Kadri Gürsel “bağımsız, profesyonel ve namuslu gazetecilik ancak anaakım medyada olabilir” deyiverince, BirGün’ün meslekten gazetecilerinin de dâhil olduğu bir anaakım medya tartışması başladı.

Meslekten gazeteci değilim ama gazete okurluğu da mesleklerimden biridir. Özellikle yandaş medya ile anaakım medyanın özdeşleştiği bir rejim altındayken bu tartışmada medyanın nasıl tekno-ideolojik saldırı aygıtı haline geldiğini de söylemek lazım.

Noam Chomsky, çok bilinen tanımında, ‘anaakım medya’ya, devletin ya da büyük sermaye sahiplerinin büyük miktarda çeşitli kitle iletişim araçları ile büyük miktarda insanı yönlendirmesiyle şekillenen yaygın ve hâkim olan düşünce akımı diyor. Bir gazete okuru olarak bana göre bu tür medyaya alternatif olmak, elbette öncelikle muhalif olabilmektir. Çünkü günümüzde o kitle iletişim araçları, kitle imha silahları gücünde birer tekno-ideolojik saldırı aygıtlarıdır.

Evet, faşizmin tekno-ideolojik boyutu da var. Faşizm barbardır ama Hitler ile ilk ortaya çıktığında da savaş makineleri, soykırım teknikleriyle en ileri teknolojiyi kullanmıştır. Ve tıpkı sanayileşmenin ötesine geçen Batı toplumlarının Bilgi Çağına girdiğinin de söylenmesi gibi, anaakım denilen muktedir medya da matah bir şeymiş gibi allanıp pullanabiliyor. Derler ki modernite ‘Bilim Çağı’ ise, (kısa sürede iflas etmiş olsa da) post-modernite de ‘Bilgi Çağı’dır; ya da ‘information (enformasyon, bilişim) çağı.’ Bilgi tekeline sahip ‘Batı’da, Bilgi Çağı’nda yeniden ürettiği teknolojileriyle, kitle imha silahlarıyla ve kitle iletişim aygıtlarıyla ve emperyalist politikalarıyla dünyanın geri kalanı üzerinde küresel hâkimiyetini sürdürüyor işte.

Emperyalistliğin kutsal örtüsü küreselleşme gibi, Bilgi Çağı da kulağa hoş geliyor. Oysa bu çağda Batı toplumlarındakiler de dâhil insanlar aslında bilgi sahibi olmuyor, bilgilenmiyor; bilgilendiriliyor! Yani Bilgi Çağı yok, Bilgilendirme / Enformasyon Çağı var. Hani bir yere gittiğimizde, gerektiğinde Information tabelası asılı büroya danışırız ya. Bir yer sorarız ve bize tarif edilir. İşte bu çağdaki tek fark, danışmaya başvurmanın ve tarif edilen yere gidilmesinin mecburi olmasıdır. Türkiye’de yandaş medyanın gösterdiği o mecburi istikametten sapanlara terörist denmiyor mu?
Tabiî ki “bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunamıyor”. Bilgi nedir? Bir anlamıyla enformasyonun da işlenmiş halidir. Bilgi, çaba gerektiriyor, yani bilinç ve eğitim... Enformasyon ise tabiri caizse, malumattır; kitlelere hazır kalıplar halinde sunulan teferruat. Eskiden o teferruata biraz doğru bilgi de katılırdı, şimdi soğan depolarında ele geçen terörist soğan diye bilgilendiriliyor ahali. Bu şekilde bilgilendirilen ahalinin kendilerine ait fikirleri olması beklenemez ki.
Ayrıca Bilgilendirme Çağı’nda esas olan sadece ‘gösterenler’dir. Gösterilen, gösterenin yani muktedir medyanın gösterdiği gibidir. Medyanın gösterdiği gibi olan şey, yani ‘imaj’ ise, gerçeğin ta kendisi kılınmıştır. Fotoşoplu muktedir en yakışıklıdır, en zekidir, öyle görmeyen kördür! Türkiye gezegendeki en müreffeh, en demokratik, herkesin kıskandığı ülkedir!

Demek ki asıl mesele ahalinin, imajların ardındaki hakikati fark etmelerinin tekno-ideolojik anaakım medya aygıtı sayesinde engellenmesinden ibarettir. Çözüm ise ahalinin gösterilen olmaktan çıkıp bilumum muktedir anaakım televolecilere dünyanın kaç bucak olduğunu göstermeleridir.

Kendi medyamızda ve meydanımızda yalanlara dolanlara göstere göstere “nah!” diyemediğimiz sürece, (kuralları bozamayan istisnai bireyleri hariç) anaakım medyanın faşist tekno-ideolojik aygıtlarıyla ‘bilgilendirildikçe’, cehaletimiz / fikirsizliğimiz artmaya devam edecektir.