.

Sigortası, iş güvenliği ve sağlık güvencesi olmayan insanlık dışı sömürünün yaşandığı cehennemde ölüyorlar. 

Baba Kazım Karakeçili haklı olarak, “fabrikam zarara giriyor”,  “Yağmur da yağsa, taş da yağsa çalışacaksınız” diyerek tarım işçilerini zorla çalıştıran patronları, kızı Beri’nin ölümünden sorumlu tutuyor.

Beri çocuk işçiliğine göz yumanların seçtiği kurbandır.

Sosyal devletin olmaması, yokluk ve yoksulluk onu, bu ülkenin kanayan yarası olan çocuk işçiliğine zorlamıştı.  İnsan ve çocuk haklarını koruyan kanunlarla değil, sermayenin doğa kanunlarına maruz kalmışlardı.

Hayal etmesi korkunç ama, bu ülkede kâr ve daha fazla para kazanma hırsı ile çocuk emeğini sömürenler, Berivan’ı köle gibi çalıştırırken öldürenlerdir!

Berivan artık yaşamıyor.

Paraları olmadığı için mezar başına, tanesi 5 Tl olan Gazbeton’tan bir taş koymuşlar. Mezar taşın da ise kırmızı boya ile sadece “Berivan Karaçili” yazıyordu.

BERİVAN HEPİMİZE BAKIYOR

Paylaştığım fotoğraf Berivan’ındır. Anasının kuzusu “Beri” aslında hepimizin gözünün içine bakıyor. Geride kalan milyonlarca “Beri” var diye..

Bu fotoğraf saflığın, güzelliğin, masumiyetin, sahipsizliğin ve haklarından mahrum kalmışlığın resmidir.

“Ekonomimiz iyi gidiyor” diyenlere, “Madem iyi gidiyor ben neden öldüm” diyen Berivan’ın resmidir.

Zalimlerin ve sömürücülerin gözleri senin bu resmini görmez Berivan. Çünkü onların gözlerinde yaş, vicdanlarında merhamet yoktur. 

Onlar senin mezarın başına gelip bir tas su dökmez! “Birkaç kuruş daha fazla kâr için senin ölümüne sebep olduk” diyerek, senden af dilemeyecekler! “Keşke senin yerine biz ölseydik” demeyecekler! Yargıya hesap vermeyecekler. Sadece sattıkları portakal değil, yaptıkları da yanlarına kar kalacak, diye düşünecekler. Onlar yas tutmayacaklar. Üretime çocuk emeğini sömürerek devam edecekler.

Ama Berivan inan ki, senin o portakal toplayan küçücük ellerin yerine, senin ve senin gibi çocukların emeğini sömürenlerin, çocuk işçilerin ölümlerine sebep olanlara karşı mücadele verenlerin elleri, her daim bunların yakasında olacaktır. Çocuk işçiliği bitirmek için daha çok mücadele vereceklerdir.

Berivanlar’ın ölmemesi için, yüz binlerce çocuğun yaşam hakkını kuşatan, sömüren ve geleceğini karartan bu modern çocuk köleliğine ve kabusuna son verilmelidir.

Çocuklarımızı ekonomik ve dinsel sömürüden korumalıyız. Çocuk işçiliği ile sadece emekleri değil, bedenleri, ruhları ve gelecekleri de sömürülüyor. 

Eğitim haklarını kullanamıyorlar. Sağlık sorunları artıyor, fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal gelişimlerine engel olunuyor.

Eğer Berivanlar’ımız için çocuk işçiliği politikaları sorgulamazsa, bu kısır döngünün yarattığı acılar daha da artacaktır. Biz görmezden gelmeye devam ettikçe, onların çocuk işçiliğini ve çocuklarımızı sömürmeyi normalleştirme ve meşrulaştırma üzerine yarattığı algıyı beslemiş oluruz. 

FARKINDA OLMALI MIYIZ ?

Görmezden geldiğimiz çocuk işçileri, yoksulluğun, yoksunluğun, sömürünün, horlanmanın, dışlanmanın, cinsel istismarın ve ölümün soğuk cehennemindeki acılı yaşamla baş başa bırakamayız.

Çocukları, sömürülen emeklerini, çalınmış hayatlarını fark etmeliyiz.

Farkında olmazsak;

Berivan’ın mezarı başında Viranşehir’den gökyüzüne yükselen “seni böyle bir hayat için doğurmadım” diyen ağıtları duymayız. Onun mezar toprağına düşen gözyaşlarına da basıp geçeriz. 

Berivan gibi 13 yaşındaki tüm çocuk işçilerinin ihtiyarlamış kalbine çökmüş hüzünlerini hissedemeyiz. 

Çocuklarını çalıştırmak zorunda kalan ailelerin beyinlerini kemiren “neden kurbanlar hep yoksul çocuklardan seçiliyor?”, “neden çocuk işçiliği?” sorularıyla yüzleşemeyiz ve empati kuramayız.

Hayatları ve gelecekleri çalınmış, umutları ve hayalleri hüsrana dönüşen çocukların dertlerine derman, haklarını da  savunan olamadık. 

Yoksul çocukların bu hayat yolculuğunda paylarına, atölyelerde yanarak, inşaatlarda düşerek, tarım işlerinde kazalara kurban giderek ölmek de var.

O portakal bahçesinde, Berivan’ın cansız bedeninde akan kan, portakallara bulaştı. Tezgahlar kan kırmızı portakallarla dolduruldu. Bu sömürü tezgahının arkasında sömürülmüş çocukların emeği ve Berivan’ın kanı var!

Bir de, karın tokluğuna, sigortasız, güvencesiz çalıştırılıp sömürülen modern köleliğin bir biçimi olan çocuk işçiliği var!

UTANMALIYIZ

Utanmalıyız. Devletçe ve milletçe utanmalıyız. “Çocuk haklarını savunuyoruz” diyen siyasi hamasetlerden ve yalanlarından utanmalıyız. 

2018 yılında en küçüğü 8 yaşında olmak üzere, yaklaşık 65 çocuk işçinin ölümüne çare olamayan politikalardan utanmalıyız!

“Çıraklık ve stajyerlik” adı altında çocuk işçiliğini yasallaştıran, sayıları 1,5 milyona yaklaşan çocuk işçilerinin emeğinin sömürülmesine teşvik eden 4+4+4 eğitim sisteminden utanmalıyız.

Ülkemize sığınan mülteci çocukları, kâr hırsı ile vahşice sömürenlerden utanmalıyız.

Bir baba, bir yazar ve hak savunucusu olarak Berivanlar’ımızın hakkını koruyamadığımız ve onları hayatta tutamadığımız, sömürü cehenneminde kurban verdiğimiz için kendimden de utandım.

Hem de çok utandım.

Çocuk işçi Berivan Karakeçili’nin sömürülürken ölüme maruz bırakılmasında bir haber değeri görmeyenlerden utandım.

Utanmalıyız.

“Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı” hazırlayıp hiç bir sonuç alamayan hükümetin hamasetlerinden, çocukların haklarını ve yaşamlarını koruyamamasından utandım.

Sendikaların çocuk işçiliğini bitirme konusundaki çabalarının yetersizliğinden utandım.

ÇARE OLMALIYIZ

Berivan öldü.

Onu koruyamadık.

Çünkü çocuklarının ölümüne ve geleceklerinin kararmasına aç gözlülerin kâr hırsı ve siyasal iktidarların çocuk işçiliğini meşrulaştırması yol açıyor. Bu sorun Berivan’ın mezarı gibi orta yerde ve gaz betonunda kırmızı yazı gibi görünürde duruyor.

Çocukluğu çalınmış, geleceği öldürülmüş çocuk işçiliğe son verilmeli ve çocuk ve insan haklarındaki tükenmişliğe karşı acilen bir sosyal bir politika oluşturulmalı ve çare bulunmalıdır.