CGI teknolojisini belki aranızda duyanlar olmuştur. En basit tanımıyla bilgisayar ortamında geliştirilen görüntüler diyebiliriz. En sık karşımıza sinema filmleriyle ve bilgisayar oyunlarıyla çıktılar. Yapay zekâ ile birleştirilip insansı görünümlü robotlar pek çok sinema filmlerine konu olmuştu. Bunlardan en çok bilineni, gerçek bir insanın, CGI tasarımı, yapay zekâsı ile adamı kendine âşık eden sanal kadın Samantha. […]

Bir gün gelecek ve…

CGI teknolojisini belki aranızda duyanlar olmuştur. En basit tanımıyla bilgisayar ortamında geliştirilen görüntüler diyebiliriz. En sık karşımıza sinema filmleriyle ve bilgisayar oyunlarıyla çıktılar. Yapay zekâ ile birleştirilip insansı görünümlü robotlar pek çok sinema filmlerine konu olmuştu.

Bunlardan en çok bilineni, gerçek bir insanın, CGI tasarımı, yapay zekâsı ile adamı kendine âşık eden sanal kadın Samantha. Filmin orjianal adı ‘HER’ ülkemizde ‘Aşk’ adıyla vizyona girmişti. Marvel filmlerinin neredeyse tamamı CGI teknolojisiyle üretiliyor. Bildiğimiz usülde neredeyse artık sinema filmi çekilmez oldu. Bunun pek çok nedeni var. En büyük nedenlerin başında maliyetler ve üretim pratikliği geliyor. Greenbox dediğimiz yeşil perde ya da boyanmış duvarların önünde stüdyodan neredeyse hiç çıkmadan ister uzay filmi, ister dünyanın bir ucuna hiç gitmeden bir film, ister tek bir dekor yapmadan dönem filmi çekebiliyorsunuz. Yeni nesilde bu sanal kahramanlı, sanal dünyaları pek sevince film yapımcıları yüklendikçe yüklendiler bu sanal dünyaya. Neyse konumuz sanal filmler değil. O işin biraz daha ileri gittiği yeni sayılacak bir haberden yola çıktım bu hafta yazımı yazmak için. Sanal model Imma’yı hiç duydunuz mu? Duymadıysanız ben sizi tanıştırmış olayım. Kendisi 1.5 milyon Instagram takipçisi olan ama aslında hiç olmayan bir süper model. Bu arada bu ilk sanal star değil. Daha önce yarı sanal yarı avatar popstar da çıkartan Japonya bu alanda öncülük etmeyi seviyor. Imma’nın fark yaratmasındaki en büyük sebep çok gerçekci bir cilde ve genel görünüme sahip olması. Bu sayede ünlü makyaj markası Kate Tokyo’nun reklam yüzü olarak anlaşılan Imma ile i-D dergisinin çekimleri için iki gerçek mankenle çalışmalar yapılmış. Gerçek ile sanalın ayırt edilemediği bu fotoğraflar gerçekten ürkütücü.

PEKİ BU İŞ NEREYE GİDER?

Manken ajansları belli ki böyle giderse yapı değiştirecek. Aslında kavram olarak değişeceği için manken ajansları kapanacak. CGI konusunda çok iyi ajanslar ortaya çıkacak. Hareketli mankenler için animasyon stüdyoları çalışmaya başlayacak. Mekânları da modellediğinizde gerçek hiçbir şey kalmayacak. Düşünsenize insan kaprisinin olmadığı yok yüzünde sivilce çıktı, yok manken grip oldu gibi durumlar olmayacağı için projelerde sarkma olmayacak. Bence tek kelimeyle korkunç! Fotoğrafçılar, video art sanatçıları, görüntü yönetmenleri, set işçileri, ışıkçılar daha sayamayacağım kadar meslek grubu herkes işsiz kalacak. Kapris yok, maliyet yok, gerçek hiçbir şey yok! Markalar için cazip görünebilir ancak bence çok ama çok anormal bir durum bu. Defile yapılıyor kimse podyuma bakmıyor. Sanal gözlükleri takan tasarlanmış dijital bir ortamı ve gerçek olmayan modelleri izliyor. Oldu olacak üzerimize gerçek değil sanal elbiseler giyelim. Özel lensler takarak yaşayalım ki insanlar bizim üzerimizde ne giydiğimizi görsünler.

BİRAZ FRENE BASIN ACELENİZ NE…

Ben kendimizi insan gibi hissedebildiğimiz gerçek bir dünyada yaşamak istiyorum. Mankenin sivilcesi de olsun, fazla kiloları da.

Hızla yalnızlaştığımız, insanlığımızı yitirdiğimiz bu dünyayı sadece küresel olarak ısınmasından değil yozlaşmasından da kurtarmalıyız diye düşünüyorum. Yeri geldiğinde hepimiz yapmışızdır. Bir arkadaşımızın doğum gününü sadece sosyal medyadan kutlayarak geçiştirip, sesini bile duymadan günü kapatmadık mı? Bunlar çok yanlış. Hayatın temposu arttıkça insanlık o derece sapıttı bence. Her şey çok hızlı ve sıkıcı olmaya başladı. Kendimizi yavaşlatmamız gerekiyor. Buna mecburuz. İnsan kalmak için mücadele eder hale geldik. İlişkiler sahte, kısa, işler hep acil ve yetişmek zorunda. Neden çünkü her şey çok hızlı tüketiliyor. Eskiden bir hafta yeni bölümü izlemek için beklediğimiz diziler gitti yerine tüm sezonu bir anda yüklenen, iki günde bir yılda seyredeceğiniz diziyi sabah akşam başından kalkmadan izleme ve bitirme dönemi geldi. Bir dizinin bir bölümünü izlediğimizde bir hafta onun üzerinde tartışırdık, şöyle olacak böyle olacak. Şimdi ne mümkün kimsenin izlediği sezonu birisiyle tartışması ne mümkün spoiler (dizide olan biteni söylemek) verme küfür ederim diyen insanlar var. Müzik? O çok mu farklı? Değişimin farkında mısınız? Eskiden şarkıların giriş kısımları olurdu (intro) artık insanlar o melodileri duymak istemiyor. Hemen konuya girsin ve 3 dakikada bitsin gitsin. Ulen acelen ne? Yok sabrımız hiç yok. YouTube videosu yapıyorsun jenerik yok, hemen ne olacaksa olsun yoksa başka videoya geçerler.

Anlayacağınız çok acelemiz var çok. Nereye yetişeceksek? Sonra ne olacaksa? Bu gereksiz telaştan ve sanallaşmadan ben çok sıkılmış durumdayım. Bir de başımıza sanal mankenler de çıkınca artık bu yazıyı yazmaya karar verdim. Benim tavsiyem kendinizi yavaşlatın. Acelesi olanları kendi haline bırakın. Kendinize, ailenize, arkadaşlarınıza kaliteli zaman ayırın. Doyasıya tadını çıkartın. Ben bunları yazıyorum ama sizden bir farkım yok. Sadece farkındayım ve kendime geldiğim anlarda bu dediklerimi yapmaya çalışıyor, mücadele etmeye çalışıyorum. Unutmayın siz koştukça dünya daha hızlı dönmüyor, siz yoruluyorsunuz o kadar!

Tom Hanks’in unutulmaz filmi Forrest Gump’ın yine unutulmaz sahnesiyle bu haftayı kapatalım! Anlayan Anladı!