İşim gücüm nedeniyle toplumun hemen her kesiminden insanla iletişim içindeyim. Zengininden yoksuluna, yüksek eğitimlisinden okuryazarına, sağcısından solcusuna ve dindarından dincisine kadar insanlarla konuşma olanağım var. Yanılma payı içerme riski olsa da, hemen her gün bir Türkiye örneklemi dinliyor, gözlemliyorum.

Kişisel gözlemden oluşan kanaatlere bilgi değeri vermenin zamanımızın temel sorunlarından biri olduğu bir gerçek. Hele ki toplum söz konusu olduğunda, ona dair üretilen her bilginin de benzer yanılma riskleri taşıdığı ortada. Zira toplum, her zaman “bilinebilir” bir varlık değil. Yine de seçim sonucunu belirleyen etkenlerle ilgili gözleme dayalı bir dizi çıkarım yapılabilir.

ENDİŞE

1 Nisan sabahından bu yana karşılaştığım, konuştuğum, dinlediğim insanların büyük çoğunluğunda öne çıkan duygu “rahatlama.” Seçim sonuçlarıyla ilgili, çoğu zaman kendiliğinden dile gelenlerde, sanki bir tehlikeyi “ucuz atlatmışlık” hissi seziyorum. İfadelerinde açık seçik ortaya çıkmasa da, toplum oy tercihini RTE’nin ülkeyi bir uçuruma doğru sürüklediği hissiyle yapmış gibi görünüyor.

Oy kullanmayan, sandığa gitmeyen ya da geçersiz oy kullananların arttığı ortada. Oy kullanmayanların ağırlıklı olarak önceki seçimlerde AKP’ye oy verenler olduğuna dair yaygın yorumlar da var. CHP’nin rekor oy artışıyla bu görüş birleştiğinde, seçmenin olası bir topyekûn yıkım, felaket endişesi ile iktidar gücüne “Dur artık” dediği söylenebilir. Seçmen RTE’nin tek adam gücünü, yerel ile dengelemeye çalışıyor gibiye benziyor.

HİKÂYEDEN MASALA

Seçmenin gözünde, RTE’nin inandırıcılığını kaybettiği, artık gelecek hayali kurduramadığı söylenebilir. Hayallerle yaşamak güzeldir, gerçeklik duvarına toslayana kadar! RTE, aldığı dini eğitimin de katkısıyla hep “iyi bir hikâye aktarıcısı” olmuştu. Anlatıcısı değil, aktarıcısı… Onun için hazırlanan metinleri hipnotize edici bir teatrallikle aktarma becerisi çok yüksek(ti). Etkileyiciliği, onun becerisinden çok toplumun da etkilenmeye, hayal kurmaya ihtiyacındandı. Etkilediği kitle, tıpkı şimdilerde kolay yoldan çok para kazanma vaadiyle dolandırılanların ruh haline benzerdi. Gerçekleşmeyen hikâyeler giderek “Bana masal mı anlatıyorsun?” tepkisine neden olur ya, tam ona benzer bir hal.

SEÇENEKLERİN BENZEŞMESİ

İmamoğlu ile ilgili “samimi sohbetlerde” en çok duyulan sıfat, “Laik RTE!” Belediyeciliği, iş bitiriciliği, karizması, zaman zaman bastıramadığı öfkesi, liderlik becerisi ile bu sıfatı hak ettiğini düşünenlerin sayısı çok. RTE eskimiş yüzü, yineleyemediği vasatın altı “elemanları” ile yorgun, tükenmiş, dediğim dedik ihtiyarlara benzedikçe, İmamoğlu neşesi, enerjisi, çevresine topladığı yeni yüzlerle bir tür yükselen “asi veliaht” kimliğine dönüşüyor.

Bu dönüşüm sadece liderler düzeyinde değil. Hatta liderleri buna zorlayan tabandaki değişim. Trajik olsa da, bu değişimi Kemal Kılıçdaroğlu, “Artık sağ-sol kalmadı” diyerek tanımlamıştı. Rekor oy alan CHP’nin tabanı “ortanın sağına” dönüşmüş durumda. Kılıçdaroğlu’nun politik seçimi toplumu, sola, sosyal demokrasiye çağırmak değil, partinin görünen yüzünü sağa çevirmek oldu. Bunu da başarmış gibi görünüyor.

Örneğin, bu seçimde toplum milliyetçiliğe prim vermedi, Zafer Partisi, İYİ Parti ve MHP’nin aldığı oylar da bunun kanıtı gibi yorumlar var. Oysa, belki de sosyalistler dışında, DEM dahil bütün siyasal partiler milliyetçileştiği için ayrı bir milliyetçi partiye gerek kalmamış da olabilir. CHP’nin kazanan çoğu adayının ya milliyetçi kökenden geldiği ya da Afyonkarahisar’da ve Bolu’da olduğu milliyetçi söylemle kampanyasını yürüttüğü apaçık ortada.

Hani ABD için aslında Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki fark bir yanılsamadır denir ya, benzeri bir durum Türkiye’de de yerleşiyor olabilir mi?

NÖBET DEĞİŞİMİNE KARŞI SİYASET

CHP, Özgür Özel’e kadar tabanı ağırlıklı sosyal demokrat, tavanı ise ağırlıklı sağcı olan bir partiydi. Özel, bu geçmiş tavanın içinden ama “solundan” biri olarak CHP’nin aldığı rekor oyun anlamını en iyi bilmesi gereken kişi. Önünde de bir fırsat var. Oluşan yeni tabana mı uyacak, yoksa partisinin yeni seçmenini dönüştürecek kararlı bir siyaset mi uygulayacak? İmamoğlu’nu, Yavaş’ı ve diğer seçilen benzer başkanları sola çekebilmenin, otoriter liderlik yerine demokratik dayanışmacı yönetimin yollarını mı bulacak, yoksa onlarla rekabete mi girecek? Bu sorulara cevabı, Türkiye’nin geleceğini belirleyebilir.