Dün akşam ilk sonuçların açıklanmaya başlamasıyla yandaş dışı medyada başlayan hafif şaşkın sevinç bence Türkiye’ye çok iyi geldi. Mayıs 2023’teki derin hayal kırıklığından sonra muhalifler için bu seçim bir kırılma anıydı. İktidarın genel seçimdeki başarısını sürdürerek yerel seçimleri de kazanması durumunda toplumsal muhalefet siyasal alanda çökebilirdi. Bu silkiniş bile tek başına çok önemli. Yerel seçimi de kazanırsa, İstanbul, Ankara’yı yeniden alırsa, RTE’nin artık durdurulamayacağı endişesi dalga dalga yayılmış durumdaydı. “Ya İzmir AKP’ye geçerse” fısıltısını bir kabus gibi yaşayanlar bile vardı.

Bu kaygının yersiz olduğunu söylemek mümkün değil. Bu yüzden 2024 Yerel Seçimleri, gerçekten tarihsel bir seçim olarak görülmeli. Ölü toprağını silkip, ayağa kalkmak için bir fırsat olabilir.

Peki, yalnızca 10 ay önce genel seçimi çok rahat kazanan AKP-MHP ittifakı yerel seçimde nasıl oldu da ağır bir yenilgiye uğradı? Hemen tüm yorumcular ilk sonuçları 1989 yerel seçimlerine benzetiyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde Türkiye genelinde açıklanan sonuçlara göre CHP % 38 oy oranına ulaşmış ve birinci parti olacağa benziyordu.

Herkesin aklında benzer sorular… 10 ayda ne değişti?  Acaba 2023 Genel Seçimi aslında kazanılabilecek bir seçim miydi? Sorunun yalın hali ise şu: İktidar mı kaybetti, muhalefet mi kazandı?

∗∗∗

Önce CHP’den başlanabilir. Sağ partilerle ittifak (Millet İttifakı) bu kez yapılmadı. Hatta İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Bu ittifak çok yanlışmış" diyerek bozdu. Sonuçta Meral Akşener’in partisi çöktü. Deva ve Gelecek partileri zaten “hiç yoktular”. İttifaksız CHP ise daha rahat ve açık oy farkıyla kazandı. İlk elde ittifak siyaseti yanlışmış denilebilir ama yakından bakıldığında durum biraz farklı gibi. CHP’nin yeni kazandığı yerlerde kazanan adaylar arasında MHP kökenli aday sayısı çok. Ankara’ya bakalım; Açık ara farkla kazanan Mansur Yavaş ile ikinci olan Turgut Altınok MHP kökenli. İkisinin toplam oyu % 92. Vedat Dalokay’ın, Murat Karayalçın’ın yönettiği bir Ankara vardı bir zamanlar.

Başarısının hakkını verelim, ben bu yazıyı yazarken Özgür Özel konuşma yapıyor ve “artık CHP herkesin partisi oldu” diyor. Her siyasi görüşten vatandaşın partisi oldu mu demek istiyor? CHP, “Ortanın azıcık sağında” bir siyasi parti olacağa benziyor diyebilir miyiz? Zaman gösterecek.

Yerel seçimin ilk sonuçları bana göre toplumun yönetme gücünü merkez ve yerel olarak ikiye bölmek zorunda kaldığının kanıtı. Denge denetleme mekanizmalarının yok edildiği bir ortamda merkezi iktidarın gücünü sınırlamak, yereli muhalefete vererek merkezi denetlemek istiyor. İktidar gücünü ikiye bölmesinin asli nedeni ise ne iktidara ne de muhalefete gerçek anlamda güven(e)memesi. Uzun süredir iktidarın toplumun genel yararını gözetmediğinin farkında. Ama iktidarın şiddeti karşısındaki savunmasızlığı ona doğrudan karşı çıkmasını engelliyor. Muhalefete ise hiç güvenmiyor. Güvensizliğinin en temel nedeni de iktidarın hışmından toplumu koruyup, koruyamayacağı kaygısı.

Toplum, 2015 Genel Seçimi’nden bu yana “RTE kazanırsa daha da sertleşir, kaybederse iktidarı bırakmaz” açmazına terk edilmiş durumda. Bu halin en büyük, belki de tek sorumlusu ise muhalefet. Bu yüzden de gönül rahatlığıyla güvenemiyor bir türlü.

∗∗∗

Şimdi 10 ay içinde merkezi RTE’ye, yereli ise muhalefete teslim ederek iktidar gücünü ikiye böldü ve önümüzdeki dönemdeki performanslara bakacak. Hep RTE mi yapacak bölücülüğü? Bu kez de toplum yaptı bölme işlemini.

Yine de dinci-gerici bir iktidardansa popülist sağ ama görece laik bir muhalefete yerel yönetimleri teslim etmesi çok önemli. Yeniden Refah Partisi’nin aldığı oy ise, toplumun dinci bir partiye verdiği güçle çizdiği sınırın göstergesine benziyor. İddialı bulunabilir ama üç-dört puan da çözülüp ANAP’ın kaderini paylaşacak bir AKP’den geldi diyelim, yine de çeyrek yüzyıllık dinci söylemin o kadar da taraftar toplayamadığını söylemek mümkün görünüyor.

∗∗∗

Önümüzdeki dönemde sağcılaşmış ama dincileşmek de istemeyen bir toplumda yaşayacağız gibi görünüyor.

Böylesi bir Türkiye’de Hozat ve Saratlı’yı kazanan SOL Parti için ödev ve sorumluluk ise çok ama çok büyük. Biz de Fatsa’dan sonra bir kez daha yola çıkıyoruz. Bir turistik sosyalizm performansı için değil, bir kıvılcım yakmak için…