Yedinci ayında olan İsrail-Hamas çatışması hafta sonu yaygınlaşma riski içeren bir derinliğe evrildi. İran, Şam’daki temsilciliğine yönelik saldırıya misilleme olarak ilk kez doğrudan İsrail topraklarına saldırı düzenledi. Saldırının bence en önemli yeniliği İran’dan yola çıkan droneların saatlerce süren yolculuklarının eşzamanlı olarak sosyal medyada takip edilmesiydi. 

İran’ın saldırısı bir zarar ya da yıkıma neden olmadı. Handiyse “göstermelik” bir misilleme olarak değerlendirenler çoğunluktaydı. Bu garip halin sonucunda komplo teorilerinin bini bir para oluverdi. Derin mi derin analizleriyle kimsenin göremediğini gören kerameti kendinden menkullerin ağzını sulandıran bir hava esti. Öyle ki, Hakan Ural ile bu alanda çalışan akademisyenleri ortaklaştıran bir muamma oluştu. 

Komplo teorileri ve analiz patlatmalarını bir yana bırakırsak “olay” hakkında verilen tepkilerin bir diğer boyutu 3. Dünya Savaşı’nın (3DS) başlayıp başlamadığıydı. Ek olarak 3DS’nin çoktandır başladığını, Hamas, İsrail, İran, ABD çatışmasının bu savaşın sadece yeni bir aşaması olduğunu söyleyenler de oldu.  

***

Sosyal medyadaki mavi tiksiz hesaplarda 3DS ile ilgili yorumlara yakından bakıldığında olası bir dünya savaşına karşı gösterilen tepkilerde korku kadar bir tür arzu da olduğu görülüyor. “Çıkarsa çıksın, çıksın da bitsin, çıksın da ne olacağını görelim” benzeri ifadeler hiç de az değil. 

Savaştan korkanlar kadar savaşı arzulayanların da olması yaşadığımız zamanın temel duygusunun “kaygı” olduğunu gösteriyor. Kaygı hissi geleceğe yönelik olarak yaşanılsa da aslında “şimdi” ile ilgilidir. Şimdi kendimizi nasıl hissediyorsak geleceğe o gözle bakarız. Şimdi bilinçli ya da bilinçdışı olarak kendimizi güçsüz, güvensiz ya da yetersiz hissediyorsak, gelecek de gözümüze başa çıkamayacağımız bir “tehlike” olarak görünmeye başlar. Olası gelecekte her ne olacaksa olsun üstesinden gelemeyeceğimizi hissediyorsak bugünden korkmaya başlarız. 

Misal, bir öğrencinin on gün sonraki sınavla ilgili bugünden kaygılanmasının nedeni, sınav yapılacak konular hakkında bugün kendisini bilgisiz hissetmesidir. Aynı öğrenci, çalışma öğrenme becerisinin yetersiz olduğunu düşünürse, önündeki on gün boyunca sınav konularını öğrenemeyeceğini içten içe hissederse, kaygısı katmerlenir ve bu kaygı ders çalışma becerisini de bozar. Bu kısır döngü sınav gününe kadar giderek şiddetlenerek kıyamet paniği hissine yol açar. Bir noktada öğrencinin tek beklentisi artık geçip kalmak değil sınavın olup bitmesidir. 

***

Bugün dünya halkları egemenler arası çatışmalara karşı kendilerini güçsüz, çaresiz ve en önemlisi “bir başına” hissediyorlar. Dünyanın düzen(sizliğ)i içinde o denli yapayalnızlaşmış durumdalar ki, ne olup bitene, ne de olacak olması muhtemel olanlara karşı çıkabilecek bir güçleri yok sanıyorlar. Her geçen gün bir egemenin diğerine saldırdığı bir dünyada, vekâlet savaşları, düşük yoğunluklu çatışmalar, ticaret boykotları, ambargolar, göçmenler, mülteci akınları, savaş droneları ve hepsini aşan örtük bir nükleer savaş riski gibi kavramların, analizlerin, teorilerin altında kendilerini daha da yalıtılmış, yalnızlaştırılmış ve güçsüz, hem de çok güçsüz ve çaresiz hissediyorlar. Öyle ki “ne olacaksa olsun yeter ki bu kaygı geçsin” aşamasına gelmek üzereler. 

Ne olacaksa olsun hissinin en önemli tehlikesi otoriter/karizmatik ve şiddet yanlısı liderliklere yönelik eğilimin artmasıdır. Tek başına ölümü beklemektense bir liderin ardında grup içinde eriyip “kimliksizleşip” öldürmeye giderek kendisini koruyabileceğini sananların sayısını artırabilecek bir dönemdeyiz.  

Egemenler halkları birbiriyle savaştırırken, savaştan en çok korkanları yine bu yolla savaşa ikna ediyorlar. Kaygı içinde beklemektense savaşın yıkımından sağ çıkma umuduna tutunmaktan başka çare bulamayanları savaşa çekiyorlar. “Ardımdan gelmezsen öleceğin kesin ama benim için öldürürsen belki sağ kalma olasılığın olabilir” demeye getiriyorlar. 

Yapayalnız insanlar gerçekten sağ kalmanın ancak savaş çıkmazsa mümkün olduğuna inanamaz. Bu inancı onlara altına sığınabilecekleri din, dil, etnisite ayrımı olmayan büyük bir barış çadırı kuranlar verebilir. Sağ kalmak için öldürmek zorunda değiliz, ne maktul olmak istiyoruz ne de katil diyerek çağıran bir barış çadırı.