TEKEL işçileri değişiyor. Günlerdir, yağmurda, ayazda hep birlikte eylemlerine başladıkları günlerde olduklarından başka bir hale

TEKEL işçileri değişiyor. Günlerdir, yağmurda, ayazda hep birlikte eylemlerine başladıkları günlerde olduklarından başka bir hale değişiyorlar. Eyleme başladıkları gibi değiller, sonucu ne olursa olsun bu ortaklaşmacı eylemleri onları artık başlangıçta olduklarından çok farklı insanlar haline getiriyor.
Ankara Tabip Odası ve Türkiye Psikiyatri Derneği adına Doç. Dr. İnci Özgür İlhan, Doç. Dr. Burhanettin Kaya ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Yard. Doç. Dr. Fatma Yıldırım, TEKEL işçilerindeki bu dönüşümü yaptıkları bir çalışmayla göz önüne çıkardılar.
Araştırmacılar, Çadırkent’teki 542 TEKEL işçisiyle yüz yüze görüşerek, açık uçlu sorularla onların hem endişelerini (anksiyete) ve özyeterliliklerine olan inançlarını değerlendirdiler.
Endişenin en önemli nedeni belirsizliktir ve şiddeti arttıkça hastalığa dönüşebilir, ancak hafif düzeyde endişe kişinin eyleme dönük motivasyonunu artırıcı etkiye sahiptir.
Özyeterlilik, kişinin çevresinde olup bitenler üzerinde etkili olabilecek biçimde bir edimi başlatıp sonuç alıncaya kadar sürdürebileceğine olan inancı olarak tanımlanmıştır. Yüksek bir “özyeterlilik” başarıyı, en önemlisi kişisel gelişim ve becerilerin çeşitlenmesini sağlar.
Araştırmacılar işçilerle yaptıkları görüşmelerde, çoğunlukla çocuklar ve aileler için yaşanan endişe, dayanışma, direniş, değişim, kararlılık ve birlikte hareket etmenin verdiği güç temalı cümleler saptamışlar.
İşçilerin endişe düzeyleri normal hatta beklenenden düşük çıkarken, özyeterlilik düzeyileri ise yüksek çıkmış.
Araştırmacılar bulgularını aşağıdaki şekilde yorumluyorlar:
İlkin, üç aya yakın bir süredir aynı ortamda her türlü olumsuz yaşam koşulları ve güçlüklere rağmen yaşamı paylaşmanın ve dayanışmanın etkisi.
İkinci olarak TEKEL işçilerinin sürdürdükleri direnişin genel olarak kamuoyunda olumlu algılanması, buna bağlı olarak çeşitli toplum kesimlerinden gelen ve giderek artan biçimde işçilere ulaşan sosyal destek sistemlerinin etkisi.
Üçüncü olarak örgütlü olmak ve TEKEL işçilerinin oluşturmuş oldukları gibi ortak sınıf paydasında bir dayanışma kültürünün yarattığı, endişenin en önemli nedeni olan belirsizlikle baş etme kararlılıklarını artırması.
İlhan, Kaya ve Yıldırım, ilk bulgularının söz konusu örgütlü eylemlilik sürecinin kişilerin hem bir arada hem de bireysel olarak sorunlarla mücadele edebileceklerine olan inancını artırdığını gösteriyorlar.
Tam tersine örgütsüz olmanın ve örgütlenme eksikliğinin, bunun yanında toplumsallaşma olanaklarının yetersizliğinin dağınıklık, karmaşa ve belirsizliğe yol açarak endişe ve buna bağlı ortaya çıkabilecek patolojik davranış biçimlerini besleyeceği, bu durumun toplumsal yansımalarının çok vahim sonuçlara yol açabileceğini uyarıyorlar…
TEKEL işçileri eylem sürecinde birlikte olma ve dayanışma yoluyla kendi özgüçlerinin ayırtına vararak, dünyanın nasıl bir yer olduğunu ve aslında kendilerinin bu dünyada tek tek ne denli zayıf ve korunmasız, birlikte olduklarında ise ne denli güçlü ve yeterli olabildiklerini keşfediyorlar.
TEKEL çadırlarında ne türban sorunu var, ne etnisite. Sınıfın yakıcı bilinci onları sarıp sarmalıyor, kendi ruhlarında bir devrim yapmalarının yolunu açıyor.
Çadırkentte tutuşan kıvılcımların ruhlarına düşmesini isteyen herkesi oraya çağırıyor.